Telefon elimde...
Haberlere bakıyorum.
Bir dolandırıcılık haberi gördüm!
"Tarihi dolandırcılık" filan yazıyor!
Zengin kadını 500’lük yapmış!
Kadına uyuşturucu kullandırmış!
Görüntüsünü çekmiş!
"Haberi atladım" diye hayıflandım!
Baktım, olayın kahramanı bizim Orkun!
"Zonguldak Kömürspor" adına da paralar almış!
Orkun’u tanımadığınız zaman bu yazılanlara şaşırırsınız!
Ben, şaşıranlara şaşırıyorum!
"Tarihi dolandırıcılık" başlığını yanlış buluyorum!
Dolandırıcılığın babasını Yasin yaptı!
Sonra biri daha var!
Ama o, o kadar nitelikli değil!
Yasin firarda!
Yargı paketinde kendine uygun bir maddenin çıkmasını bekliyor!
Orkun küçük götürmüş!
Orkun’u ilk yazan bizdik.
Daha büyük bir iş yapmasını bekliyoruz.
Bu daha bir şey değil!
Orkun’da daha büyük potansiyel var!
Orkun’un Zonguldak’ta bir hamisi vardı!
Ne diyecek bakalım, şimdi o hamisi?
Gerçi, hamisini de vurdular geçenlerde karambolde!
Telefondaki kadın...
Telefonum çaldı.
Ağlamaklı bir ses tonu...
Bir kadın...
Bir anne...
Bir eş...
Bir kardeş...
Bir evlat...
“Senin yazdığın şerefsiz, bizi de dolandırdı! Benim hakkımı yedi! Çocuklarımın hakkını yedi! Eşimin parasını yedi! Tazminatını yedi! Annem ne yapsın... 'İkinci bir evlat acısı yaşamayayım' diye şımarttı bunu! Sadece siz değil, Zonguldak değil, ailesi olarak biz de mağduruz. Benim kardeşim çok zekidir! Çok güzel yalan söyler! Kandıramayacağı kimse olmaz! Siz de biliyorsunuz işte! Acayip rol yapar! Ağlar, sızlar, bir yol bulur! Ama yüzü hiç gülmez! Mustafa’ları çok sever! Ama sonunda ihanet eder!” dedi.
Çok özel bilgiler var!
Ben, hepsinin doğru olduğuna inanıyorum.
Ama teyit edilmesi gereken bilgiler var!
Dönüşte bakalım!
Şemsi Denizer cinayeti...
Türk-İş Genel Sekreteri ve Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Şemsi Denizer, 6 Ağustos 1999 tarihinde evinin önünde öldürüldü.
Olay yerine giden, Şemsi Denizer’in yerde yatarken görüntülerini çeken tek gazeteciyim.
Ama o gece evinde uyuyanlar parlatılıyor yıllardır!
Başkasından aldığı fotoğrafla olayı değil, kendini kurtardığı halde kahraman yapılıyor!
Zonguldak böyle bir kent!
İş yapmasan bile reklamını yapacaksın!
Olay ne?
Şemsi Denizer’in öldürülmesi...
Kim çekmiş görüntüyü?
Ali Rıza Tığ!
Var mı başka çeken?
Yok...
Konu tartışmaya kapanmıştır.
Siz, kimi kahraman yapmaya çalışırsanız çalışın!
Gerçeği değiştiremezsiniz?
Kıssadan Hisse: Servet...
Zamanın birinde bir hükümdar varmış, zenginliği tüm dünyaca bilinirmiş. Hükümdar, her gittiği yere hazinesinin bir bölümünü götürür ve bunları sergilemekten büyük onur duyarmış.
Hükümdarın hayatında en çok güvendiği, tek akıl hocası bir bilge kişiymiş. Günlerden bir gün bu bilge kişiyle otururken, hükümdar şöyle bir soru sormuş:
“Sen ki, göğün gizemine ermiş, bilime yön vermiş bir adamsın. İnsanlar, ister hükümdar denli güçlü, ister savaşçılar denli onurlu olsun, ayağına kapanır, ağzından çıkacak bir sözü beklerler. Şimdi senin gibi bilge bir adamın fikrini merak etmekteyim, benim hükümdarlığım ve servetim hakkında ne düşünüyorsun?”
Bilge, bu soru karşısında hükümdarın gözlerine bakarak şu sözleri söylemiş:
“Diyelim ki, hükümdarım, kızgın ve uçsuz bir çöldesiniz. Ölmemek için, size uzatacağım bir bardak suya servetinizin yarısını verir miydiniz?”
Hükümdar:
“Verirdim tabi..."
Bilge, devam etmiş:
“Zaman geçti diyelim susuzluğunuz arttı, size uzatacağım bir sonraki bardağa servetinizin öteki yarısını da verir miydiniz?”
Hükümdar, biraz düşünür ve ardından, “Ölmemek için evet” der.
Bunun üzerine bilge kişi, gülerek şu sözleri söylemiş:
“Madem öyle, o zaman övünmeyin fazlaca... Çünkü haşmetlim, sizin servetiniz yalnızca iki bardak sudur.”
Günün Fıkrası: Avukat Temel...
Temel, şehrin en gözde semtinde büro tutmuş ve kapısına "Avukat Temel" yazılı bir tabela astırmış. Yeni bürosunda ilk sabah otururken kapısı çalmış ve sekretere, "Kapıyı aç kızım" demiş. Sekreter kapıyı açıp büroya gelen adamı Temel'in odasına soktuğu anda Temel, hemen telefona sarılmış konuşmaya başlamış:
"O iş tamam beyim. Benum aldığum davada kötü bir netice çıkmaz, tabi hemen çıkarıruz. İdris'i da ben kurtarmıştım, Dursun'u da. Siz hiç merak etmeyun. Ankara'da çok tanıduk var."
Konuşma bu şekilde birkaç dakika daha devam ettikten sonra Temel, sekreterin odaya getirdiği adama, "Aman efendum, kusura bakmayun ama görüyorsunuz ki işler çok yoğun, sizin ne davanuz vardı?" demiş.
Adam da, "Hiiç... Benim davam filan yok, ben telefonunuzu bağlamaya gelmiştim!" demiş.