Bir

Zonguldak&[#]8217;ta sorun çoktur.

Ama asıl sorun, sorun yaratan yöneticilerin çokluğudur.

İki

Öyle sorunlar vardır ki, çözümü kimi zaman Milletvekillerinin, Valinin, Belediye Başkanlarının iki dudağı arasındadır.

Ama o dudaklar, sorunları çözmekten çok, sorunları konuşmak için çalışır.

Diğer siyasi, sivil ve medya otoriteleri de bunlara eşlik eder.

Kentte orkestra böyle şenlenir.

Çıkan uğultular hoşumuza gider.

Fabrika gibi ürettiğimizi sanırız.

Üç

Sorun yaratanlarla sorunları konuşmanın sonu yoktur.

Sorun yaratanlarla konuştuklarınız çoğu zaman, sorunun nasıl çözüme ulaşacağı üzerine değil, sorunun neden ve kim tarafından sorun haline getirildiği üzerinedir.

Esasen asıl sorun bunları başarabilmektir!

Çözümü konuşması ve karar vermesi gerekenlerin sonuca gitmeyi amaçlamak yerine, sorunların neden sorun olduğunu anlamak için harcadıkları enerji, amaçlarının çözüm değil, sorunu konuşmak olduğu sonucunu doğurur.

Ki bizdeki de genelde zaten odur!

Dört

Zonguldak, her ne kadar coğrafi şartların zorluğundan kaynaklanan sorunlara sahip olsa da, bu bir mazeret değildir.

Şartları her ne kadar zor olsa da, bu kenti daha yaşanabilir hale getirmenin yolları her zaman ve her alanda açık.

Bunları görmeyip kolay yoldan mazeret üretmek, ancak tembel veya ufku dar insanların meziyeti olabilir.

Maalesef bizde bunların her ikisinden de bolca mevcuttur.

Beş

Sorunun başka bir dışa vurumu da, zorla itibar düşkünlüğü ve başkanlık anlayışıdır.

Bu yüzden bu kent, Türkiye ortalamasına göre en fazla başkanı olan ildir.

Bu yüzden sokaklar, caddeler bir yerlere &[#]8220;baş&[#]8221; olmak veya &[#]8220;baş&[#]8221; olarak kalmak isterken, kıçı açık gezenlerle doludur.

Altı

İnsanlar üreterek ve ürettikleri kadar itibar kazanır veya koltukları işgal ederler.

Üretme ve ürettiğini paylaşma kaygısıyla yaşayanların olduğu yerde sorunlar azalır.

Bizde pek öyle değildir.

Bizde itibarın ve koltukta kalmanın ölçüsü, ürettiğini paylaşmaktan değil, tükettiğini paylaşmaktan geçer.

Bu davranış biçimi kısmen hepimizin dahil olduğu bir sarhoşluk halidir.

Ama bizde hiçbir sarhoş, sarhoş olduğunu kabul etmeyeceği için, sarhoşa, &[#]8220;Sen sarhoşsun demek&[#]8221; aforoz edilme nedenidir!

Yedi

Sorunlardan biri de, devletin parasıyla hizmet getirmekten aciz olan ve yapılanları da babasının parasıyla yapmış gibi anlatanlardır.

Bu görgüsüzlüğüm, kimliksizliğin daniskasıdır.

Yalan yok.

Biz de bu tiplerden de epey vardır.

Devletin parasıyla üç kuruşluk iş yapınca, Zonguldak&[#]8217;ın sahibi gibi gezerler.

Bu davranış şekli, bürokrasinin gelişimi ve kentin yönetim kalitesi açısından travma yaratacak bir sorundur.

Sekiz

Burada hedef yapılan herkes iyi niyetli olabilir.

Ama iyi niyetli olmak, sorun çözmek için temel etkenlerden sadece biridir.

Eğer gerçekten iyi niyetli olmak tek başına yeterli olsaydı, bugün, çözümü basit olan bunca sorundan muzdarip olmazdık.

Bu kente niyet değil, hizmet lazım!

Çok konuşan, boş konuşan değil, az konuşup çok iş yapanlar lazım.

Bu kente ağzıyla, demeçle hizmet değil, icraatlarıyla hizmet yapanlar lazım.

Dokuz

Sorunsuz ve kusursuz bir yaşam asla düşünülemez.

Böyle diye sorunlara teslim olmak başka sorunlar doğurur.

Bu kentin sorunları konuşmakla çözülebilecek olsaydı, hiç sorun kalmazdı.

Sorunların çözülemediği, çözümlerin yetmediği yerde yapılacak en doğru şey, sorun üreten veya cücük cücük işlerle yetinenleri geri gönderebilmektir.

On

Herkes gerektiği kadar görevini yapabilse, sizler, bizler istemesek de, bugün daha yaşanılabilir bir kente kavuşurduk.

Her alanda, her yerde cücük kadar işlerle kandırılmaya, bunların da kafamıza kafamıza vurulmasına karşı durabilirdik.

Yukarıdaki dokuz maddede kast edilen ve sorunların çözümüne katkı sağlamak için görevler alan herkesin, çözümün bir parçası olarak değil, sorunun bir parçası ve sorunların mimarları olarak kalmasını istiyorsak, bu kafayla devam edelim!

On buçuk

Herkesin muzdarip olduğu sorunların konuşulduğu ve çözüm beklediği kentte samimiyet yoksa, bunların başımıza gelmesi kaçınılmazdır!

İnsani olan taraftar olmak değil, çözüm üreteni alkışlayabilecek cesarete sahip olmak olmalıydı!

Acaba kaçımız bunu gerçek anlamda yapabildi?

Bir sorun bakalım yüreğinize!..