Zonguldak, yıllardır bırakın mevcut durumunu korumayı, hep geriye gitti.
Bunun böyle olacağı 1990'lı yılların başında belliydi.
TTK'da 30 binin üzerinde işçi çalışırken, bu sayının 12 bin 500'lere düşürüleceği söylenmiş, alternatif projeler hazırlanmış, kamuoyu ile paylaşılmış, hepsi tümden reddedilmişti.
Ve hatta Zonguldak Maden İşçisinin Şanlı Ankara yürüyüşü bir başkaldırı olarak nitelendirilmişti.
Maden işçisi "Turgut ocağa, Semra Kucağa" sloganı atınca, Zonguldak'ın kucağa oturması kaçınılmaz olmuştu.
Maden işçisi istediği parayı almış, ama Zonguldak gözden çıkarılmıştı.
Grevin ardından Zonguldak'ın çöküşü hızlandı. Zonguldak'ın isyan etmeyeceği kadar işçi alımları yapılarak kent ayakta tutuldu.
Filyos Vadi Projesi ile umutlanan Zonguldak insanı sabırla bekliyor.
Bugün yaşanan sorunların temeli, Zonguldak'ın sahipsiz oluşudur.
Kentin eşrafının olmaması en büyük sorundur.
Para kazananlar değil, paranın kazandığı adamlar öne çıkınca, kentini düşünenler yerine, kendini düşünenler söz sahibi oldu.
Siyasetin etkisiz kimlikleri, paraya ve güce tapınca Zonguldak bu hale geldi.
Herkesin gözü önünde milletin malını çalanlar, siyasetçilerin ve bürokratların da desteğiyle işadamı oldu.
Parayı bulan, gücü ele geçiren siyasetçiyi de bürokratı da yönetti.
Şimdi kenti hırsızların elinden kurtarmak için çalışıyoruz.
İşimiz zor.
Namuslu siyasetçi, namuslu bürokratlarla bu süreci hızlandırmamız lazım.
Bu kendiliğinden olacak bir şey değil.
Halkın bu mücadeleye daha çok destek vermesi lazım.
Şimdiki milletvekillerimiz 'zayıf' olabilirler.
Ama en azından namuslular.
Zonguldak'ı satmazlar.
Bir kutu ginseng satmak için, kendini ve kentini satmazlar.
Ve Mustafa Tutulmaz gibi dürüst, samimi, çalışkan, vatansever bir Valimiz var.
Şimdi değilse ne zaman?
Bakın bürokraside değişim rüzgarı esiyor.
Bu toprağın insanları göreve geliyor.
Umudumuzu kaybetmeden mücadele etmeye devam edeceğiz.
Bakın biz öne çıktığımız için her türlü saldırıya uğradık. Maddi, manevi, fiziki saldırılar bizi yıldırmadı.
Yıldırmayacak.
Zonguldak'ta hırsızlık ne kadar az olursa, herkese bu pastadan pay adil dağıtılırsa, toplumsal barış o kadar sağlıklı olur.
Hep bana, Rabbena yok.

Bütün belediye başkanları böyle mi?
Bizim magazin haberlerimizi yakından takip eden bir okurumuz "Ya bütün belediye başkanları mı böyle?" dedi. "Hepsi öyle olmayabilir. Ama çoğunluğu böyle" dedim.
Kolay kazanılan para insanın nefsini uyandırıyor. Yani sadece belediye başkanı olmak iktidar olmak için yetmiyor. Parayı bulunca değişik yollarda iktidar denemesi yapıyor. Başarılı olan var, başarısız olan var. Eline yüzüne bulaştıran var.
Cinsel açlığı olan var.
Sayısal zekaya sahip olduğu için paraya tapan var.
Duygusal olduğu için kendini kolay kaptıran var.
Çağa uyup telefonda yaptıran var.
Şehir hayatını seven var.
Toplu konutu seven var.
Dağ evini seven var.
Bağ evini seven var.
Bal seven var.
Acı seven var.

Kıssadan Hisse: Tersini yaptım
Mevlana'ya sormuşlar;
"Sen bu ahlakı kimden öğrendin?" diye.
Mevlana da; "Ahlaksızlardan öğrendim" demiş.
"Nasıl olur ahlaksızlardan ahlak öğrenilir mi?" demişler.
Mevlana; "Evet öğrenilir, onlar ne yaptılarsa tersini yaptım ve doğrusunu buldum" demiş.

Günün Fıkrası: Hesap
Bektaşi, karısının ısrarları üzerine Ramazanda bir gün oruç tutmuş. Ramazan geçmiş, bayram gelmiş. Bir toplulukta konuşurlarken söz oruç konusuna atlamış.
Orada bulunan sofulardan biri:
-Yarın ahrette hesabını nasıl vereceğim bilmem ki, demiş. Bu Ramazan bir oruç kaçırdım.
Bektaşi, sofuya dönmüş:
-Sen yüreğini ferah tut, erenler. O senin kaçırdığın orucu ben tuttum. Yarın ahrette hesap verirken darda kalırsan bana bir haber uçur. Ben gelir, hesabı denkleştiririm.