Urfa’da başlayan Zonguldak’ta sona eren, yıllar sonra dosyası tozlu raflardan tekrar indirilen, eserleri bütün Türkiye’ye yayılmış, ünlülere basamak olmuş bir hayat hikayesinin Zonguldak’ta yaşanan dramı…

Zonguldak’ın kuruluşundan günümüze kadar geçen zaman zarfında hangi taşı kardırsanız altından bir hikaye ve başarı haberi çıkıyor. 1980’li yılların sonlarına kadar devam eden ‘yükseliş devrinin’ şehre kazanımlarını günümüzle karşılaştırınca şaşırıyoruz. 1990 yılından sonra ekonomik ve kültürel zenginliklerimizin yok oluşunu yeni yeni muhakeme etmeye başlıyoruz. Son yıllarda şehrimizde yaşadığımız eksiklikler bizi ister istemez ‘nerde hata yaptık’ düşüncesine sevkediyor. ‘Geçmişini bilmeyenler geleceklerini şekillendiremezler’ sloganının önemini yeni anladık gibime geliyor. Ancak bakıyorum kimse bu gidişattan hoşnut değil, son vermek için de kararlı görünüyor. Geçte olsa uyanıyoruz gibi, uyanmamızda en büyük etkenlerden birinin şehrimizdeki Üniverste olduğunu düşünüyorum. Üniverstenin büyümesi, Maden ve Makina bölümü haricinde yeni bölümlerin açılmasıyla araştırma ve geliştirme alanlarının gelişmesine, gizli kalmış tarihsel gerçeklerin de gün yüzüne çıkmasında öncü oluyor. ‘’Ayağında Kundura’’ başlıklı makalemin konusunu seçmemde; Bülent Ecevit Üniverstesi Devlet Konservatuvarı Bölüm Müdürü Yrd. Doç. Dr. İlker Kömürcü’nün yapacağı Mukim Tahir Çalıştay’ı ilham verdi. Çalıştayın konusu olan kişi ‘Mukim Tahir’ (Tahir Oturan) Türkiye’de müzik piyasasında çok önemli bir isim, kısa hayatının son dönemini Zonguldak’ta geçirmiş, Zonguldak’ta ölmüş, Zonguldak’a gömülmüş bir kişi…

Günümüzün birçok sanatkârı Mukim Tahir’in eserlerini seslendirmişlerdir. Bunlardan Zeki Müren, Bülent Ersoy ve İbrahim Tatlıses gibi sanatkârları sayabiliriz. İbrahim Tatlıses´in meşhur olmasına Mukim Tahir´in "Ayağında kundura" isimli türküsü vesile olmuştur.
“Hüsnün senin ey dilber_i nadide kamer mi” gazelini, “Elleri pambuh”, “Ayağında kundura”, “Kapıyı çalan kimdir”, “Kırmızı kurdela” türküleri ile “Yaram sızlar” gibi daha onlarca türkünün söz ve beste yazarıdır…
Vaktiyle zengin ve ünlü bir sanatçı iken, yaşadığı bir sürü talihsiz olay nedeniyle fakir düşen, sıkıntılı günler yaşayan Mukim Tahir, mezarının yeri bile bilinmeyen, “ünlü” fakat “garip” sanatçı olarak müzik tarihine geçmiştir.

Bu türkülerin sahibinin mezarının Zonguldak’ta olduğunu ve halen bulunamadığını biliyormusunuz?



MUKİM TAHİR’İN HAYAT HİKAYESİ…


1900 yılında Urfa´nın Bıçakçı Mahallesi’nde doğan Tahir Oturan , Nevai Aşireti’nin Büyükhatipoğlu sülalesindendir. Babası Mukimler’den Hacı Abdurrahman, annesi Fatma hanımdır.
Mukim Tahir, memlekette sevilen ve sözleri geçen varlıklı bir aileye mensuptu. Ailesinin elinde çok geniş ve verimli araziler vardı. Arazilerinden bir kısmı Suriye topraklarında kalmıştı. Harran ve Bozova bölgesinde 12 köy, Eski Kehriz Bahçesi, Değirmen ve Akarbaşı’nda bir çok ev ve odaları vardı. Balıklıgöl’deki Mecmue’l Bahr Mevkii de kendilerinindi. Büyük ağabeyi Mukim, Harran’da odası olan sayılı bir kişiydi. Bir çok davalar onun odasında halledilirdi. Ailesi valıklı olduğu için Mukim Tahir’in çocukluk ve gençlik yılları bolluk ve zenginlik içinde geçmiştir.
Mukim Tahir; ilk evliliğini İshakoğullarından Fatma hanımla yapmıştır, hanımının ölümü üzerine Zeliha Hanımla evlenmiştir. Evliliklerinden çocuğu olmamıştır.
Mukim Tahir, güzel giyinen, iri yapılı, uzun boylu, kaytan bıyıklı, esmer ve çok yakışıklı biridir. Hoşsohbet biri olup fıkralar, hikâyeler anlatarak sohbetini, konuşmalarını süsleyen, gayet hürmetkâr, bir çocuğa bile hürmet eden bir kişiliğe sahiptir.
Arazi anlaşmazlığı yüzünden bir arkadaşı ile birlikte amcasını öldürür. Kendisine 101 sene, arkadaşına 24 sene mahkûmiyet verilir. Çevresinde çok sevilen, sayılan, sanatçı ruhlu bir kişi olduğundan Mukim Tahir’in cinayet işlediğine kimse inanmak istemez. Urfa cezaevinde hapis yatar. Cumhuriyetin onuncu yıl affından yararlanarak hapisten çıkar. Hanımı bu hadise üzerine hastalanıp verem olur ve ölür.
Hapse girmesi ve hanımının ölümünden sonra yaşantısı bozulur, sefahate dalar. Akşam nerde sabah orda, günlerce evine uğramaz. Elinde olan araziyi ve mülklerini peyderpey satarak harcamaya başlar. Bir süre Akçakale’de bir süre de Suruç ilçelerinde kalır. Birkaç sene içerisinde hem mal varlığını kaybeder, hem alkolün pençesine düşer. O artık; yalnız ve yoksul bir adamdır.
Yapacağı bir meslek olmadığı için çok perişan bir hale düşer. Bir süre hamamcılık yapar. Bir süre de Urfa´nın Haşimiye çarşısındaki dayısının fırınında çalışır, Aynzeliha Parkı’nda bulunan Saz´da (Gazino) bir süre hem okuyuculuk yapar, hem de bağlama ve darbuka çalar. 1939 senesinde Tenekeci Mahmut Güzelgöz ve Hacı Nuri Hafız ile Muhacir Çarşısı’ndaki Aslanlı Han’da bir oda tutarlar. Beraber mevlit okumaya giderler. O arada Mukim Tahir içkiyi bırakmıştır. 1941 yılında Şanlıurfa Halk Evi kahvesini çalıştırır. Aynı zamanda Halkevi saz ekibini de çalıştırarak halk konserleri verdirir, sıra geceleri düzenler… Mukim Tahir Okuduğu gazel, hoyrat ve türkülerinde urfa şivesini en mükemmel bir şekilde kullandı. bağlamayı ve darbukayı çok iyi çalardı. 1938 yılında muzaffer sarısözen şanlıurfa’da yaptığı derleme çalışmalarında, kendisinden kaynak kişi olarak istifade etmiştir. 1944 yılında 35 kişilik bir ekiple türkiye´de konser turnesine çıkmıştır. taş plağa okuduğu kendi eserleri; ayağında kundura, kapıyı çalan kimdir?, elleri pamuk, kırmızı kurdele, hüsnün senin ey dilber nadide kamer mi? ´dir.
1945 yılında onu zor günler bekler, geçim sıkıntısı ve yalnızlık çeker ve Urfa’yı terk etme kararı alır.



URFA’DAN ZONGULDAK’A GELİŞİ VE HAZİN ÖLÜM܅

Mukim Tahir, zengin iken fakirliğe düşmesini bir türlü içine sindiremez ve bu halinden çok sıkılır. 1945 yılında Zonguldak´a bağlı Yenice Kazası’nda müteahhitlik yapan arkadaşı Herrem Nuri, kendisini çalışmak üzere yanına çağırınca, tereddüt etmeden Zonguldak’a gider. Kendisini uğurlamaya gelenlere "bir daha dönmeyeceğim" der, dostlarıyla helallaşır. Hakikaten de bir daha oradan dönmez.
Mukim Tahir’den önce Yenice’ye çalışmaya giden Urfalı Köşker Hacı Mustafa Nacar, Mukim Tahir için "Onun yaşantısı kadar ölümü de hazin oldu" deyip şunları anlatmıştır: "Biz Zonguldak´ın Yenice Nahiyesi’nin Cebeci mevkiinde bulunan bir köyde, Ankara Zonguldak tren yolu işinde çalışmaya gittik, Mukim Tahir de bizden iki üç gün sonra oraya çalışmak üzere sazıyla birlikte geldi.. Memleketten ayrılmanın hasretinden olsa gerek çok dalgın ve düşünceliydi. Hasta ve bitkin bir vaziyetteydi ve geldiğinin üçüncü günü çok rahatsızlandı. Yerimiz ilçeye yaya olarak bir saat mesafedeydi, ilaç almak üzere ilçeye gitmeye hazırlanırken vefat etti. Cenazeyle ilgili gerekli hazırlıkları yaptık, defnetmek üzere yakınımızda bulunan köyün mezarlığına götürdük. Mezarlık yeri, zemini yumuşak toprak olan tepelik bir yerdi. Toprağı kazdık ama sert bir zemin bulamadık ve açtığımız çukura gömdük, etrafına bir iki tahta koyduk. Yağmur yağıyordu ve toprak atınca tahtalar yıkıldı. Öylece üzerini kapattık. Çok üzüldük, memleketin en meşhur ve en zengin insanını, memleketinden yüzlerce kilometre uzak bir köyde, mezar bile olmayan bir çukura gömdük. daha sonra mezarın selle sürüklendiğini ve başka yere gömüldüğü duyumunu aldık. Öldüğünde cebinde on para çıkan Mukim Tahir’in bu şekilde ölümüne çok üzüldük, moralimiz bozuldu, biz de dayanamayıp birkaç gün sonra Urfa’ya döndük”
İşte, "Ayağında kundura" türküsü gibi meşhur birçok türkünün bestekârı Mukim Tahir’in gömüldüğü yer-bugün için- bilinmediğinden mezarı kayıptır. Bu konuda yapılan araştırmalarımızdan, yeğeni ve diğer yakınları ile görüşmelerimizden bir netice çıkmamıştır. Mezarının bulunması ve Urfa’ya nakli amacıyla, Halil Binbaşıoğlu Şanlıurfa Belediye başkan yardımcısıyken Zonguldak´a yaptığı yazılı başvurudan da bir netice çıkmamıştır.
Bu konudaki çalışmalarımızı duyan Urfalı Doktor Mehmet Işık, 1980’li yıllarda Zonguldak’ta görev yaptığını, bu sırada ev sahibinin bir yakınının öldüğünü ve bu nedenle Zonguldak aile mezarlığına gittiğini, mezarlıkta törenin bitmesini beklerken üzerinde “Urfalı Mukim Tahir” yazan mezar taşını gördüğünü bize nakletti. Zonguldak’a yerleşmiş Urfalılar’dan yardım isteyip, bahsedilen mezarlıkta araştırmalar yaptırdık, maalesef mezarının yerini tespit ettiremedik. Mezar sahipsiz olduğu için, üzerine başkaları gömülerek mezar taşı yok olmuş diye yorumladık.



YILLAR SONRA TEKRAR ZONGULDAK’TA ARAŞTIRMA KONUSU…

Bülent Ecevit Üniverstesi Devlet Konservatuvarı Bölüm Müdürü Yrd. Doç. Dr. İlker Kömürcü Mukim Tahir için bir ‘’Urfa’dan Zonguldak’a uzanan köprü’’ adı altında program hazırlar. 10 Aralık 2015 günü gerçekleştirilecek olan çalıştaya; Araştırmacı Yazar-Şair ‘Abuzer Akbıyık’, Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet THM Korosu Sanatçıcı ‘Salih Turhan’, Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu Sanatçısı ‘M.Bakır Karadağlı’ davet edilir ve tören bitiminde Zonguldak HALAY Derneği THM korosu tarafından Sıra Gecesi konseride verilecektir.
Kısa ama zengin bir tarihe sahip şehrimizde dilerim bu zenginliklere sahip çıkılır, ekonomik çöküş yaşadığımız yıllar tarihsel ve kültürel zenginliklerimizi açığa çıkararak yükselir…

Yardımcı Kaynaklar..
Abuzer Akbıyık
Zonguldak Nostalji
www.zonguldaknostalji.com