Zonguldak şehir merkezinde yeni yol açmadan, yeni otopark alanı üretmeden, orayı kapatarak, burayı kısarak çözüm aramak, şehir insanının aklıyla oynamaktır.

Zonguldak İl Emniyet Müdürü Ahmet Metin Turanlı seviyor böyle şeyleri. Kelime oyunları, dijital materyaller filan. O tamam da. Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan niye uyuyor onu anlamam!

Küsünce üç gün tiwit atmayan, trafiği yazınca caddeden polisleri çeken bir İl Emniyet Müdürü ile birlikte yaşıyoruz. Ve enteresan uygulamalarına katlanmak zorunda kalıyoruz.

Oysa olması gereken, konunun uzmanları bir çalışma yapar. Belediye sorumluluğu üstlenir. Polisle birlikte uygulamayı yapar. Bizde ise şöyle: Müdür Beyin aklına bir şey geliyor. Uyguluyor. Ama uymuyor! Biz çektiğimizle kalıyoruz.

Zonguldak halkına sorduk. Ankete 2 bin kişi katıldı. Halkın yüzde 64'ü uygulamanın 'eskisinden kötü olduğunu' söyledi. Yüzde 22'si 'zamanla düzelir', yüzde 14'ü 'eskisinden iyi oldu' dedi.

Ama yok. Dediğim dedik, çaldığım düdük!

Nasıl olsa Zonguldak insanının sesi çıkmıyor!

Halka rağmen siyaset olmuyor.

Ama bürokrasi halka rağmen bir şeyler deniyor!

Biri de çıkıp "Yeter kardeşim. Benim halkıma eziyet etmeyin" demiyor.

Öldürmüyorlar, ama güldürmüyorlar...

Zonguldak'ta 'kemikli siyasetçi' olmadığı sürece, bürokratların yaptıkları eziyeti çekmek zorunda kalacağız.

İktidar partisi milletvekilleri bir bürokrat atayacak, Vali "Dur ben bir de şuna sorayım" diyor!

Niye? Çünkü kentin ikbalini değil, kendi ikbalini düşünüyor. 'Büyük siyasetçi' ile ilişkiyi sıcak tutup, geleceğini garantiye alıyor!

Oysa, şu kentte bir-iki 'kemikli siyasetçi' olsa bürokrat böyle davranamaz. Zavallı kentim. Kimlerin elinde can çekişiyor! Öldürmüyorlar, ama güldürmüyorlar da!

Bana yalan söyledi!

İki hafta önce Ankara'da iken bir parti yetkilisi "Seçim döneminde abin konuşulurken sen gündeme geldin. Ama sen o konuyu yazmadın. Sana helal olsun" dedi.

Ben o konuyu, o gün biliyordum. Muhatabına sordum. Bana 'öyle değil' dedi. Yalan söyledi. "İntikam şarabı soğuk içilir" dedim. Bir kelime daha etmedi.

Unutmuştum. O toplantıdaki 'bir numara' Ankara'da hatırlatmasa hatırlamayacaktım. Ankara'yı seviyorum. Hafızamı tazeliyor! Hikayeyi yazarım sonra!

Günün Fıkrası:

Merhum Demirel fıkraları ile de meşhurdur. Bir Uzakdoğu seyahati dönüşü uçakta gazeteciler bir fıkra anlatmasını isterler. Demirel:

"Anlatırım ama yarın yazıp, beni rezil edersiniz" der.

Gazeteciler namus sözü verirler.

Demirel: "Temel İngiltere de rahatsızlanır. Doktora gider muayene sonucunda elinde reçete ile eczaneye gider. Bayan eczacıya reçeteyi uzatır:

-How much? (Kaç para)

Eczacı:

-Six penny... (Altı kuruş)

Temel kıpkırmızı olur, sinirle:

Vay ahlaksız kadın utanmadan ne diyor diye söylenir ve çıkar.

İkinci eczanede bayan kalfa da aynı soruya "Six penny" cevabı dehşete düşürür...

Başka bir eczanede yine bayan eczacı vardır...

How much sorusuna aynen "Six penny" cevabı iyice sinirlendir;

Tezgahın arkasına geçer, Pantolonu indirir:

-Size anladığınız dilde cevap vereceğim... Come on! (Gel hadi!) Eczacının gözleri faltaşı gibi açılmış

-Ooo fuck! Ooo fuck! (Kahretsin) diye bağırır. Temel bunu "Ufak ufak" anlar.

- Eh idare et sen istedin...