Zonguldak’ın en çok okunan gazetesi, en çok takip edilen internet sitesi Pusula olduğu için, çok da yorum geliyor.

Bu yorumları tek tek elden geçirmek gerekiyor.

Bazılarını teyit etmek gerekiyor.

Geçenlerde bir doktorla ilgili haber yazmıştık.

Habere gelen yorum, başka bir doktoru ele verdi.

Okurumuz, “Bu doktor sadece ticaret yapsa iyi” diye başlıyor söze…

Sonra ayrıntıları veriyor…
“Doktor izinde, sekreteri başka birimde çalışmasına rağmen o da izinde” diyor.
Meğer bu sekreter, daha önce anılan doktorumun sekreteriymiş.

Üstelik bu “sorunlu” doktor, aynı zamanda “sorumlu” da…

Böylesine seçkin bir mesleği uslu uslu yapmak varken, ne gerek var bu kadar haytalığa?

Yazık değil mi, günah değil mi, ayıp değil mi?

Yarın, öbür gün seçim olur, aday olursun.

Önüne geliverir yaptıkların...

Lütfen işinizi yapın…

Nasıl konuşabiliyor?

Kozlu sahil yolundaki kafelerden biri el değiştirmeden önce özel bir görüşme yapılır.

Kafeyi satın alacak işadamı, Başkana gider:

“Başkan, burayı ben alacağım. Bu hali küçük, büyütmeye izin vereceksen alırım...”

Başkan söz verir, işadamı kafeyi alır.

Büyütür de büyütür…

Şimdi o Başkan çıkmış, “Kafelerde benim dönemimde büyüme olmadı” diyor.

Bir başka olay daha...

Kafelerden biri büyümeye başlar.

Diğer kafeci de büyütmek ister.

Başkana, “Bu işlere girme, başına iş alırsın. Ona büyüttürüyorsun, diğeri de istiyor” denir.

Başkan da, “O da bir proje getirsin, büyütsün” der.

Şimdi bu Başkan, hiçbir şey olmamış gibi davranıp konuşabiliyor.

Başkanın ilacı Ankara’daymış…

Konuşma özürlü Belediye Başkanının, “ne dediği anlaşılsın” diye seçimden önce özel terapistler gelmişti. Kurslar verildi, egzersizler yapıldı. Pek faydası olmadı. Başkanı geçenlerde Ankara’da görmüşler. Görüldüğünü fark edince pepelemiş. Sonra kekelemiş.

Bir süre sonra normale dönmüş. Başkanı akşam görmüşler. Konuşması gayet iyi düzeydeymiş. Demek ki, ilaç Ankara’da!

Burada boşuna uğraşmışlar.

Kıssadan Hisse: Çay içmeyen adama neden güvenilmez?

Çay, üç özelliğinden dolayı kutsal bir sıvıdır.

Birincisi; sınıfsız bir içecektir, ayakkabı boyacıları ile CEO’ların ortak içeceğidir. Sınıfsal kaynaşma sağlar. Her statüden insanın tükettiği bir sıvı olup, içecekte eşitlenmenin sembolüdür aynı zamanda. İkinci olarak zamansızdır; sabah kahvaltısında, öğlen yemeği sonrasında, akşamüzeri, yatmadan önce yani günün her saati içilebilen tek içecektir. Üçüncüsü; muhabbetin demini aldırır. Çay olmadan yapılan sohbetlerin hiçbir tadının olmadığı malumunuzdur.

Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona sıradan bir içecek gibi davranamayız. Yok “ben çay sevmem, çayla aram iyi değildir” gibi hezeyanlar delikanlı bireylere yakışmaz. Çay içmeyen adamı anlamak zordur. Eğer bir rahatsızlığı yoksa, ki çay sıhhat verir. O kişinin niye çay sevmediği bizim için ciddi bir sorun olarak masada duracak ve dostluğumuzu sorgulatacaktır. Zamansız-mekansız-sınıfsız bir içecek olarak çaya karşı yapılan bu haksızlık ve sevgisizlik bizi yaralar. Çay içmeyen adam şüphelidir. Ona güvenemeyiz. Çünkü ince belli bardakta tüten nefis dumanıyla, karanfil kokulu sıcak ve demli bir çayı yudumlamamış insan, Anadolu’yu, bozkırları ve kırılgan yağmurlarımızı tatmamış demektir, kırkikindilerle yıkanmamış, gökyüzünü tanımamış demektir. Çay içmemenin hiçbir mantıklı izahı olamaz. Çay içmeyen adama güvenemeyiz, çünkü buralardan ve bu toprakların kadim içecek kültüründen fersah fersah uzaklaşmış bir adam bizi tedirgin eder.
Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona sıradan bir içecek gibi davranamayız. (Güven Adıgüzel)