Devrek ilçesindeki Çolakpehlivan Köyü Köprüsü üzerinden şahsıma yönelik karalama kampanyası başlatıldı.
Çalıştığı tüm
kuruluşlardan ahlaki nedenlerle atılan birinin çıkıp da bize ahlak dersi
vermeye çalışmasını anlamakta zorlanmıyorum.
Çolakpehlivan
Köyü Köprüsü haberini yapmamızın altında başka nedenler arayanlara bir çağrım
var.
Sayın Valimiz
Ali Kaban, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Recep Demirtaş ile üçümüz bir araya
gelelim. Haber, Pusulada çıktıktan sonraki gelişmeleri kendilerine aktarayım. Daha
doğrusu yüzleşelim. Kim, kimi aramış, öğrenelim. İşi alan değil de, yapacak
olan müteahhit beni aramış mı? Neler teklif etmiş? Ben neyi reddetmişim? Bir
konuşalım. Ben anlatayım, Recep Demirtaş dinlesin.
Öyle gazeteci
ayarlayıp köprüye göndermekle, husumetimiz olan kişilere el altından bilgi
sızdırmakla olmaz bu işler.
Ben, köyüme
giden yolda yıkılan köprünün neden bu kadar zamandır yapılmadığının peşindeyim.
Ben, madem bu
kadar uzun sürelerle yapılacak bir işin neden davetiye usulü yapıldığının
peşindeyim.
Ve nasıl oluyor
da bu köprünün 7,56 ile ihale edildiğinin peşindeyim.
Para peşinde
olsam, zaten işi yapacak müteahhit, dikkatinizi çekerim, ihaleyi alan demiyorum, yapacak
olan diyorum, zaten çok iyi ilişkilerim var.
Ama ben ihaleyi
alan İbrahim Akkuzuyu tanımam, bilmem.
Bomba, ihale
haberini yaptıktan sonra patladı.
Recep Demirtaş suçu
bize attı.
Bana da olan
biteni kamuoyuyla paylaşmak kaldı.
Eskiden bir
tabak yemeğe haber yapan gazetecilerden söz edilirdi.
Şimdilerde bu işi
bir kadeh rakıya döndürenler olduğunu anlıyorum.
Olsun
Neyse ki gönlümüz her zaman rahat.
Şikâyeti olanlar
için Zonguldak Adliyesi en güzel adrestir.
Ben de şikâyetçi
olduğum kişileri oraya gönderiyorum. Sonunu biliyorsunuz.
Yel kayadan ne
alır?
Alsa alsa toz
alır.
Kıssadan Hisse: Öfke
Hintli bir
ermiş, öğrencileriyle gezinirken Ganj Nehri kenarında birbirlerine öfkeyle
bağıran insanlar görmüş. Talebelerine sormuş:
"Neden bu kişiler böylesine öfkeli?"
Öğrenciler hep
bir ağızdan:
Çünkü sükûnetlerini kaybetmişler.
Hintli ermiş, bu
cevaptan tatmin olmamış, "Birine
söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye
bağırırız?" diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden
ses çıkmayınca anlatmaya başlamış:
"İki insan birbirine öfkelendiği zaman,
kalpleri uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini
duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada
açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir. Peki, iki
insan birbirini sevdiğinde ne olur? Bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü
kalpleri yakınlaşmıştır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. İki insan
birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece
fısıldaşırlar; çünkü kalpleri daha da yakınlaşmıştır. Bir süre sonra
konuşmalarına bile gerek kalmaz; sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur.
İşte gerçek sevgi ve yakınlık böyle bir şeydir."
Daha sonra
ermiş, öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş:
"Bundan dolayı tartıştığınız zaman
kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranızı açacak
sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki,
geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz."
Günün Fıkrası: Neden vazgeçmiyorsun?
Genç kadın,
doktora şikâyetlerini anlatıyordu:
Birincisinde yoruluyorum. İkincisinde göğsümde ve
bacaklarımda ağrılar başlıyor. Üçüncüsünde bayılacak gibi oluyorum, kalp
çarpıntılarım ve nefes almam fazlalaşıyor.
Doktor sordu:
Neden birincisinden sonra vazgeçmiyorsunuz?
Genç kadın:
Nasıl vazgeçerim doktor bey, apartmanın dördüncü
katında oturuyorum...
Günün Sözü:
Öldükten sonra
yaşamak istiyorsanız; ya okumaya değer şeyler yazın ya da yazılmaya değer şeyler
yaşayın!
Victor Hugo