İç sesim dedi ki: "Basın olmasa Zonguldak ne kadar sakin huzurlu bir kent olur."
Dış sesim dedi ki: Bu kadar yolsuzun, arsızın, hırsızın olduğu yerde bu kötülükler nasıl duyacaktı?
İç sesim dedi ki: Zonguldak zaten küçük bir yer. Bir şeyin duyulması için basına gerek yok ki! Zaten her duyduğunuzu yazmıyorsunuz. İşinize geleni yazıyorsunuz ki!
Dış sesim dedi ki: Bu arsızlar, hırsızlar, yolsuzlar olmasaydı, daha güzel bir şehir olmaz mıydı?
İç sesim dedi ki: Onlar da olmasın!
Ben dedim ki: Biz yine kurtaramadık. Kendi kendime düşünüyorum işte.
Zonguldak basının son 30 yılını yaşamış biri olarak, 50 yılına damga vuran insanlarla çalışmış biri olarak kendi kendimi dinliyorum. İç sesimle hesaplaşıyorum.
'Bazen diyorum ki; ne olacak söyle gitsin. Sonra diyorum; söyleyince ne olacak, sus bitsin!'
Tam da bu sözün olduğu yerdeyim.
Sonra bir adım daha atıyorum.
Evet, 30 yıl yazdık, Allah ömür verirse bir 20 yıl daha yazarız.
Zonguldak Valisi Mustafa Tutulmaz niye çalışıyor?
Tabi ki Zonguldak'a bir şeyler yapmak için.
Şimdi Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan niye çalışıyor?
Tabi ki Zonguldak'a bir şeyler yapmak için.
Milletvekilleri niye çalışıyor?
Tabi ki Zonguldak'a bir şeyler yapmak için.
Zonguldak basını niye çalışıyor?
Tabi ki Zonguldak'a bir şeyler yapmak için.
Herkes böyle söylüyor ve düşünüyor.
O halde bazen Zonguldak orkestrasındaki sesler niye birbirine karışıyor.
Sadece orkestra şefi mi suçlu?
Enstrümanın, enstrümanı çalanın suçu yok mu?
Bir yerde sorun varsa, bu sorunun tek nedeni olmaz.
Birçok nedeni olabilir.
Önemli olan sorunları tespit edip, çözüm için adım atılmasıdır.
Zonguldak'ı seven, sevdiğini söyleyen herkes bu kent için bir şeyler yapmalı.
Kentin büyümesi, gelişmesi adına herkes kendi küçük hesaplarını bir kenara bırakmalı.
Küçük hesaplardan büyük mutluluklar çıkmaz.
Biz Zonguldak için her adımı atmaya, her yola çıkmaya, her fedakarlığı yapmaya hazırız.
Zonguldak büyürse, biz küçük görünebiliriz: Ama küçülmeyiz.
Zonguldak küçülürse biz büyük görünebiliriz: Ama büyümeyiz.
Zonguldak'taki en büyük sorunlardan biri bu.
'Büyük görünme' hastalığı.
Şehir büyümediği sürece sen büyüyemezsin.
Bunu anladığımız gün, inşallah şehir daha da küçülmüş olmaz.

Akl-ı Selim olmak
Hükümlerinde yanılmadan doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırma yeteneği, sağduyu.
Özetle, doğruyu yanlıştan ayırma gücüdür akl-ı Selim olmak.
Zonguldak'ta en çok ihtiyaç duyulan şey akl-ı Selim olmak.
Zonguldak'ta çok sayıda kişide yok bu özellik.
Zonguldak'ta doğrular, kişilere, kurumlara, siyasete, yöresel özelliklere göre değişkenlik gösterir.
Bu sorunu çözdüğümüzde, sorunlarımızın büyük bölümünü çözmüş olacağız.

Yaftalama!
Yafta: Kişiye isnat edilen haksız suçlama.
Yaftalamak: Hiç araştırmadan ya da karaçalma olsun diye iyi olmayan bir şeyle nitelemek.
Mesela, FETÖ organizasyonu içinde yer alan, bu konuda yargılanan, ceza alan ve hapis yatan biri için FETÖ'cü demek yaftalamak değil, sadece durum tespiti yapmaktır. Üstelik FETÖ'cü ifadesi bizim ürettiğimiz bir kelime değil. Türkiye Cumhuriyeti'nin bu kişiler için kullandığı bir ifade şeklidir.
Ama bu yapıyı terör örgütü olarak görmüyorsanız konuyu tartışmanın anlamı yoktur.

Günün Fıkrası: Allah bilir!
Nasreddin Hoca, dostlarından birine konuk olmuş. Hoca'ya bal ikram eden dostu, o yerken arılarını ve balını övüp durmuş.
Balı önce ekmekle yiyen Hoca, ekmek bitince kasede kalanını parmaklarıyla atıştırmaya başlamış.
Balın biteceğini gören ev sahibi: Hocam, demiş, ekmeksiz yersen içini yakar.
Hoca aldırış etmeyip yemeyi sürdürmüş: Kimin içinin yandığını Allah bilir!