Bir sabah jandarma komutanı aradı:

"Hadise var, durumlar biraz karışık. X köyü imamı, dul bir kadının evinde yakalanmış..."

Durum karışıktı hakikaten.

Ramazan ayıydı ve olayın kahramanı da bir imamdı.

Köylüler, Hükümet Konağının etrafına doluşmuşlardı.

"Şöyle ederiz, böyle yaparız!" diye tehditler savuruyorlardı.

Köylüler arasından iki temsilci çağırdım makamıma...

Olayı anlattılar:

İmam, bu kadının komşusuymuş. Komşuluk ilişkilerini geliştirmişler. Sonra imamla kadın arasında bir gönül bağı kurulmuş. İmam, arada bir ilk sünnetleri kılıyor, bütün köylü teravih namazı için camiye dolduğu anda, "Belim çok ağrıyor" diyerek terk ediyormuş camiyi... Teravih namazını da köyden biri kıldırıyormuş. Oradan da uzun teravih namazlarında camide kalan cemaatin yokluğundan faydalanarak, doğruca dul kadına gidiyormuş. Tabi bir gün kadının evinde fazla kalmış olmalı ki, ansızın kadının kayınpederi tarafından yakalanıvermiş.

Kadın, "Benimle evlenirse, davacı olmam" diyordu.

İmam da, "Dokuz çocuğum var, hem kayınlarım beni öldürür" diyordu.

Anlaşılan işi epey ilerletmişlerdi ve aşıktılar birbirlerine...

İmamı açığa aldım ve konu savcılığa intikal etti.

(Hikaye, Zonguldak Valisi Sayın Ahmet Çınar'ın "Her Şeyi Yazamadım" adlı kitabından alınmıştır)

Biz kimi yazıyoruz?

Gecenin bir yarısında, Karadeniz'in en koyu karanlığında, soluk ışığıyla bir geminin zor fark edildiği anlarda düşünüyorum ve soruyorum kendime:

"Niye tüm belalar beni buluyor?"

Aslında şifre yazdığım yazılarda...

Benim Zonguldak'ın namuslu, dürüst insanlarıyla hiç işim olmadı, biliyor musunuz?

Kömür, vergi ve rödevans kaçakçılarını, hazine işgalcilerini, gazeteci, polis, savcı dövenleri, tefecileri yazıyoruz.

Bir de halkın oyuyla seçilip, yaptıkları hizmetin karşılığını vatandaştan almak isteyenleri...

Yani rüşvetçi siyasetçileri...

Ginsengci siyasetçileri...

Viagracı siyasetçileri...

Bu arada, makamını kentin çıkarı yerine kendi çıkarına kullanan bürokratlar da hedef tahtamıza oturuyor kimi zaman.

Birisi çıkıp, "Şu işadamına haksızlık yapıyorsun" diyemez.

Birisi çıkıp, "Şu milletvekili yazdıklarını hak etmiyor" diyemez.

"Neden isimsiz yazıyorsun?" diyebilirsiniz.

İsim yazdığınızda pişmiş tavuğun başına gelmeyen sizin başınıza geliyor.

Ama benim ismini vermediğim siyasetçi, bürokrat ve işadamlarını herkes tanır.

"Nitelikli dolandırıcı" derim, anında yanıt gelir!

"Oğlu bahis oynatan işadamı" derim, hemen saldırıya geçilir!

"Hazine işgalcisi" derim, manşetten haber gelir!

"Büyük tefeci" derim, selam vermezler!

Burası Zonguldak... Herkes, herkesi iyi tanır...

Ben herkesten daha rahat bir yaşam sürebilirdim.

Çünkü bu kentin insanlarını, ilişkilerini çok iyi biliyorum.

Üç maymunu oyna, Zonguldak'ın en rahat insanı olursun!

Olay çözüldü...

Başımıza gelen tatsız hadiseyle, yani saldırı girişimiyle ilgili çok önemli bilgilere ulaştım.

Ama biraz bekleyeceğim.

Polisin soruşturması bitti.

Savcılık kanadı dosyayı eline alsın...

Biz de elde ettiğimiz verileri kendisine ulaştıralım.

Telefon görüşmelerine bakılsın!

Sigorta dökümleri alınsın!

Sadece şunu söyleyeyim.

Kim, kimin adamı belli oldu.

Benim için olay çözülmüştür.

Allah kimseyi düşürmesin...

Hiçbir işadamının zora girmesini istemem.

Ama "zora girdi" diye de böyle saldırgan olmasını kabul edemem.