-İstedim vermediler, sen şoförsün dediler.
-Kamyon çeker beş on ton, gönlüm çeker Paris Hilton.
-Yollar gidişime, kızlar duruşuma hasta.
-Rahmetli de sollardı.
-Rampada geçme beni düzde öperim seni.
-Aşıksan vur saza, şoförsen bas gaza.
-Yaklaşma toz olursun, geçme pişman olursun.
-Arabamız yok ki manitamız olsun, minibüsümüz var canımız sağ olsun.
-Tek rakibim THY.
-Bir sabah uykusuna bir de sana doyamadım.
-Alırsan Ford olursun Lord.
-Arabanın dizeli, sevdim köylü güzeli.
-Bana öyle melun melun bakma güzelim biliyorum birazdan sende ineceksin.
-Her şey bahane, minibüs şahane.
-Bırak bakmasın bize, tak vitesi beşe.
-Sevene can feda, sevmeyene elveda.
-Kurbanda kesilir koç, yollara yakışır doç,
-Büyüyünce tır olucam.
-Aşk çekenin, yol gidenin.
-Nazın kime güzelim.
-Nazar etme nolur, çalış senin de olur.
-Aramasın o gözler, o şimdi asker.
-Çilemse çekerim, kaderimse gülerim.
-Gönlünde yer yoksa güzelim, fark etmez ben ayakta da giderim.
-Asfaltın ustasıyım - gözlerinin hastasıyım.

Hafızalarda bir tatlı anı olarak kalan kamyoncu ve minibüsçü sözleriyle düştük yollara...

Önce Gaca köyü ileriki zamanlarda Sapça köyünden geçen tozlu dumanlı virajlı yollardan başka yolu bulunmayan, kara şanzımanla boğuşarak 4'üncü vitesi göremeden, lastik patlatmadan bitmeyen yılların emektar şoförlerini hatırlatmak istedim sizlere. Çiçek Abbas'lı, şoför Nebahat Ablalı ve Kriko Fikret'li yıllardaki kamyon, minibüs arkalarına dev paspaslara yazılan şoför edebiyatından örneklerle maziye bir bakalım dedik...

Bu yazımızda Zonguldak'ın yollarındayız. şehir içi cadde ve sokakları, şehir dışı yolları yaya gezerek çok anlattık şimdi vasıtaya binip, direksiyona geçip şoför mahallinden bakacağız.

Daha doğrusu şoförlerin dünyasına bakacağız...

Eskilerin önemli mesleklerinden şoförlük, branşlarına göre farklı özellikler gösterse de, bir kahve sohbetindeki birliktelikte konuşulanlar macera dolu bir serüvene dönüşür, aynı kaderi paylaşan meslektaşların keyifli sohbetinde. stil giyinmiş bir makam şoförünün anlattıkları, kamyoncunun rampada yaşadığı hikayesiyle birleşip, otobüsçünün, minibüsçünün ve taksicinin yolcu hikayeleriyle harmanlaşır...

ŞOFÖRLÜK...

Şoförlük dikkat, saygı, beceri, yetenek ve hoşgörü gerektiren bir meslektir.

Şoförler, yalnız araç kullanabilen değil, şoförlüğü iş edinen, yıllarını yollarla paylaşan, insanların dert ortaklığını üstlenenlerdir.

Hiç tanımadığı insanlarla kader birliği edenler, sırtında tonlarca yükün hem hamallığını hem koruyuculuğunu, gerektiğinde muhasebeciliğini yapanlar. Kentte, köyde, fabrikada, tarlada, maden ocağında ve ihtiyaç duyulan her işte onların yani şoförlerin emeği vardır.

Sanayinin omurga kısmında şoförlük mesleğinin kalifiye hizmet gücü ve emeği vardır. Malımızı, canımızı emanet ettiğimiz, yöneten, sorumlu ve güvenli ama sosyal güvencesi, iş güvencesi olmayan çalışma saatleri vb. kısacası artık mesleğinin adı olmayan şoförler.

TÜRKİYE'DE VE ZONGULDAK'TA İLK OTOMOBİL VE ŞOFÖRLER...

Türkiye'de otomobil tarihi başlangıcına ait bir efsane var: 31 Mart Vakası vuku bulduğunda Hareket Ordusu İstanbul'a girer. Ordunun "Nakliye ve Mekkare Bölüğü'nde" evvelinde kimsenin rastlamadığı altı vasıta, halkın hayretini kazanmıştır. Bunların dört tanesi üçer tonluk kamyon, diğer ikisi "Hoşkis" marka zırhlı taksidir ve şoförleri de Cezayirli Müslüman Arap Mehmet Ali ve İsmail!
Zonguldak'ta otomobil Cumhuriyet kurulduktan sonra görülmeye başlar. 1930'dan sonra sanayiyle birlikte sayıları artar. Bilinen ilk makam araçları ve sanayide kullanılan nakliye araçlarıdır. Bugüne gelen isimler, Kadir baba, Valilik şoförü ve Atatürk'ün ziyaretindeki makam şoförü Mustafa Erkişi, EKİ (Ereğli Kömürleri İşletmesi) Müessese Müdür şoförü Hikmet Bilginer ve Cemil Öztürk'tür...

1950 yılından sonra gelişen Zonguldak, beraberinde şoför ihtiyacındaki artış, taksi, kamyon ve otobüs sayısının artması yeni isimleri ön plana çıkarmıştır. taksici Rizeli Mehmet, taksici Hikmet, taksici Sarı İsmet, otobüs Şoförü Hikmet Çiftçi, otobüs şoförü Japon Hüseyin, taksici toto Ziya Gültekin... 1960 ve 70'lerde Karanakliyat İşletme Şefi Hüsnü Kalafat, makam şoförü Ferit Yıldırım, makam şoförü Bedri Öztürk, Ataner Taşkır, Arnavut Hikmet, Fethi Güçlü, Deli Musa, Deli Recep, Kirpi, Göçmen Mustafa, Ağırvasıta şoförü Ülkü, Merkez taksiden değnekçi Rasim Ağa, Ziya Taşkın, Mersedes Kemal, Kırnap Mustafa, Kel Celal, Sinoplu Basri, Bartinli Topal Ömer, Katip Ibrahim, Kamyoncu Trafik Mustafa, taksici 26 Kemal, Site dolmuş durağından Yılmaz Polat, Devrek-Zonguldak hattı Cin Şoför Hikmet Karan, daha yakın zamanlarda otobüs şoförü Boncuk, otobüs şoförü Kapuzlu Zeki, Belediye otobüs şoförü Niyazi Demirci gibi efsane isimler...
Eskilerin tamircilerinden Sıtkı usta, Zeynel usta, Nazım usta ve Alyanakları da unutmamak lazım...

İLK EHLİYET KURSLARI...

Memlekette şoför kursları ilk olarak ordu içinde; Türk-Avusturya işbirliği ile 1914/15 yılında "Makine Terbiye ve Penniye Bölüğü Şoför Kursu" adı altında kurulmuş ve birçok mezun vermiş. Dört yıl sonra Amerikan işbirliği ile sivil bir kurs kurulmuş ve hızla artan rağbet karşısında üç okul daha açılmış: "Pangaltı'nda Mehmet Ali beyin, Şişlide Selahaddin Beyin ve bir de yakın zamana kadar şoför yetiştirmekte devam eden Tevfik-Fikret Kardeşlerin açmış oldukları okul."

Cumhuriyet kurulduktan sonra Zonguldak dahil ehliyet belgesi yerel Belediyeler tarafından verilmiş sonraki yıllarda Emniyet Müdürlüğüne devredilmiş...

ŞOFÖRLÜĞE İLK ADIM: MUAVİNLİK...

Ortaokulu, liseyi bırakıp da şoförlüğe soyunan bu otomobil aşıkları, 18'lerine kadar muavinlik yaparlarmış. Muavinler, çalıştıkları yerlere göre üçe ayrılırmış:

Taksi duraklarındaki muavinler:
Bu muavinler sabahın erken saatlerinden akşamın son seferine dek görev yerinde olmalı. Kişi başına 5 ila 10 arabanın düştüğü muavinliğin görevlerine gelince: Seferden dönen arabaların tozlarını almak, içlerini süpürmek ve ufak tefek tamiratları yapmak. Her şoförden gün sonu 2,5 lira yevmiye alan muavinler, arabaları park yerine sokup çıkarırken, yağlarını, lastiklerini değiştirirken şoförlüğü de öğrenmiş olur. Bunun üzerine bir de son seferin ertesinde şoförler ile birlikte direksiyon alıştırmaları yapan muavinler, alaylı yoldan sınava hazırlanır.

Otobüslerde yetişen muavinler:
Muavinler genellikle mal sahiplerinin ya da şoförlerin yakın akrabaları olur. Konuşmasını bilen, tahsilli ve yakışıklı gençlerden seçilir. Görevleri yaşlılara ve engellilere yardım edip, tüm müşterilerin isteklerini yerine getirmek olan muavinlerin son görevi de, varılacak yere ulaşıldığında herkesten evvel atlayıp, cevval bir kuvvetle tüm bagajları, kırıp dökmeden beş dakika içinde sahiplerine teslim etmektir. Tipine ve konuşmasına bakılmadan yalnızca dayanıklı olması beklenen şehir içi otobüs muavinlerinin görevi de şoförün her türlü emrinin üstüne bir de biletçilik yapmaktır.

Kamyonlarda çalışan muavinler:
Bu muavinler diğerlerinden pek farklıdırlar. Kamyonların doğru yüklenmesinden, yol boyunca (özellikle araç yeniyse) şoförün kamyonu sağa sola sürtmemesinden sorumludurlar. Özellikle kış günlerinde, en çok çileyi yine bu muavinler çeker: Takozlardan, zincirlerin takılıp çıkarılmasından onlar sorumludur. Ayrıca dağ başında arıza yapan kamyonu, şoförü yardım bulmaya gittiğinde günler, gecelerce beklemek yine bu bahtsız muavinlerin görevidir.

ZONGULDAK'TA İLK OTOMOBİL GALERİLERİ...

Zonguldak'ın ilk oto galeri mağazasıyla tanışması 1936 yılında oldu. 1909 yılında bakkaliye işiyle uğraşan Ereğli Mollahaliloğulları'ndan Tahsin beyin çocukları, dayıları Alişan ile ortak Ahmet, Halit ve Rıfat Güner kardeşler Ford otomobilinin Zonguldak satış mağazasını kurdular. Üstelik Türkiye'de Ford markasını satan iki firma vardı. Samsun'da "Evkuranlar Koll. Şti.", Zonguldak'ta "Güner Koll. Şti."
Varisleri Laçin ve Tahsin Güner kardeşler 1994 yılına kadar benzin istasyonu da dahil olmak üzere karar alıp oto sektörüne son verdiler...

Aynı yıllarda Rahmi Güney Austin otomobilini, Araplar lakaplarıyla Oto Emniyet mağazasında Dodge marka otomobil bayiliğini yıllarca yürüttüler...

OTOBÜS İŞLETMELERİ VE ÇAĞKOÇ TURİZM...

1970 başlarında şehirlerarası hizmet veren bilinen firmalar; Çağkoç Turizm, Güven Turizm, Kanberoğlu Turizm, Sürmene Birlik, Emniyet, Özemniyet, Uludağ Turizm ve Üstün Erçelik firmalarıydı. Ağırlık Ankara, İstanbul, Trabzon ve Bursa hattı çalışan firmalardı.

1930'lu yıllarda Devrek bağlantılı, 1950 ortalarında Ereğli yolu bağlantılı Ankara-İstanbul yolcu taşımacılığı denince akla gelen eski firmalardan biri Çağkoç Turizm'dir. Zaman şartlarına göre iyi ve kaliteli hizmet veren firma 1978 yılında Zonguldak tarihine kara gün olarak geçen bir trafik kazası ile veda etti...

5 Şubat 1978 tarihinde İstanbul'dan Zonguldak'a gitmekte olan Nuri Kayıkçıoğlu yönetimindeki 61 AT 501 plakalı otobüs, saat 04.30 sıralarında, Ereğli - Zonguldak karayolunun Bayat köyü yakınlarında 150 metrelik uçuruma yuvarlanması sonucu 11 kişi hayatını kaybetmiş 20 yolcu yaralanmıştı. Ölenler arasında bir hükümlüyü Sağmancılar'dan Zonguldak cezaevine götürmekle görevli astsubay Mehmet Yücesoy'da hayatını kaybetmişti.

KENAN DEMİR VE GÜVEN TURİZM (KÜRT KENAN)...

Kenan Demir; Zonguldak'ta taşımacılık sektörüne hizmet ve emek veren, Zonguldak'ın kalkınması için yatırımlarını şehrine yapan bir iş adamıdır.

Mesleğe ağabeyi Yılmaz Demir'in yanında kamyon muavinliği ile başladı, 50'li yıllarda şehir içi yük taşımacılığı yaptı. Ağabeyi Yılmaz Demir 1972 yılında Türkiye çapında verilen "Yılın Kamyon Şoförü" ödülünü de alan ilk Zonguldak bölgesi şoförüdür. Kenan Demir 1970 yılına kadar kamyonculuk ve kömür ticareti yaptı. 1970 yılından sonra yolcu taşımacılığı alanına geçerek Kadir Pehlivan'ın işletmeciliğini yaptığı Güven Turizm otobüs işletmesini beraber yürüttü.

Kadir Pehlivan'ın oğlu Yüksel Pehlivan ile birlikte Ulucami köşesindeki ilk yazıhanesinde faaliyetlerini uzun yıllar sürdürdü, şirketin büyümesinde etken oldu. Bu sektörde isim yapmış firmaların Zonguldak'taki yazıhane işletmeciliğini de üstlendi.
Evli ve iki çocuk babası olan Kenan Demir sektördeki faaliyetlerini yeni otogarda sürdürmektedir.
Kenan Demir garajın ve sektörün en eski duayenlerinden biridir, toplumda yardımseverliğiyle insanların sevgi ve saygınlığını kazanmış ve halen Zonguldak'ta yaşamını sürdürmeye devam eden şehir sakinlerindendir.

GÜNAYDIN RALLİSİ VE ZONGULDAK PİLOTLARI...

1970 başlarında Türkiye'de otomotiv sanayi olarak Renault, Anadol ve Tofaş vardı. Hem bu otomobiller arasındaki rekabeti geliştirmek hem de Günaydın gazetesinin ilan potansiyelini yükseltmek amacı ile otomobil sporları pilotu Ali Sipahi yerli otomobiller rallisi projesi getirdi Günaydın Gazetesi'ne... Proje incelendi ve gerçekten o günün şartlarına göre uygun bir proje olduğuna gazete tarafından karar verildi. 4-5 kişilik bir komite kuruldu ve bu yarışın yapılmasına karar verildi. Yol notlarını tecrübeli pilot Ali Sipahi çıkardı. O zamanlar bu konuda en bilgili ve en tecrübeli kişi oydu.

Ralli İstanbul'dan başlıyor, Zonguldak, Amasra, Bartın, Ankara, Bursa'dan geçerek tekrar İstanbul'da bitiyordu. O zamanlar Günaydın Gazetesi birinci sayfadan rallinin anonslarını yapıyordu. Parkur belliydi, geçeceği saatler belliydi, insanlar küme küme yolun etrafına dizilip otomobilleri bekliyordu. Gece geç saatlerde bile insanlar davullarla zurnalarla karşılıyorlardı yarışmacıları. İlk otomobilin şehre girişinde bütün Zonguldak yolun iki tarafında sıra olmuş, müthiş bir karşılamayla otomobilleri takip ediyorlardı...

Müthiş olan başka bir şey daha vardı... Yarışlara Zonguldak bölgesinden katılan pilotlarda vardı. 1973 rallisinde Çaycuma bölgesinden 67 AS 315 plakalı Murat 124 otomobiliyle Süslü lakaplı Ahmet Köktürk. Zonguldak bölgesinden 67 AV 519 Plakalı Murat 124 otomobiliyle Sümer Eczacısının oğlu Vehip Sümer ve kopilot. Sivri lakaplı İlhan Aker. Bartın bölgesinden Kırmızı Murat 124 otomobilleri ile Fişek Necmi ve kopilot Jet Cemal. Son olarak 1978 rallisinde Murat 124 marka otomobiliyle Ali Özkul ve kopilot Cemal'le yarıştılar...

"MAŞALLAH" FİRMASI (Mayk Hammer Bulabilir )...

Amerikanın Ford mümessillerinden biri Türkiye'ye turist olarak gelmiş idi. İstanbul'dan Ankara'ya gidinceye kadar yüzlerce kamyonun, şoför mahallinin üzerindeki yazılara takılıp kalmıştı.. En fazla nazarı dikkatini "Maşallah" ile "Allaha Emanet" yazları çekmiş olacak ki, Ankara'ya vardığında arabasını çektiği ilk benzin istasyonunda arabasının ikmali yapılırken, kendiside orada bulunan otobüs ve kamyon şoförleri ile hasbıhale başlamıştı bile...

Şoförlere merak ile soruyordu:
-Memleketinizde haddinden fazla otomobil var! Bilakis istanbul'da... Şoför Recep hemen cevap verdi:
-Öyledir mister! İzmir ve Ankara'da da çoktur.

Amerikalı biraz daha konuştuktan sonra asıl mevzua temas ederek, öğrenmek istediğini sordu:

-Şuna kani oldum ki; Türkiye'de en büyük iki şirket var; biri "Maşallah", diğeri de "Allaha Emanet..." Beni bu şirkete götürün de sahipleri ile tanışayım. Belki firmamızdan bir istekleri bir dilekleri vardır.

Orada bulunanlar vaziyeti anlamışlardı. Recep matrakla:
-Mister biz 40 senedir şoförüz, o şirketlerde senelerce çalıştık, fakat sahiplerini ne görebildik, nede bulabildik!.. Belki sizin Federal büro ile Mayk Hammer (Hafiye roman kahramanı) bulabilir.

ŞOFÖRLÜĞÜN KİTABINI İLK ZONGULDAKLI YAZDI...

Türkiye'de şoförlük mesleğini anlatan ilk kitap Zonguldak'tan çıktı. Kendiside şoför olan yazar 1967 yılında "Şoför Milleti" isimli kitabını yayınladı...

Mustafa Kıçkı. Mesleğinin çok gözde olduğunu, birçok filme, romana ve şarkıya konu olduğunu ancak hakkında hiçbir kaynak olmadığını görüyor. Bunun sonucunda, 60'lı yılların ilk yarısında bir kitap hazırlamaya başlıyor. Bu kitabı hazırlarken, birçok yere seyahat ediyor, hikayeler dinliyor. Efsaneleri bir araya getiriyor, şiirler-fıkralar yazıyor ve memleketin en kapsamlı şoför kitabını kaleme alıyor.

On bir bölümden oluşan kitap, otomobilin icadı hakkında bilgiler ile açılıyor. Fütürist bir bakış açısıyla otomobillerin ihtiyaçtan doğan bir sanat "sanatın teknik yönü" olduğuna değiniyor. Aya ayak basılmasına iki yıl kalmışken şu tahminde bulunuyor: "İnsanoğlu, yarın birgün Ay'a ve Yıldızlara yeni icatları olan feza gemilerine binip göç etmeye başlarsa, hiç şaşmamak lazım!..."

Yazarın kitabının finalinde belirttiği gibi; "Argoyu biz icat ettik; yeni yeni kelimeler de icabında icat etmekteyiz!.. Bazen küfür edebiyatına da bir şeyler ilave etmek lütfunda bulunmaktayız!.."

EN SON KALAN ANTİKA...

Zonguldak'ta yaşayan Erol Topaloğlu, çocukluğunda filmlerde gördüğü, resimlerini biriktirdiği 1952 model Citroen marka otomobili, 1988 yılında hurdadan satın aldı. Çocukluk hayallerini süsleyen otomobile sahip oldu. Türkiye'de parmak sayısı kadar kalan 48 beygir ve 1100 motor gücüne sahip otomobili kendi atölyesinde motorunu topladı, aracın kaportasını yeniledi. Otomobili uzun süre kullandı. Bir çok hayranı olan orijinal haldeki otomobili 2008 yılında satışa çıkardı...
Antika değeri olan bu araçla birlikte Zonguldak yollarındaki nesilleri tükendi...

FORDCULAR...

Argoda çirkin ve iğrenç bir eylem isimlendirmesi için Ford marka bir kamyondan esinlenerek kullanılan bu kelimenin birkaç anlamı var;

1- Ford marka kullanan araç sahibine denir.

2- Bir zamanlar yollarda burunsuz Ford marka kamyon kullanan otoyolların esas ağabeyleri arabalarının bu fiziki şartlarından faydalanarak öndeki araçları aşırı yakın hatta temas edecek şekilde yakinen izlediklerinden bu ağabeylere Fordcu denilmiştir.

3- Tabi esas konu itibariyle 2.şıkta açıklanan bu durumu kamyonsuz, özelliklede kalabalık otobüslerin ve kalabalık ortamların içinde kendilerini Ford kamyonu sanan ve yakın temas çalışmaları yapan kimi ağabeylerin uygulama çalışmalarına benzetilmiş ve bunu uygulayanlara Fordcu denilmiş ve memleketimize has bir ifade olarak literatürümüzde yer etmiştir.

Yardımcı kaynaklar...
Zonguldak Nostalji
zonguldaknostalji.com
Ozelsofor.net
Şoför milleti (Yazar: Mustafa Kıçkı, 1967 basımı kitap)