Zonguldak, İstanbul Yenikapı Fuar Alanı'nda gerçekleşen "Zonguldak Tanıtım Günleri"ne katıldı.
Amaç; Zonguldak'ı tanıtmak, kenti daha bilinir kılmaktı. Ancak fuar alanında, İstanbul'da yaşayanlardan çok, Zonguldak'tan gidenler vardı.
İstanbul'a gidiş-geliş için yakılan yakıt, harcanan para ile Zonguldak'a temiz bir umumi tuvalet yaptırsaydık, daha iyi olurdu! "Reklam olsun" diye üzerine "ZONDEF WC" yazar, açılışında 20 kişiyi konuştururduk!
Kente gelenlerin gidebileceği bir tuvaletimiz olurdu! Kentin turizm potansiyelini geliştirmek isteyenler, bir tuvalet yapmayı beceremedi! Kente turist gelse, tuvalet ararken altına yapar!
Bizimkiler, vizyondan-misyondan bahsediyor!
Tuvaletin yok, eve misafir çağırıyorsun!
Ayranın yok içmeye, s...ya tahterevalli ile gidiyorsun!
Görmemişsin ama "çok ünlü kişi" (ÇÜK) olmuşsun, çekip kopartıyorsun!
Bilginle-görgünle değil, oturduğun koltuğun verdiği güçle hareket ediyorsun!
Kendine faydan yok, kenti yönetiyorsun!

Bakacakkadı kömür depoları...
"Zonguldak'a kükürt ve kül oranı yüksek Şırnak kömürü getiriliyor" diye yazdık!
Hiç üstüne vazife olmadığı halde bir emekliler derneği, bu iddiayı hayal ürünü olarak yorumladı!
Ben, o açıklamayı neden yaptığını biliyorum! Yemiş mi, Memiş mi, bakacağız.
Ama asıl mesele, bu kömürün çevreye ve insan sağlığına verdiği zarar...
Bürokrasi, bunun üzerini örtmeye çalışabilir. Buna izin vermeyeceğiz. Bakacakkadı bölgesindeki kömür depolarına Şırnak kömürü geliyor. Gökçebey dahil merkez ve köylere satılıyor.
İlçelerin havası değişti!
Bu işe bir son verin!
Bizi yalanlamak için uğraşacağınıza, Şırnak kömürünün Zonguldak'a girişini engelleyin!

Kıssadan Hisse: Kabağın sahibi!
Vaktiyle bir derviş, berbere gidip, "Vur usturayı berber efendi" der. Berber, dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak, "Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım" diye bağırır.
"Dövene elsiz, sövene dilsiz" olan, halktan gelen her şeyin Hak'tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder dervişle... Kabak aşağı, kabak yukarı...
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası, yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı, oracıkta feci şekilde can verir. Berber, dervişe bakar, sorar:
"Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?"
Derviş, düşünceli bir şekilde cevap verir:
"Vallahi gücenmedim ona... Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!"
Ne demiş Yunus Emre...
"Olsun be aldırma Yaradan yardır...
Sanma ki zalimin ettiği kardır...
Mazlumun ahı indirir şahı..."

Günün Fıkrası: Dursun'u tanıdılar!
Köpeğe, "Günde kaç taş yiyorsun?" diye sormuşlar!
"O...pu çocuğunun sayısına bağlı" demiş!
Bu yazıyı okuyup savcıya giderek, "Bana 'o...pu çocuğu' dedi" diye şikayetçi olanlar çıkabilir!
Çünkü bizim her yazdığımız yazıyı üstüne alınanlar var!
Yazıyı, Temel fıkrasıyla sonlandıralım!
Temel ile Dursun, hırsızlık yapmak için bir eve girmişler.
Ev sahibi, uyanıp ayağa kalkınca, bunların ikisi balkondan atlayıp kaçarlar.
Ev sahibi, arkalarından, "Durun lan, o....pu çocukları!" diye bağırır...
Dursun, "Temel sen kaç, beni tanıdı..." der.
Zonguldak'ın durumu da bundan ibaret!
Bazı insanların o...pu çocuğu olması için annelerinin o...pu olmasına gerek yok!

.