Zonguldak, ilginç bir kongreye hazırlanıyor.
Türkiye Sakatlar Derneği Zonguldak Şubesinin kongresi, yarın saat 12.00de Zonguldak Belediyesi Nikah Salonunda yapılacak
Üç aday var.
Mevcut Başkan Hüseyin Şirin
Yıldır yönetimde olmasının ardından kısa bir süre önce istifa ederek adaylığa soyunan Yakup Marangoz.
Ve Fehim Dinç
Kongre hazırlıklarını sürdüren üç adayın çalışmaları dikkat çekiyor.
Mesela; mevcut Başkan Hüseyin Şirin, sürekli olarak Facabooktan fotoğraf paylaşıyor.
Dikkat çeken başka bir gerçek ise, sapasağlam insanların dernek seçimlerine burunlarını sokması
Yönetimlere girmesi
Bugüne kadar bir sakatın derdine merhem olmamış isimler bile iş seçime gelince, yönetimlerin vitrininde yer alıveriyorlar.
Keşke; tüzük buna izin vermese
Keşke; böyle önemli dernekler, kişilerin siyasi vitrini haline gelmese
Keşke; o isimler, bu işleri siyasi vitrin olarak kullanma yoluna gitmese
Ama burası Türkiye
Burası Zonguldak
Kimin şansı ne kadardır, çok önemli değil.
Kazananın da kim olduğu önemli değil.
Önemli olan, Zonguldaktaki özürlülerin, bedensel engellilerin hak ettikleri ilgiyi, hizmeti görmeleri
Diğer kentlerde olduğu gibi onları birer üretici haline getirebilmeleri
Dün Yakup Marangoz ile konuşurken, ilginç iddialara tanık olduk.
Engellilerin nedensiz üyelikten düşürüldüğünü, nedensiz üye yapılmadığını tam anlayamadık!
Atölyede çalıştırılan bedensel engellilerden bazıları maaşlarını alamamış mesela.
Bir de çok uzaklardan üyeler yapılmaya başlanmış.
Bir sürü olmuş-bitmiş anlayacağımız.
Marangoz, neler yapacağını kürsüden anlatırken, bunlardan da bahsedecektir.
Görünen o ki, Hüseyin Şirin, yıllardır mücadele ederken, bazı sorunlar birikmiş.
Bir yerden sonra bazı şeyler yeterli olmamaya başlamış.
Çünkü Türkiyenin çok farklı noktalarında çok güzel uygulamalar, hizmetler varken, Zonguldak bu bağlamda da geride kalmış.
Başkan, tek başına yönetme hastalığına kapılmış.
Seçimi kazanır, kazanmaz, ama değişim şart.
O da ya Hüseyin Şirinin değiştirilmesi ya da Hüseyin Şirinin değişmesi ile mümkün.
Hangisi mümkünse artık
Mevzu seçim olunca, güçler de devreye girmiş yine.
Amaç belli:
Biz kimi istersek, o
kazanır.
Kendine faydası olmayanlar bile birilerine seçim kazandırma telaşına kapılmış.
Aynı hastalık yani
Bu arada hazır seçim sıcağı başlamışken, belediye başkanlıklarına ve meclis üyeliklerine aday adayı olan, aday adaylığı düşünenlere duyurulur.
Koşun koşun kongre var
O kongrede üç aday var
Çekişme var
Yarış var
Bugüne kadar engellilere, onların sorunlarına göstermediğiniz ilgiyi varın gösterin.
Mesela; esnaf kongrelerinde olduğu gibi
Mesela; TSO kongrelerinde olduğu gibi
Mesela; başka başka derneklerin, vakıfların kongrelerinde olduğu gibi
Oralara gidin, ilgilenin.
Birilerinin kazanması, diğerlerinin kaybetmesi için kulis yapın.
Siyasi komplolar üretin, yakıştırmalar yapın.
Mümkünse söz alın.
Konuşun.
Sonra unutun her şeyi.
Sorunlarının çözümüne kafa yormadığınız tüm kurumların çok adaylı kongrelerine gösterdiğiniz o büyük ilgiyi yarın da gösterin.
Bir daha ki kongreye yeniden bekleriz.
Nasıl olsa, sonrasında ortalardan kaybolacaksınız.
Ya telefonlarınıza ulaşılamayacak.
Ya da işler kötü olduğu için bir tekerlekli sandalye alacak kadar paranız olmayacak!
Sakat işler bunlar, sakat!
Kim kazanırsa kazansın, ama üç başkan adayının ortak noktası bunlar olmalı!
__
Saat On
İkiyi Beş Geçiyordu
Hepimiz onu çok sevmiştik.
Gidişi, ölümü ve şiiri hatırlattı.
Aşkı, ayrılığı, varlığı ve yokluğu hatırlattı.
Kara haberin geldiği saat; akıllara Kurtizin seslendirdiği, Serkan Uçarın Saat On İkiyi Beş Geçiyordu şiirini getirdi.
Hepimiz biraz can çekişirken, fazla söze gerek bırakmadı
[*] [*] [*] [*]
Zaman, can çekişirken,
Akrep yelkovan, arasında;
Bir adım öteye gidemezken geceden,
Ay, ışığını çekerken sinesine,
Yıldızlar çekilirken kuytu karanlıklara,
Hüzün, Bakır bir çaydanlıkta demleniyordu,
Ve ben, son sigaramdaki dumanları da hapsediyordum içime,
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
[*] [*] [*] [*]
Ekmek bıçağında
dilimleniyordu ömrüm;
Masum, yalınayak çocukluğum;
Umudun kıyısından geçmeyen gençliğim,
Ulu orta seriliyordu, harami sofrasına,
Düş bahçelerim yağmalanıyordu,
Her kes payına düşeni alıp giderken.
Bütün kimsesizliğimle,
Bütün çaresizliğimle,
Bütün çıplaklığımla, kalıyordum karanlığın koynunda;
Üşüyordum,
Tepeden tırnağa buz kesiyordu yalnızlık.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
[*] [*] [*] [*]
Dişlerimle, şafağı
sökmek isterken karanlığın göğsünden;
Gün ağarıyordu saçlarıma,
Tel tel,
Raylarımdan çıkıyordum,
Vagonlarım kopuyordu bir biri ardına,
Savruluyordum,
Bir cinayete kurban gidiyordum,
Kaza süsü verilmiş,
Faili meçhul bir ölüm biçiyordu terzi masasında,
Bir tabuta çivileniyordum.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.