Franklin; bir çocuğa, bir elma vermiş.

Çocuk çok sevinmiş.

Bir elma daha vermiş.

Çocuk, daha çok sevinmiş.

Bir elma daha verince; çocuk sevinçten deliye dönmüş.

Ve bir elma daha verince, çocuk dört elmayı elinde zapt edememiş, sonuncusunu düşürmüş yere...

Bu sefer ağlamaya başlamış çocuk.

Hayat böyledir işte...

Hayal etmediğimiz bir saadete eriştikten sonra, onun bir lokmasını dahi kaybetmek bizi perişan eder.

Bernard Shaw; "Keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan" demiş.

Liyakat dediğimiz de böyle bir şey.

Hak etmediği mevkiye gelen bir sürü politikacı ve bürokratın, koltukta kalabilmek ve alındığında yeniden dönebilmek için yaptığı manevraların nedeni bu olsa gerek.

Mesela öğretmen olarak görev yaparken, okulunda müdür yardımcısı olabilmek için girdiği sınavı kazanamayan birini, Milli Eğitim Müdürü koltuğuna oturtursanız; açar okul müdürüne telefonu, "Gelir seni tokatlarım" der.

Zonguldak İl Milli Eğitim Müdür Vekili Murat Kapıcı, toplantıya geç kaldığı için hakkında soruşturma açtığı eski sendika başkanına şu sözleri söyleyebiliyor:

"Hani aleyhime bir açıklama yapmayacaktınız. Siz böyle yaparsanız, ben de eşimi sendikadan istifa ettiririm. Reisçi oldu mu her şey yolunda sıkıntı yok. Adamlar Erdoğan'ı neredeyse islamın 6. şartı, imanın 7. şartı gibi görüyorlar. Ama siz Reisçi olduğunuzda kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz?"

Elmalar nasıl düşüyor, görüyorsunuz değil mi?

Milli Eğitim Müdürü olarak atanamayacağını anlayan Murat Kapıcı, bakanlıkta görev almak için uğraşıyormuş.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yukarıdaki sözleri söyleyen birini, daire başkanına kapıcı bile yapmazlar.

Ama böyle isimler yerelde tutulur.

Vekil oldukları için her şeye 'evet' derler.

Valinin, milletvekilinin işine gelirler.

Bakın Vali Yardımcısı Nevzat Taşdan'a.

Kilimli'de Kaymakam Vekili oldu.

'Vur' dediler, öldürdü.

Çok çalışkan.

Maşallahı var.

Milli Eğitim'den sonra sıra Kilimli'de!

Kıssadan Hisse: Matematik

Fransız Kimyacı Lavoisier 51 yaşında iken; mahkeme, kendisini giyotinle ölüme mahkum eder. Boynunun vurulmasını beklerken, kitap okumaktadır. Cellat, onu giyotine götürmek için yanına geldiğinde; Lavoisier, nerede kaldığını unutmamak için kitabın arasına bir kitap ayracı koymuştur.

Lavoisier, giyotine giderken; Matematikçi arkadaşı Langrange'i yanına çağırır; "Kafam sepete düştüğünde gözlerime bak. Eğer iki kere göz kırparsam, insanın kafası kesildikten sonra bir süre daha beyin düşünmeye devam etmekte demektir" der

Kafası giyotinle kesilir, sepete düşer ve gülerek iki kere göz kırpar.

Matematikçi Langrange diyor ki: "Lavoisier'in son saniyedeki ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar sürecek meşalesidir."

İnsanları, duyduklarına inanmaya değil; düşünmeye davet ediyorum.

Günün Fıkrası: Şeytan ve Zampara

Oldukça zampara olan bir adam, tövbekar olmaya karar vermiş. Danıştığı ulema kendisine; kırk gün kırk gece bir mağaraya kapanıp, dua etmesini söylemiş. Adam mağaraya kapanmış. Aradan iki gün, üç gün, beş gün derken; otuz dokuz gün geçmiş. Otuz dokuncu günün akşamı, dışarıda bir yağmur, bir yağmur... Her yer sular-seller içinde.

Birden mağaranın girişinde iliklerine kadar ıslanmış bir kadın. Güzel mi güzel.

Kadın içeri girmiş. Adam, kadının giysileri kurusun diye ateş yakmış. Kadın giysilerini çıkarmış ve korktuğunu söyleyip adama sarılmış. Adam daha fazla dayanamamış. Sevişmişler.

Sevişmenin ardından kadın, kahkahalarla gülmeye başlamış.

Adam; "Niçin bu kadar gülüyorsun ki?" diye sormuş.

Kadın cevap vermiş: "'Ben şeytanım. Senin tövbeni bozmak için geldim ve bunu başardım.."

Bu sefer adam kahkahalarla gülmeye başlamış. Şeytan, adamın gülmesine şaşırıp sormuş:

"Peki sen niçin gülüyorsun?"

Adam cevap vermiş:

"Bu dünyada beceremediğim bir şeytan kalmıştı, onu da becerdim ya, boş ver gerisini!"