Değerli okurlarım...
İki haftadır, Rize İkizdere İşkencedere Vadisi'nde, İyidere'de yapılacak deniz dolgusu ve liman inşaatında kullanılmak üzere, açılmak istenen taş ocağının açılmaması için bölge halkının verdiği örnek mücadele ve yaşamakta oldukları insanlık dramı ile ilgili olarak, her akşam, TV ekranlarına yansıyan görüntüler ve haberler derin üzüntü ile izlenmektedir.
Jandarma tüm yolları kapattığı için, sabahın erken saatlerinde yola çıkan ve bir-iki saat dağlardan yürüyerek, çalışmaların yapıldığı vadiye ulaşan bölge insanları; yaşam alanlarını ve geçim kaynaklarını korumak için, doğayı tahrip ederek, ağaçları kökünden devirerek açılan ocak yolu çalışmalarını engellemeye çalışmaktadırlar.
Makinelerin önünde oturma, ağaçlara çıkma gibi masum eylemlerde bulunurlarken; güvenlik güçlerinin, yamaçlardan itilmelere, yuvarlanmalara, yaralanmalara, yüzlerine sıkılan biber gazına, tutuklanmalara, ceza ödeme gibi müdahalelerine katlanarak, sahada nöbet tutarak, bu onurlu, örnek mücadelelerini sürdürmeye çalıştıkları görülmektedir.
Asıl kahramanları genç-yaşlı bölge halkından hanım kardeşlerimizin olduğu görülen bu mücadelede onlara yaşatılanlardan, özellikle, bölge halkından yaşlı Ayşe teyzemizin gözyaşları içinde anlattıklarından üzülmeyen, kurallara uyularak, mümkün olan tepkiyi göstermeyen bir insan kalbinden söz etmek herhalde mümkün değildir.
Bu yazı, bu mücadeleye, mücadeleyi verenlere ve onların yanında olanlara saygı, destek ve takdir duygularını ifade arayışları sonucu kaleme alınmıştır.
Pusula gazetesinde de onlarca kez görüntülü haber olan Kozlu Esenköy'de, Ilıksu beldesinde, yerleşim alanının 150-200 metre uzağında, (Bölge halkının, bilinen özelliklerine uygun olarak, İkizdere'de olduğu gibi bir mücadeleleri olmasa da!) yapılan tüm haklı şikayetlere rağmen, yıllardır faaliyet gösteren, (Pusula gazetesinde de onlarca kez üzücü görüntülü haber olan) Öncü taş ocağı ve kırma, eleme tesisi işletilmektedir.
Bu satırların yazarı, bu ocağın ocak alanında ve bölgede neden olduğu zararları ve sorunları görenlerden ve yaşayanlardan birisi olan eski karayolcu, emekli bir öğretim üyesidir.
Bu kimliği ile, bölge halkının, İkizdere'de açılmak istenen taşocağının açılmaması için verdikleri mücadeleyi ve sonrası ile ilgili endişelerini daha iyi anlayabilmekte ve takdirle karşılamaktadır.
Bu arada, bölge halkını ve ilgili STK'ları ikna için gelen yetkililerin "Dolan dereleriniz temizlenecek, sularınız eskisi gibi akacak, zararlarınız karşılanacak, açılan orman alanları ağaçandırılacak, proje ile ilgili her türlü hukuki aşama tamamlanmıştır..." sözlerinin hiç etkili olmadığı da anlaşılmaktadır.
Asıl amacın yapılacak deniz dolgusunun ve limanın en kolay ve en kazançlı yapılmasını sağlamak olduğuna da inanmaktadırlar.
1970'li yıllarda, 112 kilometre uzunluğundaki Yeniçağ-Zonguldak yolunun yapılmasında, toplam 12.5 milyon metreküp taş, toprak kazısı yapılmıştı.
İkizdere'de açılmak istenen taş ocağından çıkarılacağı söylenen ve artması kaçınılmaz olan 20 milyon ton taş da, 112 kilometre uzunluğundaki yolun inşaatında yapılan tüm kazı miktarından daha fazla olacaktır.
Karadeniz'in, çok arızalı topoğrafyaya sahip, ormanlarla kaplı bir vadisinin eğimli yamaçlarından, bu kadar büyük miktarda bir kaya kütlesinin çıkarılması için binlerce ton patlayıcı madde kullanılarak, onbinlerce patlatma yapılacaktır.
Yıllarca devasa delici, kazıcı, yükleyici türü iş makinaları çalışacak ve 70-80 tonluk kamyonlarla bu büyük kütle taşınacaktır.
Bu kadar çevre etkisi fazla olan çalışmaların yapıldığı bir coğrafyada, herhalde, zarar görmeyecek insan yaşamından, doğadan, doğal yaşamdan, dereden, sudan, tarımdan, hayvancılıktan, alt ve üst yapıdan söz etmek mümkün değildir. (Böyle bir faaliyet için "ÇED gerekmez" diyerek, ocak açma izni verenlerin; bu kararı nasıl verdiklerini anlamak da mümkün değildir!)
Yöre halkı, İkizdere Dernekler Federasyonu'nun değerli yöneticileri ve (ta Zonguldak'tan gidip gelerek) onların avukatlığını yapan değerli çevreci hemşehrimiz Sayın Avukat Yakup Okumuşoğlu tarafından dile getirilen, açılacak ocak nedeniyle doğrudan ve dolaylı hayati zararların yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Bu arada, bilgi ve deneyimlerime de dayanarak, yanlış olduğunu düşündüğüm, konu ile ilgili iki hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum:
İlki, bölge halkını ikna için gelenlerden birisi olan, bölgenin önde gelen milletvekili ve Parti Genel Başkan yardımcısı Sayın Hayati Yazıcı'nın bölge halkına söylediği "Deniz dolgusu ve liman inşaatında kullanılacak taşın deniz suyundan zarar görmeyecek sert bazalt taşı olması gerekiyor. Bu tür taş da burada var..." mealindeki sözleri ile ilgilidir.
Bu ifade doğru değildir.
Zira Karadeniz sahillerinde bu tür deniz yapıları ilk kez yapılmıyor.
O yapılarda ve Karadeniz Sahil Yolu gibi projelerde yapılan deniz dolgu ve tahkimat işleri için bazalt ocakları aranmadığını da biliyoruz.
1950'li yıllarda yapılan Zonguldak limanı mendireğinin Balkaya mevkiinden çıkarılan, her yerde bulunan kalker türü taş ile yapıldığı da bilinmektedir.
Geçen 70 yılda bir erime, bozulma da olmamıştır.
İkinci husus da orman içinde yapılacak çalışmalar ile ilgilidir.
1970'li yıllarda yapılan Yeniçağ-Zonguldak yolunun ormandan geçen bölümleri için, projesi ile Orman İdaresi'nden izin alınır; yolun oturacağı arazi koridorunun sınırları, tarafımızdan kireçlenen kazıklarla işaretlenirdi.
Orman İdaresi de işaretlenmiş alan içindeki ağaçları keserek kaldırır; ardından da yol çalışmaları yapılırdı.
Günümüzde de benzer uygulamanın olduğu biliniyor.
Ancak, İkizdere'de açılması devam eden ve bölge halkının engellemeye çalıştığı ocak yolunda, Karayolları'nda olduğu gibi bir uygulamanın olmadığı; kazı alanı içinde kalan ağaçların işaretlenip Orman İdaresi tarafından kaldırılmadığı da görülmektedir.
Halkın korumaya çalıştığı ağaçların, (hiçbir sorumlunun olmadığı), Jandarmanın korumasında çalışan iki iş makinası operatörünün inisiyatifi ile, kökünden sökülerek sağa sola itildiği görülmektedir.
Tek bir ağacı kesen sıradan vatandaş hakkında işlem yapan Orman İdaresi'nin, böyle bir sorumsuz çalışmaya neden engel olmadığını anlamak da mümkün değildir. (Kim bilir belki de, işin muteber, makbul, kendisi de bölgeden olduğu bilinen muhterem müteahhidin çalışmalarına yardımcı olmak isteniyordur!)
1990'lı yılların sonlarında, ortada planı-projesi olmadan, ikazlara ve tepkilere bakılmadan Karadeniz Sahil Yolu'nun yapılmasına karar verilmiş ve maliyetini kimsenin bilmediği büyük kaynak israfı ile gerçekleştirilmişti.
Bu kararda ve uygulamada payı olan siyaset ve yönetim kadroları, sonraki zamanlarda olanları gördüklerinde, herhalde verdikleri kararlardan ve yaptıklarından pişman olup vicdan azabı duymuşlar; "Keşke bu hatayı yapmasaydık!" demişlerdir.
Rize İkizdere gibi emsalsiz güzelliklere sahip yurt köşelerinde taş ve maden ocağı açılması gibi kararları verenlerin ve uygulamada payı olanların da, benzer pişmanlıkları duyacaklarına ve vicdan huzursuzlukları yaşayacaklarına inanıyorum.
Rize İkizdere'de mücadele veren bölge halkına ve onların yanında olanlara mücadelelerinde başarılar ve üzüntü veren görüntülerin son bulmasını dilerim.
Ülkesine bölgesine, geleceğine sahip çıkma mücadelesi verenlere saygılarımı arz ederim.

İKİZDERE VADİSİ'NİN GELECEĞİ! - KOZLU ESENKÖY, ÖNCÜ ÖRNEĞİ