Bir partinin milletvekili, il başkanını da yanına alarak, özel bir şirketin borcunu sildirmek için devlet kurumuna gidiyor.

Yanlarında şirketin ortakları da var.

Üstelik bu ortaklardan birisi, partinin il yöneticisi...

Milletvekili, kararlı bir ifade ile "Bunlar bizim partilimiz, arkadaşımız, hemşehrimiz. Bu borcu silelim" diyor.

Borç da borç yani...

Milyonlarla ifade ediliyor.

Makamının saygınlığını korumak, devleti ayakta tutmak zorunda olan kamu görevlisi, kararlı bir şekilde, "Bu koltuğa gel sen otur. O cezayı kaldırabiliyorsun, sen kaldır. Ben kaldıramam" diyor.

Milletvekili ve onun il başkanı neye uğradığını şaşırıyor.

Şimdi soruyoruz...

Sen, işadamının milletvekilimizin, Zonguldak halkının mı?

İl başkanı bu işten nasıl bir menfaat temin edecekti?

Bu yaptıklarınızı genel merkez duymayacak mı sanıyorsunuz?

Böyle siyaset olur mu?

Bu bürokratımıza "yılın bürokratı ödülü" verilmesini öneriyoruz.

Eteklerindeki taşlar!

"Q'su yaşından küçük olan kişiler tarafından eleştiriliyoruz" demiştik ya!

IQ'su ayakkabı numarasından küçük olanlar da eklendi bu kervana!

Hırsızlığını-arsızlığını belgeleriyle ortaya koyduğumuz Ankara'daki "koro şefi"nin yönettiği bu IQ'su düşük orkestra tuhaf sesler çıkartıyor!

Oysa özel kalem girişindeki X-RAY cihazı bile bunları görünce ötüyordu!

İçlerinde metal olduğu için değil, kötülük olduğu için!

Kabe'ye yüz sürmüş gibi mutlular bu günlerde!

Biz ise, herkesin eteğindeki taşı dökmesini bekliyoruz!

Yalnız bazıları eteğindeki taşı dökerken, bir yerlerini gösteriyorlar millete!

Çok ayıp!

Hiç yakışıyor mu size?

Bunların önü kapansa, arkası görünüyor!

Arkası kapansa, önü açıkta kalıyor!

Çünkü etekleri yetmiyor!

Aldıklarını vermeye başladı...

Bizim nitelikli dolandırıcı, "satın aldım" dediği istasyonlarından birini geri vermek zorunda kalmış!

"Diğer iki istasyonda da sıkıntı var" deniyor!

Dolandır dolandır nereye kadar?

Bir yerde tıkanacaksın!

Yüce Mevla bu kadar dolandırıcılığa izin verir mi?

Bir yerde "dur" diyecek!

Biz o vakti bekliyoruz!

Galiba yaklaşıyor o zaman!

Bir de, derin bir sessizlik oldu, farkında mısınız?

Sanki biri düğmeye bastı, yazılar bıçak gibi kesildi!

Doğru bildiğimiz yanlışlar...

Şimdiye kadar nerede ise yanlış öğrendiğimiz atasözleri şöyle:

"Güzele bakmak sevaptır" değil, "Güzel bakmak sevaptır"...

"Azimle sıçan duvarı deler" değil, "Azimli sıçan duvarı deler"...

"Göz var, nizam var" değil, "Göz var, izan var"... (İzan: Anlayış, anlama yeteneği. Nizam: Düzen, kural)

"Eşek hoşaftan ne anlar" değil, "Eşek hoş laftan ne anlar"...

"Aptala malum olurmuş" değil, "Abdala malum olurmuş"... (Aptal: Alık. Abdal: Derviş)

"Kısa kes, Aydın havası olsun" değil, "Kısa kes, Aydın abası olsun"... (Aba, bir giysidir ve Aydın efesinin abası kısa ve dizleri açıktır.)

"Su uyur, düşman uyumaz" değil, "Sü uyur, düşman uyumaz"... (Sü: Asker)

"Elinin körü" değil, "Ölünün kuru"... (Kur: Mezar, gömüt)

"Sıfırı tüketmek" değil, "Zafiri tüketmek"... (Zafir: Soluk)

"Eni konu" değil, "Önü sonu"...

"Su küçüğün, söz büyüğün" değil, "Sus küçüğün, söz büyüğün" ...

"Saatler olsun" değil, "Sıhhatler olsun"... (Sıhhat: Sağlık)