Sabah kalkardık.
Çorbamızı içerdik.
Azık çantamızı yüklenir, davar gütmeye giderdik.
Katardık sürüyü önümüze.
O dağ senin.
Bu yayla benim.
Nerede çok ot var.
Nerede yaprak var.
Hayvanlar nerede karnını doyurur.
Nerde su içer?
Nerede öğle arası verir.
Bilirdik.
Ona göre bir mevkii tercih ederdik.
Soğuksu'dan, Masaçamı'na...
Kaçakağlı'ndan, Gevur Harmanı'na...
Kuzyol'a kadar her bölgeyi adım adım bilirdik.
Su bölgesine kadar mesafeyi öğleye kadar anca alırdık.
Öğle olunca hayvanlar suyunu içerdi.
Gölgede biraz yatar, geviş getirirdi.
Bu arada çantalarımızı açar...
Allah ne verdiyse yerdik.
Birkaç dilim ekmek veya bazlama...
Bir iki dilim peynir, bir yetmişlik ayran.
Bazen mevsime göre meyve, sebze olurdu.
En güzeli kuru soğan.
Birde soğanın cücüğü hikayesi ekledi mi?
Bizden mutlusu yok.
[*][*][*]
Güneş dönmeye başlar.
Hayvanlar da yavaş yavaş kalkar.
Tekrar otlamaya başlar.
Ta ki akşama kadar.
Ağır ağır yol alırız.
Akşam olur.
Hayvanlar ahıra girer.
Bizde üst baş değişimi.
Akşam yemeği.
Bazen büyüklerin birkaç hikayesi.
Sonra uyku vakti.
[*][*][*]
Elektrik yok.
Su bakraçlarla, tenekelerle eve taşınacak yerde.
Telefon yok.
Çarşı-Pazar yok.
Pazara bağımlılığımız...
Birkaç litre gaz, tuz, birkaç litre sıvı yağ, çay, şeker...
Kahve alındıysa...
Çok lüks...
Onu kim içecek diye beklemeye başlardık.
Kılık kıyafet işi senede bir oda belki...
Kısacası...
Çarşı Pazar ile işimiz yok.
İster günlük zam gelsin.
İster aylık, ister yıllık...
Hiç etkilenmiyorduk.
Etkilense de...
Büyükler senede bir-iki defa etkileniyorlardı.
Hepsi bu kadar.
[*][*][*]
Şimdilerde öyle mi...
Herkes ekonomist oldu.
Borsa gibi gıda ürünlerini takip ediyoruz.
Akaryakıtı takip ediyoruz.
Velhasılı...
Yokluğu özler olduk.
Allah bugünlerimizi aratmasın.