Değerli okurlarım; hayatın her alanında, sofrada aç halde beklemekte olanlara servis edilmek üzere olan nefis bir yemeğin kazaya uğraması gibi kötü sürprizlerle karşılaşılması olasıdır. Böyle durumlarda, hem zayi olan emeğe-yemeğe, hem de yemekten-hizmetten mahrum kaldığımıza üzülmemek elde değildir.

Bu yazımda, meslek yaşamımın ilk yıllarında çok üzüldüğüm bu türden bir olayın hikayesini ve olayı yarattığına inandığım nedeni, 50 yıla yakın bir zaman sonra ilk kez sizlerle paylaşmak istiyorum.

[*] [*] [*] [*]

Elli yaşın üzerinde olanlar hatırlayacaklardır. 1970'li yılların ortalarına kadar, Devrek'ten Ankara-İstanbul istikametine giderken, 60-70 metre rakımlı Devrek'ten çıktıktan sonra, 5-6 kilometrelik, virajlarla dolu, hep rampada giden bir yol ile şimdilerde Başlarkadı Köyü'nün bir mahallesinin olduğu yerde, 400 metre rakımlı Esürük Tepesi'ne ulaşılırdı. (O tarihlerde, bu mevkide, Karayolları'nın kışın açık tutulan bir bakım evi de bulunuyordu.)

O yıllarda, yapımı devam eden Mengen-Devrek yolunun Eğerci-Dirgine yol ayrımı ile Esürük Tepesi arasında kalan 3-3,5 kilometrelik bölümünün açılması ile eski yolun bu 5-6 kilometrelik zahmetli bölümünden kurtulması sağlanmış olacaktı.

Yeni yolun bu bölümü (ihaleye esas olan projede iki şeritli olmasına rağmen, fazla eğimli olduğu için, Kontrol Mühendisliğinin gerekçeli önerisi ile!), tırmanma şeridi de eklenerek, 1974 yılı ortalarında trafiğe açılma aşamasına gelmişti.

Ancak, bir sabah göreve giden Kontrollük Mühendisliği personelimin yoldan dönerek, "Şefim, yolda bu gece büyük bir heyelan olmuş. Halen de devam ediyor!" haberi, bu güzel beklentiyi uzunca bir süre geciktirmişti.

Kum-çakıl üst yapısının serme sıkıştırması yapılmış, açılmasına günler kalmış olan yolun, hiç beklenmedik bir noktasında (şimdilerde kireç fabrikasının bulunduğu yerin 500-600 metre kadar alt tarafında) oldukça büyük bir heyelan olmuştu! Heyelan sonucunda, yolun yarma şevinin 150-200 metre yukarısında (günümüzde de hala fark edilebilen) bir heyelan aynası oluşmuş ve oldukça büyük bir zemin kütlesi, çok parçalanmadan, bütün bir blok halinde, üzerindeki orman örtüsü ile adeta yolun üzerine taşınmıştı!

Hasada hazır haldeki hububatın, aniden bastıran bir dolu ile telef olmasına benzeyen bu olaya çok üzülmüştük. Bu üzüntümüz yetmiyormuş gibi, heyelandan üç-beş gün sonra yağan çok şiddetli bir yağmurun, yukarılardan geçen eski yoldan bakılınca, aşağıda, yılan gibi Esürük Tepesi'ne doğru uzanan üç şeritli yeni yolda yarattığı hasarlar üzüntümüzü daha da artırmıştı.

Heyelana uygulanabilir bir çözüm bulup-uygulamaktan, selin tahribatını onarmaktan başka yapılacak bir şey yoktu. Bunun için de (ara-sıra örneklerini gördüğümüz gibi, işin aciliyeti gerekçe gösterilerek), ortada heyelan ile ilgili bir plan-proje olmadan, bir yükleniciyi (!) çağırıp, "İstim (buhar) arkadan gelir. Heyelanı hemen kaldıralım" talimatı vermek uygun olamazdı! Önce heyelanın halli için yapılacak işlerin projelendirilmesi, keşiflendirilmesi gerekiyordu.

Öyle de yapıldı. Heyelan (Allah'tan!) yol seviyesi üstünde olduğu ve yolu alıp götürmediği için, yolun bir miktar kaydırılmasını ve (40-50 bin metreküp dolayında bir kazı ile) heyelan yükünün azaltılmasını içeren bir yaklaşımla sorunun çözümüne karar verilmiş ve karar da, işin yüklenicisine bildirilmişti.

Ancak yüklenici; heyelan eden kütlenin bilinen türden tamamen ayrışmış, bozuşuş bir heyelan zemini olmadığını, bu nedenle de işin keşifteki heyelan kazısı birim fiyatı ile yapılmasının mümkün olamayacağını bildirmişti.

Konu ile ilgili olanların bildiği üzere, kazı işi içeren ihalelerde, ihaleye esas olmak üzere, kazılacak zeminin kazılma güçlüğüne ve türüne göre, "paçal fiyat" olarak adlandırılan ortalama bir kazı fiyatı belirlenir ve iş ile ilgili tüm kazı ödemeleri bu fiyat ile yaptırılır. Bu fiyatın uygulanmayacağı durumlar ise, ayrıca belirtilir. O yıllardaki ihaleli işlerin keşiflerinde, heyelan eden ve ayrışan, akıcı hale gelen zeminlerin kazılması ve belirli bir mesafeye taşınması için, bir de normal kazı fiyatının çok çok altında, heyelan kazısı-temizliği birim fiyatı olurdu.

Yüklenici, talebinde haklıydı. Yapılacak kazı, heyelan temizliği fiyatı ile yapılabilecek türden bir iş olmasa da, Kontrol Mühendisliğinin inisiyatifi ile karar verilebilecek bir durum değildi. O günlerde, bu konu, teşkilat içinde uzun tartışmalara da neden olmuştu.

Bölge Müdürümüz rahmetli Turhan Barutçu, kendisi de Devrekli olan değerli Karayolcu rahmetli Mehmet Emin Dilek Ağabey'e de, bu konudaki düşüncesini sormuştu. Onun tatlı bir tebessümle verdiği, "Müdür Bey, bu ne heyelan, ne de normal kazıdır. Allah'ın hepimizi üzen bir belasıdır!" yanıtını hala unutamam.

Sonunda da, yapılacak işin ne olduğunu belirlemek üzere bir komisyon kurulmuş ve komisyon, Mehmet Ağabeyin dediği gibi ne "tam heyelan", ne de "tam kazı" dememiş; yüzde 50 kazı, yüzde 50 heyelan kazısı birim fiyatı ile ödenmesinin uygun olacağına karar vermiş ve işin yüklenicisi de, bu fiyat üzerinden işi yapmaya razı olmuştu.

[*] [*] [*] [*]

47 YIL SONRA YAPILAN BİR AÇIKLAMA!

Bu arada, bu heyelan ile ilgili bugüne kadar kimseyle paylaşmadığım kuvvetli bir kanaatimi de, 47 yıllık bir aradan sonra sizlerle paylaşmak istiyorum.

Konu ile ilgili olanların bildiği üzere, yol yapım işlerinde üç "AJ" çok önemlidir. Bu "AJ"lar, silindirAJ-sıkıştırma, drenAJ-uygun yoldan uzaklaştırılması ve reglAJ-projesine uygun düzgün bir yüzey oluşturulması çok önemlidir. Bu nedenle, yolda, özellikle sıkıştırma konusuna çok önem veriliyordu. Bu önemin bir gereği olarak, işin sözleşmesinde ön görülen 6-7 ton tandem-statik ağırlıklı titreşimli silindir yerine (usulsüzlük olarak nitelendirilebilecek bir formülasyon ile!), 15 ton ağırlığında çok güçlü bir vibrasyonlu silindirin kullanılmasını sağlamıştık.

Bu güçlü silindir, vibrasyonlu çalışırken, zeminde yarattığı titreşim, 150-200 metre uzaklıktan hissedilebiliyordu. Yolun bu kesimindeki dolgularda ve özellikle, yola çekilen ve iri taşlar içeren üst yapı malzemesinin sıkıştırılmasında, bu vibrasyonlu silindir oldukça fazla çalıştırılmıştı.

O günlerde, yolun kontrol mühendisi olarak, bu heyelanın, vibrasyonlu silindirin yarattığı titreşimin tetiklemesi sonucunda olduğu konusunda kuvvetli bir kanaate sahiptim. Şüphesiz, "Bros marka büyük vibrasyonlu silindiri yolda çok çalıştırmıştık. Heyelana o neden oldu" demek uygun olmazdı. Ben de demedim. Bu kanaatimi, ne o zaman, ne de sonrasında, bu güne kadar kimse ile de paylaşmadım. Halen de o kanaati taşıyorum.

Ancak, o silindirin yolda kullanılmasını sağladığımızdan hiç pişmanlık duymadım. Yapılan yolda, daha sonraları, hiçbir çökme-heyelan gibi arızaların olmaması, bu makinanın sağladığı sıkıştırmanın bir sonucudur.

Zaman aşımına uğramamış ise, "heyelana neden olarak, devleti zarara sokmak" suçlamasıyla ilk görev yerim olan Karayolları Genel Müdürlüğü'nün de, hakkımda bir ceza soruşturması açmasının yerinde olabileceğini düşünüyorum! Böyle bir girişim, belki çevremizde çok gördüğümüz, devleti zarara uğratan hatalı ve yanlış projeler ve uygulamalar yapanlar için caydırıcı-düşündürücü olabilir!

[*] [*] [*] [*]

Silindirajın, drenajın, reglajın iyi yapıldığı; mevcut duvarların yıkılıp, yerlerine çok iri ve şişman(!) duvarların yapılmadığı güzel yollar ve üzerinde güzel yolculuklar dilerim.