İmam-ı Azam’ın bulunduğu bir mecliste…

Sorular derin sorulur.

- Bir adam ki, cenneti istemez.

Cehennemden korkmaz.

Ölü eti yer.

Rüksuz, secdesiz namaz kılar.

Görmediğine şahitlik eder.

Fitneyi sever.

Hakkı istemez.

Bu adam kafir midir?

Müslüman mıdır?

Mecliste bulunanların hepsi bir ağızdan:

- Bunlar kafirin sıfatlarıdır.

- Böyle adam kafirin ta kendisidir.

İmam-ı Azam susuyordu.

Sordular:

- Sen ne dersin?

- Bunlar müminin sıfatlarıdır.

Böyle biri müminin ta kendisidir.

İtiraz ettiler:

- Ya imam bu nasıl olur?

- Mümin cenneti istemez mi?

- Cehennemden korkmaz mı?

- Görmediğine şahitlik eder mi?

- Rükusuz, secdesiz namaz olur mu?

Vesaire…

İmam-ı Azam tek tek açıklar:

- Gerçek Müslüman cenneti istemez, Allah’ı ister.

- Cehennemden korkmaz, Allah’tan korkar.

- “Ölü eti” dediğiniz, balık eti ve usulüne uygun boğazlanmış hayvan etidir.

- Görmediğine şahitlik eder.

Çünkü Allah’ı görmez. Kesin inanır.

- Rükusuz, secdesiz kıldığı namaz, cenaze namazıdır.

- Fitneyi sever.

Çünkü fitneden maksat, mal ve evlattır.

Kur’an da mal ve evladın Müslümanlar için fitne-imtihan olduğu bildirilmiştir.

- Hakkı istemez.

Hak’tan kasıt ölümdür.

Müslüman da olsa ölümü temenni etmez.

[*] [*] [*] [*]

Her şey göründüğü gibi olmayabilir.

Ve bunun içindir ki, alimin uykusu cahilin ibadetinden makbuldür.

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.

Olduğumuzu zannedersek, tıpkı bu hikayedeki gibi kelimenin tam anlamıyla “çuvallarız”…

İnsanı en iyi arkadaşından sorarlar?

Eski Ramazanlarda mollalar, köylere imamlık yapmaya giderlermiş.

Bir Ramazan’da iki molla yola çıkıp bir Anadolu köyünde kendilerine yer bulmuşlar.

Ev sahibi misafirperver…

Önce onları rahat edecekleri bir oda hazırlatmış.

Ardından biraz sohbet…

Derken vakit yaklaşmış.

Mollalardın biri, dışarı abdest tazelemek için dışarı çıkmış.

Ev sahibi sormuş, geride kalana:

- Arkadaşın nasıl biridir? Tahsili, terbiyesi yeterli midir? Kur’an-ı iyi okur mu, tefsir, hadis bilir mi?

- Yok canım, eşeğin biridir. Bir şeyden anlamaz. Şarlatandır.

Bu arada dışarı çıkan gelmiş, içerideki abdest tazelemeye gitmiş.

Köylü ona da arkadaşını sormuş:

- Sığırın biridir. İlim edepten hiç nasip almamıştır.

Derken iftar vakti gelmiş.

Önce namaz kılmışlar.

Sonra sofraya oturmuşlar.

Üç tabak ağzı kapalı yemek gelmiş.

Kapaklar açılmış.

Bir kap arpa, bir kap saman, bir kap kebap…

Mollalar şaşırmış.

Köylü onlara fırsat vermeden hemen açıklama yapmış:

- Arkadaşına sordum:

Senin için “sığırdır” dedi.

Senin tabağında onun için saman var.

Diğerine döner.

- Seni sordum, “eşektir” dedi.

Senin tabağında onun için arpa var.

İnsanı en iyi arkadaşından sorarlar.

[*] [*] [*] [*]

Son gelişmelere birde bu açıdan bakalım istedik.

Herkes etrafını şöyle yeniden gözden geçirsin.

Arkadaşlarına baksın.

Diğer bir söz:

“Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.”

Buradan bakarsak;

Kim darbeci?

Kim değil?

Kim aldatılmış, kim bu işe gönüllü?

Ya da kim, kimdir?

Bunu en iyi arkadaşları bilir.

Ben etrafımı gözden geçirdim.

Önemli olan insanları bir yerlere atayanlar…

Bunlara referans olanların bu işte samimi olması…

Olmasa da, er-geç hak tecelli eder.

Bizden hatırlatması