Zonguldak Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Osman Köksal Bahar, genel kurulun mahkeme kararıyla durdurulmasıyla ilgili bir açıklama yapmış, "Mazbatayı veren de hakimdir. Biz yargının vereceği karara saygı duymak zorundayız. Şikayet eden vatandaş esnaf değildir, üzerine kayıtlı bir ticari araç yok. Üçü bir araya gelse, üçünü de üst üste koyarız" demiş.

Valinin, Emniyet Müdürünün, Başsavcının karşısına çıkan Şoförler Odası Başkanının üslubuna bakar mısın?

Üçünü üst üste koyarmış!

Sanki Şoförler Odası Başkanı değil, Ayvalık tostçusu!

Hey gidi Kamil Furtun hey!

Zonguldak ne çok arıyor seni!

Hey gidi Temel Özdemir hey!

Zonguldak ne çok arıyor seni!

Koltuktan kalkmıyorsa,

kesin altına pisletmiştir!

Karaelmas Gazeteciler Derneği Başkanı Osman Sav, görevi bırakacağını açıklamıştı ya! Başkanlığı bırakıyormuş, ama derneği bırakmıyormuş.

Dernek Başkanlığına, yanında çalışan birini getirip, kendisi de çalışanlarıyla yönetime girip, dernek binasını kendi gazetesinin ofisi gibi kullanmaya devam edecekmiş.

Ne farkı kaldı rahmetli Yusuf Günaydın'dan?

Ne farkı kaldı Derya Akbıyık'tan?

Yıllar önce bu dernekle ilgili bir takım sorunlar olduğunda çok sevdiğim bir dostum, "Bu iş hastalıktır. Koltuğa oturduğunda kalkamazsın. 'Birini bulsam bırakacağım' dersin, yine bıkamazsın" demişti.

Osman Sav, Dernek Başkanlığı sayesinde milletvekili aday adayı oldu! Sonra döndü yine koltuğa oturdu! Derneğin kamuoyundaki itibarını kendi seviyesine indirdi.

Bir Hint atasözü der ki:

"Eğer birileri oturduğu koltuktan kalkmakta sıkıntı yaşıyorsa, kesin altına pisletmiştir."

Osman, abdest alıp, namaz kılan biri!

Namazın altı şartı var:

Hadesten Taharet, Necasetten Taharet, Setr-i Avret, İstikbal-i Kıble, Vakit, Niyet...

Oldu mu şimdi?

Kıssadan Hisse: Asluhu, Nesluhu...

Bir gün sultan, bahçıvanın yanına uğrayıp kendisine hediye edilen tayı sorar.

- Bahçıvan efendi! Nasıl bizim tay?

- Asluhu, nesluhu, sultanım...

- Nesi var?

- Sultanım, asil bir tayın sırtına sinek, böcek konduğunda bunları kuyruğuyla kovalar; ancak bizim tay, adeta bir inek gibi kafasını çevirip ağzıyla sinekleri kovalıyor.

Sultan, bunun nedenini öğrenmek için tayı hediye eden adamı çağırtır ve tayın bu davranışının sebebi hakkında bilgi ister. Tayı hediye eden adam der ki:

- Sultanım, bizim tay doğduktan hemen sonra annesi öldüğü için onu, ineğe emzirttik.

Böylece meselenin sırrı çözülmüş olur ve sultan adamlarına emreder:

- Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!

Başka bir zaman sultana, güzel görünüşlü iri bir hindi hediye edilir. Bir müddet sonra sultan bahçıvanın yanına varır ve hindiyi sorar.

- Asluhu, nesluhu, sultanım...

- Bahçıvan efendi, bunun neyi var?

- Sultanım, asil olan bir hindi öteceği zaman kabarır, ibiği masmavi olunca başlar ötmeye. Bizim hindi iyice kabarıyor, ibiği masmavi olup tam öteceği zaman kafasını suya daldırıyor. Galiba bunun da soyunda bir bozukluk var.

Sultan, işin aslını öğrenmek için hindiyi hediye eden kişiyi çağırtır. O kişi, hindinin yumurtasını ördeğin altına koyduklarını ve hindinin, ördek yavrularıyla birlikte büyüdüğünü anlatır. Bu meselenin de sırrı böylece anlaşılmış olur. Ve padişah emreder:

- Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek...

Sultan, güzel bir günün sabahında bahçede yalnız başına dolaşırken, bahçıvan gözüne ilişir ve ona doğru yaklaşarak;

- Bahçıvan efendi, bende de bir sıkıntı var mı?

- Asluhu, nesluhu, efendim...

- Bende de mi?

Der ve hemen son demlerini yaşayan annesine koşar.

- Anneciğim, inan sana kırılıp küsmem, kızmam da. Bende bir sıkıntı var mı?

Annesi durur, sıkıla sıkıla başlar anlatmaya:

- Oğul, babanla evlendiğimizde baban çok yaşlıydı, ben daha 15-16 yaşlarında genç, güzel bir kızdım. Gençliğimin duygularına kapılıp bir hata ettim. Sen bizim sarayın aşçısının oğlusun.

Hakikati öğrenen sultan, bahçıvana seslenir:

- Ey olayların perde arkasından bizlere sırlar sunan değerli insan! Tay ve hindinin durumlarına vakıf oldun, anladık da; benim durumumu nasıl anladın? Bu nasıl bir bilgeliktir? Söyle bana...

- Ey yüce sultan, bunu anlamaktan daha kolay ne var? Benim bildiğim sultanlar, ödül verirken "verin bir kese altın" der. Sen ise, "verin fazladan bir kap yemek" diyorsun.

Sultan adamlarına seslenir:

- Verin bahçıvana fazladan bir kap yemek!

Asalet önemlidir, nesiller aslına çeker.

"Asil azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar" demiş atalarımız...