Belki biraz özele kaçacak, ama genel hikaye olduğundan paylaşmak istedim.

Sav sülalesinin en büyüğü olan Mustafa Amcamı da kaybettik.

1952’de Trabzon Of’tan gemiyle Zonguldak’a gelen 9 kardeşten en büyüğü olan Mustafa Amcamın cenazesine katılmak üzere Bursa yolunda başsağlığı için arayanların, “Neden Bursa?” sorusuna cevap vermeye çalışırken, aklıma düştü…

Biz, Zonguldak’ın fotoğrafı gibiyiz…

Of’tan maden ocaklarında çalışmak için ailesiyle gelen rahmetli Cafer Dedem, bir taraftan ailesinin karnını doyurmanın, bir taraftan da ev yapıp yerleşebilmenin mücadelesini vermiş…

En sevdiği evladı Osman Amcamı, ben doğmadan 6 ay kadar önce 1973 yılında kavgayı ayırırken bıçaklanması sonucu kaybeden dedem, ailesini bir arada tutabilmek için yıllarca direnmiş.

Gitmek isteyen evlatlarına vetoyu koymuş.

Korkudan hiçbir amcam, Zonguldak’tan gitmeyi akıllarına bile getirememiş.

Yıllarca maden ocağında çalıştıktan sonra, o meşhur tüpüyle maden hastalığından kurtulma mücadelesi verirken, 1995 yılında vefat etti dedem…

Madenden emekli olan Mustafa Amcam da, Zonguldak’ta çocukları için gelecek görmediğinden 1999 yılında Bursa’ya göç ediyor. 2016 yılında kanserden vefat ediyor.

Aynı tarihlerde, aynı gerekçeyle Mehmet Amcam, yine Bursa’ya gidiyor, 2000 yılında Bursa’da vefat ediyor…

Aynı tarihlerde yine benzer gerekçeyle halam Bursa’ya taşınıyor…

Yine 1990’larda aynı gerekçe ile Mahmut Amcam, Lüleburgaz’a evini taşıyor…

Yaklaşık 5 ay önce de Turan Amcam, yine benzer gerekçeyle göç etmek durumunda kalıyor.

Ama hepsinin içinde Zonguldak sevgisi öyle bir yerleşmiş ki, ne Zonguldak’taki mülklerini satıyorlar, ne de bağlarını kopartıyorlar.

Toplamdaki 13 amca ve hala çocuğu, her fırsatta Zonguldak’ın malum bozuk yollarını göze alıp memleketlerine gelip hasret gideriyorlar.

Böylesi geniş bir sülaleden geriye babam ve 2 amcamın ailesi kalıyor…

Kısacası, İstanbul ve Bursa’daki Zonguldak mahallelerini oluşturan ailelerdeki benzer hikayeyi yaşıyoruz.

Özetle; Zonguldak’a geliş şekli, yaşantısı ve diğer illere gidiş gerekçesiyle Zonguldak fotoğrafı gibiyiz.

Neden Zonguldak’tan göç edildiğinin bire bir örneğiyiz…

Bu örneklerin çoğalmaması, ailelerin dağılmaması, hasretlerin artmaması dileğiyle…

Bu vesileyle; arayan, mesaj gönderen ve dualarını esirgemeyen herkese teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

[*] [*] [*] [*]

Bir çare!

Zonguldak, öyle bir bağımlılık yapıyordu ki insana, 3 gün sonra hasret basıyordu.

Gelmek, arkadaşlarını görmek, Gazipaşa’da tur atmak, Fener semtini gezmek için fırsat kollardı, il dışına çıkanlar…

Diğer illerdeki doğalgaza rağmen 3 gün sonra nefes alamaz hale gelen Zonguldaklı, kömür kokan havası, termik santralinden çıkan dumanlarını içine çekerek nefes alırdı sanki.

Amcaoğlunun dediği gibi, Kozlu bayırından aşağı inerken ki manzarayı görebilmek için gün sayardı Zonguldaklı…

Gazipaşa’da tanıdık bir yüz görebilmek için hiç tanımadığı insanların gözlerinin içine bakıp tanımaya zorlamak yok mu hele…

Filmin koptuğu an adeta…

Artık sanki bu filmin sonuna gelmiş gibiyiz.

Gurbetteki hemşehrilerimizde aynı duygular devam ederken, Zonguldak’ta yaşayanlar da sanki umutsuzluğun verdiği yılgınlık var.

İşsizlik, zorluk, çaresizlik, imkansızlıkların ötesinde umutsuzluk bitirdi bizleri…

Geleceğe dönük umutlar bittikçe, biraz daha kopuyoruz Zonguldak’tan…

Buna bir çare…

Konuşmak, vaatlerde bulunmak değil, bir çare…

GÜNÜN SÖZÜ:

“Kaldırım taşının rengini bile beğenmeyen var…”

Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem Akdemir


SÖZÜN ÖZÜ:

“Sevgi, birliğe; bencillik, yalnızlığa götürür...”

Friedrich von Schiller