Değerli okurlarım; yaşı 70'i geçmiş emekli bir öğretim üyesinin, yaşamakta olduğumuz pandemi (dünyayı saran salgın) günlerinde yaşadığı ilginç bir olayı, kendi ağzından anlatılmış haliyle, sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hocamız, son yıllarda, yap-satçıların hücumuna uğramış olan; yol, sokak, kanalizasyon, park gibi hiçbir altyapısı bulunmayan, 10-15 katlı binalarla doldurulmakta olan Kozlu-Esenköy Mahallesi'nde ikamet etmektedir.

Üniversitemizin Sağlık (İbn-i Sina) Kampüsü de burada bulunmaktadır.

Kendileri 65 yaş üstü yaş grubuna girdiği için, salgın nedeniyle, üç aya yakın bir zamandır sokağa çıkması kısıtlı imiş.

Bu zaman zarfında; hareketsizlik ve fazla yeme-içme gibi nedenlerle kilosunda artışlar olmuş ve bazı rahatsızlıklar hissetmeye başlamış.

Bu şikayetleri için, yakınındaki üniversite araştırma hastanesine gitmiş.

Doktoru, yaptırdıkları ve dosyasındaki daha önceleri yapılmış olan tetkik sonuçlarına bakarak; tansiyon düzeninin bozulmuş ve epey zamandır sınır değerlerde seyir eden şeker düzeyinin yükseldiğini söylemiş.

Gerekli ilaçlarını vermiş ve günde en az yarım saat, tempolu yürüme, yemesine-içmesine dikkat etme gibi önerilerde bulunmuş.

Muayenesi sonrasında, ilaçlarını düzenli olarak almaya ve kendisine önerilenleri uygulamaya başlamış.

Özellikle yürüme tavsiyesine uymaya özen gösteriyormuş.

Her gün, geç akşam saatlerinde yürüyüş yapmaya da başlamış.

Yürüyüş için de, mahallenin Yaşamkent olarak adlandırılan yeni yerleşim alanı bölgesini mahalle - köy merkezi yerleşim alanına bağlayan yolu seçmiş. (150-200 metre uzağında; altında, ilgili Bakanlığın korunması gereken tabiat varlığı kararı olan Ilıksu Mağarası'nın olduğu; üstü, kayın ve kestane ormanı ile örtülü Ilıksu Tepesi'nin kuzey yamacında faaliyet gösteren taş ocağından ve kırma-eleme tesislerinden kaynaklanan, gürültü, toz, tehlikeli taş savrulmaları; görenleri çok üzen doğa katliamları gibi nedenle ve dağ yolu niteliğindeki bozuk yolu yüzünden, adı Yaşamken olsa da, aslında, yaşanması zor olan kent!)

Bu yol, çevresinde yerleşme de olmayan, 4-5 yüz metre uzunluğunda, off-road (dağ yolu!) niteliğinde, tenha bir yol imiş!

Bazen bu yola, söz konusu yerleşim alanını, alttan geçen Ereğli-İstanbul yoluna bağlamak üzere, yerleşim alanında faaliyet göstermekte olan yeni yap-satçı tarafından açılan, ancak oluşan heyelanlar nedeniyle kullanılmayan, orman içi ıssız yolu eklediği de oluyormuş.

Bir süre önce, akşam 10-11 saatleri arasında, sözünü ettiği off-road yolunda yürürken, önünde, biri orta, diğeri genç yaşta olduklarını fark ettiği,başörtülü iki bayanın da yürümekte olduklarını görmüş ve yanlarından hızla geçerek yoluna devam etmiş.

Yolun sonuna geldiğinde geri dönmeyerek, yeni yap-satçının açmış olduğu, önünde devam eden, ay ışığının aydınlattığı heyelanlı yolda biraz daha devam ettikten sonra dönüşe geçmiş.

Dönüşü esnasında, onun aşağıdan gelmekte olduğunu fark eden, daha önce görmüş olduğu bayanların da hemen dönüşe geçtiklerini, yanıp sönen telefon ışıklarından anlamış.

Biraz da onları rahatsız etmemek ve daha çok da yeni şirketin gündüzleri devam eden tak-tak sesleri ile yaptıklarını görmek için, bayanların biraz uzağındaki bir noktadan; "Şantiye sahasıdır girilmez!" uyarısına da uymayarak, ay ışığının aydınlattığı şantiye içi yola sapmış.

Yapılan kazı çukurlarını geçerek yoluna devam etmiş.

60-70 metre yüksekliğindeki uçurumun tepesinde oluşturulan tehlikeli hafriyat yığınlarına ulaşmış.

Üzerinde dolaşarak; altından geçen yoldaki trafiğin oluşturduğu gece manzarasını kuş bakışı izleyerek; biraz da, kayıp yola yuvarlanmaktan korkarak, mesafeyi ve zamanı epeyce uzatmış. (60-70 metre altından geçen İstanbul yolunun tam tepesinde, yola yuvarlanacak küçük bir taşın bile büyük tehlike oluşturabileceği bir yerde; bir taş yuvarlamadan, hafriyat akıtmadan, oradaki hafriyat yığınını oluşturan makine operatörünün ödüllendirilmesi ve oluşan tehlikeye karşı önlem alınması gerektiğini de anlatmıştır!)

Dönüş yolunda, şantiye sapağının ilerisinde, üç-beş kişinin toplaştığını fark etmiş.

Çevrelerinde, karşılarında yükselen Yaşamkent bloğundan başka bir yaşam ortamın olmadığı bir yerde, bu saatte, insanların burada niçin toplandıklarını merak etmiş.

Herhalde, ilerilerdeki Karadeniz'in mehtaplı gece manzarasını seyir etme gibi bir nedenle orada toplanmamışlardır diye geçirmiş aklından.

Mutlaka yanlarından geçtiği iki bayan ile ilgili, olumsuz bir durumun olmuş olabileceğini düşünmüş.

Topluluğun yanına ulaştığında, kendisini gülen yüzlerle, heyecanlı bakışlarla karşılayan bayanları görünce rahatlamış olsa da; merakı, şaşkınlığı devam etmiş.

Tam o anda içlerinden birisinin ağzından; "Ya amca, bizi çok telaşlandırdın. Bu saatte, elinizde sopanızla, birbirine karışmış saçınız-sakalınızla, hızla yanımızdan geçtiniz. O karanlık, heyelanlı yokuş yolda devam ettiniz. O da yetmedi; bu sefer de, dönüşünüzde şantiye yoluna saptınız. İnşaat çukurları ve toprak yığınları arasında hiç fark edilemez oldunuz. Aklımızdan çok kötü şeyler geçti. Tam polisi aramaya karar verdiğimiz anda geldiniz!" sözleri dökülmüş.

Hocamız da kendilerine; "Ya bu vakitsiz zamanda, sizleri huzursuz ettiğim için özür dilerim. Duyarlığınız için de teşekkür ederim. Gerçekten de, bu vakitte, o dolaştığım yerlerde, bırakınız benim gibi yaşlı birisinin dolaşmasını; aklı yerinde bir gencin de yapacağı bir şey değil. Siz haklısınız! Ancak kabahatin birazı da doktorlarda! Herkese 'yürüyeceksin' diyorlar. Memlekette, yürünecek doğru dürüst yol var mı, yok mu diye düşünmüyorlar. Ben de sizin toplaşmanızı çok merak etmiştim" mealinde bir şeyler söylemiş.

Durum anlaşılmış!

Yanlarından geçtiği iki bayan, karşılarındaki Yaşamkent apartmanında oturmakta imişler.

Hocanın alzaymır (bunama), depresyon gibi psikolojik sorunları olan bir hasta olabileceğini ve kendisine zarar verebileceğini düşünerek, endişelenmişler.

Endişelerini yakın komşularına da duyurmuşlar.

Grup da onların katılmasıyla oluşmuş!

Bu arada hoca, kendilerine, "Eğer bu günlerde, yeni şirketin şantiyesinden bir şey kayıp olmuşsa, benden bilinmesin! Görüyorsunuz, elimde değneğimden, üstümde gömleğimden başka bir şey yok" demeyi de ihmal etmemiş!

Konuşup tanışarak, sohbet ederek, birisi off-road yolun başında, kendileri sonunda oturmakta olan semt komşuları oldukları anlaşılmış.

Birbirlerine, aralarında oluşan dostluğu sürdürme, bu anıyı unutmama ve iyi geceler dilekleriyle vedalaşmışlar.

[*] [*] [*] [*]

Değerli 65 yaş üstü (ve de altı!) yurttaşlarımız; sakın, kimse görmez, fark etmez sanarak, gezilmesi, dolaşılması uygun olmayan yollarda ve yerlerde; ne gündüz, ne de gece dolaşmayınız!

Hele de maskesiz hiç dolaşmayınız.

Kayma ve kaydırılma tehlikesi olan yerlerden de uzak durunuz!

Fark edenler, görenler olur; sizi psikolojik sorunları olan hasta sanırlar, ilgililere haber verirler!

Böyle durumlarla karşılaşmamanız, hep sağlıklı kalmanız, güzel yollarda ve ortamlarda yürümeniz ve yaşamanız dileklerimle.