İŞKUR Zonguldak İl Müdürü Okan Şentürk, Kozlu Belediyesi’nin istihdam ofisini kapatmış!

Kozlu Belediye Başkanı Altuğ Dökmeci’nin göreve geldiği günden bu yana doğru yaptığı bir iş var mı, Allah aşkına?

Sokakları yıkıyorlarmış!

Paylaşım yapıyorlar!

Yıkadıkları yolu görseniz, İsrail’nin bomba yağdırdığı Gazze sanırsınız!

Kardeşim, yıkayacağına yolu yapsana!

Bir de Kozlu Belediyesi sosyal medyacılarının üslubunda bir üstenci bakış var!

Altuğ Dökmeci’yi kutsayan bir dilleri var!

Ben, bu bakış açısının Altuğ Dökmeci’den kaynaklandığını düşünüyorum!

Ama sosyal medyacı arkadaşlar da biraz dikkat etsinler!

Arkadaşlar, Altuğ, Hüdai Abinin oğlu...

Babası sayesinde Ereğli Belediyesi’ne girdi!

Rahmetli babası sayesinde "Kozlu Belediye Başkanı" oldu!

Biz, başka bir özelliğini bilmiyoruz!

Siz biliyorsanız yazın, öğrenelim! 

Acısı üstünde kalsın...

Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Gelik İşletme Müdürlüğü'ne ait maden ocağında, yedeklerden işbaşı yapan 27 yaşındaki maden işçisi Bedirhan Karaş, geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.

Bedirhan ve ailesi, TTK’ya işbaşı yaptığı için ne kadar sevinmişlerdi.

Eğitimleri bitti.

Ocağa indiği ilk gün hayatını kaybetti.

Noter, Bedirhan’a "yaşam" değil, "ölüm" kurası çekmiş!

“Hayırlıysa olsun” sözü ne kadar değerli, değil mi?

Acısı üstünde kalsın...

Nasıl, böyle iyi değil mi?

Size gazetecilik hayatımın en güzel günlerini yaşadığımı söylemiştim.

Yattığım yerden yaptığım bir hareket ile kötü kalplilerin tüm vücut kimyasını bozabiliyorum.

Belediyenin önünde bağlı köpeklerin havlamalarını kilometrelerce uzaktan duyabiliyorum.

Daha 150 gün olmadı!

Ne hale geldiler, gördünüz değil mi?

Yasa çıktı!

Bunları yakında barınağa alırlar!

Biraz tedavi, rehabilitasyon süreci!

O da olmazsa, ötanazi!

Her gün bunların havlamalarını mı dinleyeceğiz?

Heimlich manevrası!

Beni bir kadın aradı...

Kendini tanıttı.

Ağlayarak bir sürü şey anlattı.

Ben, telefondaki kişinin kim olduğunu ne bileyim?

Müneccim miyim?

Sizinle paylaşmayı unuttum.

Bir de mektup geldi!

Adamın biri!

"Adam" dediysek, lafın gelimi!

Bir gece, ofisinde kızı tarafından basılmış!

“Kızım, bu kadın vallahi benim sevgilim değil! Bu kadın, karadağların sevgilisi! Araları kötüymüş! Ben, sadece konuşuyordum! Vallahi bir şey yapmıyordum! Hem ben böyle çirkin bir kadınla olacak adam mıyım? Sen, babanı ne zannediyorsun?” demiş!

Kız çıldırmış!

“Peki, bu içkiler ne baba?” demiş!

Yüzsüz herif, “Kadını teselli ederken dilim-damağım kurudu! İçecek başka bir şey yoktu. O yüzden” demiş!

“Peki, kadının arkasında ne yapıyordun baba?” demiş!

“Kızım, kadın viski içerken bir yandan da fıstık yiyordu. Bir anda nefessiz kaldı! Ben de Heimlich manevrası yapıyordum! Arkasından sarıldım. Karın bölgesine ani baskı uygulayarak, akciğerlerde bulunan havanın solunum yoluna doğru harekete geçmesini sağladım. Basınçlı hava, tıkanıklığa uğrayan bölgedeki yabancı cismin ağız boşluğuna geri gönderilmesini sağladı ve tıkanıklık açıldı. Çok şükür, fıstık çıktı. Ben de aradan çıktım. Kadına bir şey olsaydı, aslan gibi abime ne diyecektim?” demiş!

Kız, ağlayarak ofisi terketmiş!

Ben, gelen mektubun yalancısıyım! 

Ne bileyim kim yazdı?

Kıssadan Hisse: Adalet...

Bir tüccar, 800 lonca kaybeder. Yoldan geçen bir marangoz da tesadüfen bu tüccarın kesesini bulur. Marangoz, kese bulduğunu kimseye söylemez ve bu kadar çok para kaybının fark edilmemesinin mümkün olmadığını değerlendirir ve sahibinin bu parayı arayacağını düşünür.

800 lonca ne kadardır? O zaman, 40 lonca için iyi bir at satın alınabildiğini göre, yaklaşık 20 at bedeli kadardır.

Bir gün marangoz, kiliseye gider. Rahibin, Frankfurt'a giren tüccarın 800 lonca kaybettiğini ve bulanın 100 lonca ile ödüllendirileceğini duyurur. Bunun üzerine marangoz, parayı getirir ve rahibe teslim eder.

Tüccar, gelir ve keseyi alır. Ancak marangoza, vadetmiş olduğu 100 loncayı ödemeyi reddeder. Marangoza 5 lonca uzatır. Marangoz, tüccara sözünü tutmasını söyler. Açgözlü tüccar, vaat edilen 100 loncayı vermemek için kesesinde 800 değil, 900 Ionca olduğunu iddia eder. Marangozun keseden para aldığını iddia eder. Rahip, marangoz için ayağa kalkar. Marangozu tanıdığını ve onun dürüst bir adam olduğunu, böyle bir şey yapmayacağını söyler. Tartışma kızışır. Rahip, tüccarı ve marangozu Frankfurt mahkemesine götürür.

Hakim süreci başlatır. Tüccara, İncil'e elini koyarak 900 lonca kaybettiğine yemin etmesini söyler. Tüccar, tereddüt etmeden elini İncil'e koyar ve yemin eder. Yargıç, marangoza 800 lonca bulduğuna yemin etmesini söyler. Marangoz da elini İncil'e bastırarak yemin eder.

Herkes merakla hakimin kararını beklemektedir. Hakim, her şeyin gün gibi açık olduğunu belirterek, "Marangoz 800 lonca buldu ve tüccar 900 lonca kaybetti. Yani marangozun bulduğu kese tüccarın değil. Dolayısıyla marangozun bulduğu para, sahibi çıkmadığına göre marangozun kendisine aittir. Tüccar ise, kaybettiği 900 loncasını aramaya devam edebilir" kararını verir.

Fakir bir marangozun haklarını reddeden cimri bir tüccar, adil bir yargıç tarafından cezalandırılmış ve bu olay tarihe geçmiştir.

Adalet; topaldır, ağır yürür fakat gideceği yere er geç varır.

Günün Fıkrası: Adını unuttum...

Genç delikanlı, yaşlı bir aileye misafir olur. Dede, nineye, "Hayatım, bize çay yaparmısın?" der. Nine mutfaktayken yine seslenir, "Canım, bitanem yanında da birşeyler hazırlayıver" der. Sofrada da "Çiçeğim, şekeri uzatırmısın "der. Tabi ki genç, bu duruma çok şaşırır ve etkilenir, sevinir de...

Nine mutfağa gittiğinde genç, dedeye sorar:

"Dede, bu yaşta bile nineme olan sevgin hiç azalmamış, hala aşık mısın kendisine?"

Dede, "Sakın çaktırma yeğenim, ben onun adını unuttum" der.