Değerli Okurlarım...
Benim meslek yaşamımın 1970'li yılları, bir karayolu mühendisi olarak, o yıllarda, "üç talihsiz yedililer (57-37-67)" diye adlandırdığımız Sinop, Kastamonu ve (Karabük ve Bartın'ı da içine alan) Zonguldak coğrafyasında geçmiştir.
[*] Bu talihsiz yedililer diyarında son yaşanan korkunç sel felaketinde canlarını ve mallarını yitiren kardeşlerimiz arasında, halen de yakından tanıdığımız, birlikte olduğumuz hemşehrilerimin ve onların yakınlarının olması...
[*] Afet bölgelerinde yıkılan ve yok olan, köprülerde, yollarda az-çok emeklerimin, hatıralarımın olması...
[*] Ülkenin her yerinde olduğu gibi yakın çevremizde ve buralarda, bu konularda yapılan hataları, yanlışları ve sonuçlarını gören ve biraz da bilen bölge insanı bir mühendis olmam...
Beni ve benim gibilerin üzüntülerini daha da artırmış; ormanlarımız gibi hepimizi kavuran yangınların yaşattığı acılar daha dinmeden olması da tahammül gücümüzü zorlamıştır.
Felaketin ikinci gününde üyelerinin birçoğu sel bölgesinden olan Zonguldak Kastamonulular Yardımlaşma ve Kültür Derneği'nde, dernek yöneticilerinin de olduğu bir grup hemşehrimiz ile birlikte olduk.
Bunlar arasında felakette yakınlarını yitiren, onlardan henüz doğru haberler alamayan, gitmek isteyip de yollar kapalı olduğu için gidemeyen, kayıpların yüzlerce olduğunu söylenen çok üzüntülü kardeşlerimiz de vardı.
Birlikteliğimiz, üzüntülerimizi paylaşma, dayanışma ve nasıl yardımcı olunabileceğini; sağlanan yardımların nasıl ulaştırılabileceğini konuşup tartışma yanında, dernek çatısı altında birlikte olmanın yararını görmemizi de sağladı.
Daha öncekilerde olduğu gibi; bugüne kadar yaşanan benzerlerinin en korkuncu olan bu felaket esnasında ve sonrasında da, hataların, yanlışların, ihmallerin neler; suç ve suçluların kimler olduğu yazılı ve görsel basında, sabah-akşam yazılmakta ve tartışılmaktadır. (Kısa bir süre sonra da unutulup gidecektir!)
Aslında, bu kadar büyük hataların, yanlışların, ihmallerin neler olduğunu görmek ve söylemek için uzman ya da meslekten olmaya da gerek yoktur.
Bu nedenler ve sonuçları, aklın mantığın gereği olan; azıcık gören, bilen, düşünen, bilimin, doğrunun yanında olan pek çok insanımızın bildiği, öngörebildiği; çoğu da rant ve çıkar içerikli hususlardır.
Uzmanlar bu tür felaketlerin (bir çok kötü olayın FETÖ ve PKK örgütlerine bağlanması gibi!), sadece tüm dünyayı etkileyen küresel iklim değişikliğine bağlanmasının doğru olmadığını da söylemektedirler.
Ancak önemli olanın bilmek değil, yönetenlerin bilinen, doğruları, ilgili düzenlemeleri etkin bir şekilde uygulamak, uygulanmasını sağlamak; vatandaşın da bu konularda üzerine düşenleri yapması olduğunu söylemeye de gerek yoktur.
Bundan sonra, herhalde öncelik; afetzedelerin yaralarının hızla sarılmaya çalışılması, ardından da, gerekli dersleri çıkarıp aynı hataların tüm ülkede tekrarlanmaması; yapılmış olan hataların olabildiğince düzeltilmesi, suçlulardan da hesap sorulması olacaktır.

GERÇEKLEŞTİRİLMESİ ZOR OLMAYAN İKİ ÖNERİM
Konunun uzmanlarının, bu konuda yapılması gerekenlerle ilgili olarak pek çok araştırma ve önerilerinin varlığı bilinmektedir.
Uygulamadan gelen ve ilgi alanıma giren bu konu ile ilgili olarak, gerçekleştirilmesi pek de zor olmayan iki önerimi ben de burada paylaşmak istiyorum.
Birinci Önerim :
Özellikle tüm Karadeniz Bölgesi'nin, yağış, sel ve taşkınlar konusunda da benzer olduğunu biliyoruz.
Buralara bir günde, 300- 400 kg/m2 gibi yağışların düştüğü zamanlarda, benzer yerlerde benzer felaketlerin yaşanacağına kuşku yoktur.
Günümüzdeki bilgi-işlem imkanlarıyla, bir derenin, ırmağın, yağış havzasının tamamındaki ya da bir bölümündeki belirli bir yağış miktarının, yataklarının her noktasında ne miktarda sel suyu yaratabileceğinin ve ne kadar yükselebileceğinin, nereleri nasıl etkileyebileceğinin, geçmişe göre çok daha güvenilir olarak belirlenmesi mümkün olabilmektedir.
Yine günümüzde, bu konular, kent yöneticilerinin en büyük yardımcısı olan coğrafi bilgi sistemlerinin de bir alt katmanını oluşturmaktadır.
Bu kapsamda:
[*] Bölgemizdeki ve ülkemizdeki tüm derelerin, çayların ve ırmakların daha önce belirlenmiş olan feyezan yataklarının sınırlarının güvenilir bölgesel, yağış, zemin ve mevsim koşulları gibi bölgesel parametrelerle kontrol ve revize edilmesi; belirlenmemiş olanlarının da belirlenmesinin...
[*] Belirlenen ve afet bölgeleri olma potansiyeli olan bu alanların imar planlarına ve yerleşim alanları haritalarına işlenmesi; daha sonra da bu alanlarda yapılmış ve yapılacak olan yapılar, arazi kullanımları ve önlemleri ile ilgili (varsa) mevzuat eksikliklerinin giderilmesinin (Zaman içinde de mümkün olan düzeltmelerin yapılmasının)...
Bu konuda en hızlı ve en kolay, en öncelikle yapılabilecek işlerden biri olduğuna inanmaktayım.

İkinci Önerim :
Değerli Okurlarım...
Bugüne kadarki 70'lerden uzaklaşan, 80'lere yaklaşan yaşamımda, insanların böylesine aniden yakalandığı, korkunç ve çok üzücü durumların yaşandığı, böyle bir sel felaketini ne gördüm, ne de bu konularla ilgili izlediğim belgesellerde, filmlerde ve haberlerde gördüm, izledim.
Bu yaşanan felaketin öncesi, anı ve sonrası ile ilgili olarak, tazesi tazesine, belgeselleri yapılmalıdır.
Bu belgesellerden, felaketin unutulmaması, yetkililerin ve tüm toplum için uyarılması ve eğitim kurumlarımızda öğrencilerimize izletilmesi gibi amaçlar için yararlanılmasının bu felaketin bir yararı olarak görüyor ve değerlendiriyorum.
Hem okuyan, hem yazan çok değerli bir hukukçu hemşehrimizin, bu felaket ile ilgili, kendi kaleminden çıkan, duygu ve düşüncelerimle örtüşen bir paylaşımını (memnun kalacağından emin olarak) burada sizlerle de paylaşarak, yazıyı sonlandırmak istiyorum:

[*] [*] [*] [*]

DOĞA İLE KAVGA EDİLMEZ
"Deprem, yangın, sel gibi afetlerden dersler çıkarıp, gerekli önlemler alınmazsa, aynı acıların yaşanması kaçınılmaz olur.
- Yel üfürdü, su götürdü...
- Irmak kıyısından tarla alma, sel alır...
- Kırkından sonra gelin alma, el alır...
- Yel gelecek tepe ile sel gelecek dereyi iyi hesap etmek gerek.
Yukarıda anlattığımız halk bilgeliğinin konuya ilişkin sözleri, binlerce yıllık yaşanmışlıktan çıkarılan dersi göstermektedir.
Batı Karadeniz'deki felaket; doğa ile barışık, doğanın dostluğu kadar öfkesini de bilen, doğanın dengesini bozmanın, aslında ülkenin ve toplumun dengesini bozmak olduğunu dikkate alan geleneksel anlayış ve duyarlığı yitirmemizin bir sonucudur.
Biz eskiden kentlerimizi, kasabalarımızı; arkasını tepeye veren kayalık, ovaya yukarıdan bakan eğimli arazilere kurar, verimli toprakları da arsa değil, tarla yapardık.
Siyaseti finanse eden, kirli politikacılara seçim kazandıran, kentleri beton cehenneme çeviren, geçmişten getirdiğimiz bütün insani değerleri yok edip, toplumu baştan ayağa çürüten imar rantına son vermezsek; yakın gelecekte ülke diye bir şey kalmayacak.
Türkiye bu kirliliği, bu çürümeyi daha fazla taşıyamaz. Ya hep birlikte toplu intiharı seçeceğiz ya da yaşanılacak bir ülke için, imarı rant konusu olmaktan çıkarıp, bilim konusu yapacağız.
Av. Hüseyin Özbek - Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkan Yardımcısı"

[*] [*] [*] [*]
Kayıplarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına ve canı-malı zarar gören hemşehrilerimize ve hepimize baş sağlığı dileklerimi; arama, kurtarma çalışmalarında görev yapan kardeşlerimize de şükranlarımı arz ederim.
Böyle felaketlerin yaşanmamasını dilerim.