Şırıl şırıl akan dereler...

Cıvıl cıvıl kuş sesleri...

Yemyeşil çayırlar...

Pehlivan yapılı delikanlılar...

Çeşme başında güzel kızlar...

Toprak kokan analar...

Ölümüne yaşanan sevdalar...

Hayatta ne varsa güzel...

Doğal...

Bozulmamış...

Bir ressamın güzel tablosu gibi...

Anadolu'nun hayali...

Şehirdekiler öyle hayal ederdi.

Öyle zannederlerdi.

Bir köylünün masumiyeti, saflığı ile dalga geçebilirlerdi.

Geri kalmışlığıyla alay edilirdi.

Namusu, mertliği, doğruluğu, çalışkanlığı...

Vatan-millet sevdası...

İmanı...

Vesaire...

Bunlara kimse dil uzatamazdı...

[*] [*] [*] [*]

Gün geldi...

İş başa düştü.

Herkes imdadı köylerden bekledi.

Ordunun ekmek yapacağı un...

Ayağına giyeceği çorap...

Hep oradan geldi.

Yüce Önder böyle görmeseydi...

Hiç çıkar mıydı Samsun'a?

Ne işi vardı Sivas'ta, Erzurum'da?

Kısacası Anadolu'da?

O biliyordu.

Sonra ünlü sözüyle herkese bildirdi.

- Köylü, milletin efendisidir.

Sonra...

Geldiğimiz noktaya bakın...

Her imkan var.

Şırıl şırıl akan derelerde sular çekildi.

Yemyeşil çayırlarda yabani otlar bitti.

Çeşmeler kurudu.

Güzel kızlardan eser kalmadı.

Onlar artık güzelleşmek için kurulan salonlara gidiyorlar.

Üstüne para veriyorlar.

Gönlünüzün sevdiği güzel...

Önceden öyle miydi?

Kimisi, yavuklu güzel...

Kimisi, abla-bacı güzel...

Herkes güzel...

Ya yağız delikanlılar?

Bir kısmı, okudu.

Dedelerinin yokluğunun intikamını almak için bulundukları makamı var gücüyle kendilerine kullanıyorlar.

Bir kısmı, inşaatlarda, taşeronlarda hayat mücadelesi verip, 45 günde sofraya gelen tavukla besleniyorlar.

Bir kısmı, el açıyorlar.

Devlet versin.

Millet versin.

Sorarsan "iş mi var?" diyorlar.

Velhasıl kelam.

Bu konu derin.

Ne kadar dalarsak...

O kadar dibi var.

O derinliğe bizim boyumuz yetmez.

Nefesimiz yetmez.

Ancak bilmekte, bildirmekte fayda var.

[*] [*] [*] [*]

Asıl meseleye gelince...

Önceden bir söz vardı.

Bir köy var uzakta...

Gitmesek de, gezmesek de, o köy bizim köyümüzdür.

İlkokulda türküsünü söylerdik.

[*] [*] [*] [*]

Orda bir köy var, uzakta...

O köy, bizim köyümüzdür.

Gezmesek de, tozmasak da...

O köy, bizim köyümüzdür.

Orda bir ev var, uzakta...

O ev, bizim evimizdir.

Yatmasak da, kalkmasak da...

O ev, bizim evimizdir.

Orda bir ses var, uzakta...

O ses, bizim sesimizdir.

Duymasak da, tınmasak da...

O ses, bizim sesimizdir.

Orda bir dağ var, uzakta...

O dağ, bizim dağımızdır.

İnmesek de, çıkmasak da...

O dağ, bizim dağımızdır.

Orda bir yol var, uzakta...

O yol, bizim yolumuzdur.

Dönmesek de, varmasak da...

O yol, bizim yolumuzdur.

Ahmet Kutsi Tecer

[*] [*] [*] [*]

Türkü güzeldi.

Beğenirdik.

Ta ki merhum Recep Yazıcıoğlu'nu tanıyıncaya kadar.

O çıktı, "Gidemediğin yer, senin değildir" dedi.

O zaman anladım işin aslını...

Aradan yıllar geçti.

Değişen bir şey yok.

Gidemiyorsan...

Senin değildir.

Ve aslında orada bir köy de yoktur.

Varsa bir köy...

Gidince, görürsünüz.

[*] [*] [*] [*]

Allah bizi topraktan ayırmasın.