Saygıdeğer Pusula Gazetesi okuyucuları;

Bugün, son yıllarda çok karşılaştığımız, hayat kalitemizi düşüren fibromiyalji sendromunun sebeplerinden ve çözüm yollarından kısaca bahsedeceğim. Fibromiyalji, yaygın kas ağrısı, uyku bozukluğu, kronik yorgunluk, depresyon, vücutta ağrılı hassas noktalar, konsantrasyon zorluğu ile seyreden bir hastalıktır. Yapılan çalışmalarda ülkemizde yaklaşık 1.5 milyon kişinin fibromiyaljiden muzdarip olduğu hesap ediliyor. Kadınlarda, erkeklere kıyasla yedi kat daha fazla görülüyor.

Genellikle bir bütün olarak ele alınmadığından; uyku bozukluklarımız için başka, ağrılar için başka, ruhsal etkiler için başka, kronik yorgunluklar için başka kaynaklarda şifa arıyoruz ve kısmi rahatlamalar olsa da, olay temelde büyüyerek devam ediyor. Oysa ki hepsi bütünün parçalarıdır. Ruh, vücut ve enerji: beden parçalara ayrılarak gerçek anlamda tedavi edilemez.

Peki fibromiyaljiyi tanımamızı sağlayacak özel bir laboratuvar testi var mı? Ne yazık ki yok. O kadar çok şikayete rağmen, tüm testlerin normal çıktığını sıkça görüyoruz. Ya da konu ile alakasız bir iki değerin küçük oynamalarının bütün bu şikayetlerle ilişkilendirildiği de oluyor; "Kolestrolün azıcık çıkmış" gibi... Bu duruma hastalarımız da şaşırıyor ve sanki hasta değil de abartıyor gibi bir duruma düşüyorlar. Oysa fibromiyalji sendromu, kas ve iskelet sistemi ağrılarından kronik yorgunluğa, uyku bozukluğundan konsantrasyon bozukluğuna, sabah tutukluğundan huzursuz bacağa ve özellikle de mide-bağırsak ile ilgili pek çok semptomla hastanın hayat kalitesini yerlerde süründürüyor.

Peki, fibromiyaljinin sebebi nedir?

Tıbben açıklarsak, daha önce pek çok yazımızda, pek çok hastalıktan sorumlu tuttuğumuz oksidatif stress, mitokondriyal disfonsiyon ve kronik inflamasyon burada baş sorumlular. Oksidatif strese neden olan maddelerin kas lifleri arasındaki bağ dokuda yüksek seviyede saptandığı çalışmalar bunun kanıtı. Ayrıca otonom sinir sistemimizin bu hastalıkta dengesizleştiği, seratonin, melatonin, triptofan seviyelerinin düştüğü de gösterilmiştir. Kaslarda mikrosirkülasyonun bozulduğu ve kaslara giden kan akımının azaldığı da ispat edilmiş diğer bir konudur.

"Bizi bu tıbbi laflarla oyalama, ne yapacağımızı söyle" dediğimizi duyar gibiyim. O zaman ben de her zaman söylediğimi söyleyerek başlayayım: Her tedavi, bilimsel doğru; beslenme ile başlar.

Fibromiyaljiye hemen her zaman eşlik eden ve bence aslında sebeplerin başında gelen mide-bağırsak problemlerini sayalım. Bağırsak disbiyozu (flora bozukluğu), bağırsak geçirgenlik bozuklukları (leaky gut), ince bağırsakta aşırı bakteri çoğalması (SIBO), İrritabl Bağırsak Sendromu (IBS), ishaller, kabızlıklar, gazlanma, mide ağrısı gibi. Demek ki önce işe bağırsaklarımızı dengeleyerek başlayacağız.

Fibromiyaljiyi tetikleyebilen beslenme hatarından bahsedersek; yapay tatlandırıcıların bu konudaki rolünün gösteren pek çok çalışma var. O zaman çayımızı yapay tatlandırıcılarla değil de, şekersiz içerek, bu etkiden vücudumuzu koruyabiliriz. Bir diğer tehlike; pek çok hazır gıdada, sosta, endüstriyel hazırlanmış paketli/açık çoğu gıdada lezzet artırıcı olarak kullanılan Monosodyum Glutamat (MSG - nam-ı değer Çin tuzu) olarak karşımıza çıkıyor. MSG sinir hücreleri üzerinde toksik bir etkiye sahiptir ve fibromiyaljiye neden olabileceği pek çok çalışmayla gösterilmiştir. Geçen yazımızın da konusu olan D vitamini eksikliği yine fibromiyalji ile yakın ilişkilidir. Yine vitamin mineral eksiklikleri magnezyum, iyot, B12 vitamini eksikliği de fibromiyaljide sık görülen ve tamamlanması gereken konular. Ayrıca civa, kurşun gibi ağır metal birikimleri, metal alerjileri, glutatyon ve demir eksikliği de fibromiyalji etyolojisinde rol oynayan faktörler olarak karşımıza çıkıyor.

Beslenmeden sonra, her kronik rahatsızlığın altında yatan bir diğer sebep de, bilinçaltımızdaki blokajlardır. Fibromiyalji hikayelerinde de, yine çocukluk çağında ya da sonraki yaşlarda ortaya çıkan ruhsal travmalar önemli yer işgal etmektedir. Belki de fibromiyalji için ruhumuzun yıllardır biriktirdiği stres, kaygı, korku yığınının artık taşmasıdır da diyebiliriz.

Bu kadar çok yönlü hastalığa elbette çok yönlü yaklaşarak kalıcı ve derin sonuçlar almak mümkün olabilir. Ben yıllardır bu hastalıktan muzdarip bir hasta ile karşılaşınca; ilk başlangıç noktam doğru beslenme, doğru egzersiz ve doğru uyku gibi yaşam tarzı değişiklikleridir. Bağırsak geçirgenlikleri, floraları dengelenen, vücut dolaşımı düzelmiş kişilerin iyileşmesi şüphesiz daha kolaydır. Bu zahmetli, aynı zamanda keyifli bir süreçtir ve bazı destekler gerektirir.

Benim bu süreçte ilk desteğim akupunkturdur. Akupunktur plazma endorfin, enkefalin ve serotonin düzeylerini artırarak analjezik, sedatif ve immun sistemi dengeler, böylece fibromiyalji hastasının hem ağrıları, hem uyku kalitesi, hem kronik yorgunluğu, hem de ruh hali üzerinde anlamlı düzelme sağlar.

İkinci tedavi desteğim nöralterapidir. Fibromiyaljide otonom sinir sistemi dengesinin bozulduğundan bahsetmiştim; işte bunun bana göre bir numaralı tedavisi nöralterapidir. Hücrelerin bozuk elektriksel potenslerini dengeler, kanlanmayı artırır, toksin atılımını sağlar.

Üçüncü tedavi desteğim Ozonterapidir. Doku ve hücrelerin oksijenleşmesini artırır. Alyuvarların elastikiyetini artırarak kılcal damarlardan geçişini hızlandırarak oksijen eksikliğini giderir. Bağışıklık sistemini güçlendirir, böylece enfeksiyonlara ve kansere karşı dinrencimiz artar. Ozon tedavisi karaciğer detoksifikasyon kapasitesini artırır, böbrek süzme kapasitesini ve cildin toksin atıcı özelliğini de artırarak, vücudumuzda biriken kimyasal maddelerin (kronik kurşun, civa, ağır metal, tarım ilaçları, ilaç artıkları, böcek öldürücüler) atılımını artırır. Vücudumuzdaki doğal ağrı kesicilerin açığa çıkmasını sağlayarak, ağrılardan kurtulmamızı sağlar.

Dördüncü ve beşinci tedavi yöntemlerimiz; biyorezonans ve onun da üstü homeopati tedavilerimiz. Basitçe bu iki yöntem; hücrelerimize format atıp, yazılımlarımızı orijinal haline döndürmeye yararlar. Homeopati ile ruh ve beden, en derinden denge bulur.

Altıncı yöntemimiz ise, daha önce bahsettiğimiz doğayla, vücudumuzla dost bir beslenme, uyku, günlük düzenli hareket, doğru ve pozitif düşünme tekniklerini hayatımızın bir parçası, yani alışkanlık haline getirme olarak sıralanabilir.

Özet olarak; günlük düzenli hareket (kesintisiz en az 30 dakika), doğru beslenme, doğru düşünme ve birkaç küçük destekle, sağlıklı ve mutlu olmak mümkün. Köşemizin adı gibi, siz de "Yeni Hayata Merhaba" deyin ve bir başlangıç yapın.

Sağlıklı ve huzurlu kalın.