62 yaşında, evli ve iki çocuk babasıydı...

Çocuklarından biri özürlüydü...

Belli ki, TTK’dan emekli olarak hak ettiği aylığı yetmiyordu.

Evini ısıtacak kadar kömür çıkartmak için TTK’nın terk ettiği ocağın ağzına gitti.

Koca bir kaya üstüne düştü.

Kıbrıs’ta aldığı kurşun yaraları onu öldürmemişti.

Ama güldürmemişti de…

Ve hayatını kaybetti.

Mustafa Sağır…

Dünya Madenciler Günü’nde, sobasını ısıtacak kadar kömür çıkarırken, yitirdi yaşamını…

Bundan daha güzel bir mesajı olabilir miydi Dünya Madenciler Günü için?

Gözü yaşlı Nurhan Hanım, eşinin arkasından şöyle ağlıyordu:

“Mustafa, ne olur beni bırakma. Ben sensiz ne yaparım, mahvoldum. Allah kahretsin fakirliği…”

Evine yakacak kömür alamayan kocasının ardından, “Ne olur beni bırakma?” diyen kadın kaldı geriye…

“Sıcak oldu” diye kapıyı-pencereyi açanlar anlayabilir mi bu kadının gözyaşını?
Bu vatan için git Kıbrıs’ta savaş...

Evini ısıtmak için kömür çıkarırken, kayanın altına kal öl…

Vatan sana minnettar Mustafa Ağabey…

Sende hiçbir hakkımız yok.

Sen bize hakkını helal eder misin?

Kemik olsun, benim olsun…

Bu şehirde gerçekten düzgün insanların neden belli noktalara gelemediğini yaşım ilerledikçe çok daha iyi anlıyorum.

İsmet İnönü, “Bir ülkede namuslular da, namussuzlar kadar cesur olmazsa, o memleket batar demişti” demiş ya...

Sanki Zonguldak için söylemiş.

Cumhuriyetin ilk şehri Zonguldak niye bu halde?

Türkiye gelişirken, birçok şehir uçarken, Zonguldak niye geri gidiyor?

Çünkü bu şehirde namuslular, namussuzlar kadar cesur değil.

Bu şehir nasıl gelişsin?

Kadın satıcıları, tefeciler, nitelikli dolandırıcılar; hayırsever işadamı edasıyla, sivil toplum örgütlerinde, siyasi partilerde, kamu kurumlarında görev alırsa, bu insanların hayali büyük şehir yaratmak mı, büyük bir genelev yaratmak mıdır?

Siyasetini tamamen bölgesel dengeler üzerine yapanların hayali; bu kenti daha büyük bir kent yapmak mı, daha büyük bir ilçe yaratmak mı olur?

Siyasetini çıkar üzerine yapanların amacı; bu kenti büyütmek mi, kendini büyütmek midir?

Bu şehrin büyümesi, gelişmesi, kalkınması için öncelikle bu kentte yaşayanların, bu kenti yönetenlerin, bu kenti kalpten sevmeleri gerekiyor.

“Zonguldaklıyım” diyebilmeleri gerekiyor.
Tünelin bu tarafında Zonguldaklı, diğer tarafında başka yerli olanların bu kenti düşündüklerine asla inanmayın.

Zonguldak’ta başka, Ankara’da başka konuşanların, bu kenti düşündüklerine asla inanmayın.

Bu kentten bir şey almadan, bu kente bir şey vermeyenlerin, bu kenti düşündüklerine de inanmayın.

Bir kentin medyası ele geçirilmiş, siyaseti ele geçirilmiş, bürokrasisi ele geçirilmişse, o kentin ileri gitmesinin imkanı yoktur.

Çünkü “kent işbirliği” yerine “çıkar işbirliği” yapanlar bu kenti büyütemezler.

Aslında bu kent çoktan kaybedilmiş.

Eti yenmiş.

Kemikleri kalmış.

Kemik suyuna çorba yapanları alkışlamamız isteniyor.

Kimse, “Bu kemiğe et bürünsün” diye de uğraşmıyor.

Herkes, “Kemik olsun, benim olsun” diyor.

O zaman, alın sizin olsun.

Bizim köpeklere atacak kemiğimiz çok