Bakmayın siz CHP Milletvekilleri Ünal Demirtaş ile Deniz Yavuzyılmaz'ın Ankara ve İstanbul'daki evlerinden doğru atıp tutmalarına.

Demirtaş Ankara'da. Yavuzyılmaz İstanbul'da.

Otur evde, yaz Facebook'a.

Oh ne güzel dünya.

Evet, Zonguldak'ta vaka sayısı fazla.

Evet, ölüm sayıları da fazla.

Ama bu durum yeni değil ki.

Zonguldak'ta madenler var.

Ve akciğer rahatsızlığı çok fazla.

Madencilerin ortak özelliği içki ve sigara.

Daha ne olsun?

Elbette son dönemde termik santral sayısının artması da cabası.

Yani durum böyle iken, Ege ve Akdeniz'deki bir sahil kasabasında yaşayan insanlar gibi olacak değildik ya!

Bu mücadelede sağlık çalışanları, canlarını ortaya koymuş savaşıyorlar.

Polis, jandarma ve kamunun çalışmak zorunda olan görevlileri mücadele ediyorlar.

Deniz Yavuzyılmaz, oturduğu yerden, yerel basını takip ediyor, Facebook'tan paylaşım yapıyor.

Ünal Demirtaş da ondan geri kalmamak için aynı yolu izliyor.

Gelsenize kardeşim Zonguldak'a.

Çıksana caddeye, sokağa.

İnsanlar ne yiyor, ne içiyor?

Bir ihtiyacı var mı sorsana?

Sonra çık basının karşısına "Bugün şöyle bir olayla karşılaştım" diye konuşsana.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 il ve Zonguldak'a giriş çıkışı yasaklıyor.

Deniz Yavuzyılmaz, "Nihayet! Israrlı çağrımız karşılık buldu" diyor. Ne alaka Deniz?

Bu açıklamalardan kısa bir süre Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a Zonguldak'ın özel durumunu anlattığı anların videosunu paylaştı.

Deniz'in mumu orada söndü. Yapma Deniz!

Böyle ucuz siyaset yapmayın.

Uzaktan siyaset yapmayın.

Zonguldak insanı, burada inanılmaz bir mücadele veriyor.

Zonguldak insanını bu mücadelede yalnız bırakmayın.

Gelin burada konuşun.

Valisi, Kaymakamları, Emniyet Müdürleri, Belediye Başkanları, Daire Müdürleri, Devlet Memurları hepsi sahada.

Bu mücadeleye moral bozucu sekteler vurmayın!

Senin yaptığın açıklamalarla değil, Bilim Kurulu'nun tavsiyeleriyle yürüyor işler.

Kendi kendinize şey yapmayın!

Günün Fıkrası: Benim beklentim var!

İki kardeş eşek yıllar sonra karşılaşırlar. Bir tanesi çok rahat hayat sürüyor, yorulmuyor, çalıştırılmıyor, yemeğin en güzelini yiyor, çok rahat bir hayat sürüyor.

Bu hayatı yaşayan eşek diğer kardeşinin hayatına çok üzülüyor.

Kardeşine derki; "Sahibimle konuşayım seni de bizim çiftliğe alalım çok rahat edersin."

Kardeş eşek, "Olmaz ben gelemem benim beklentim var..."

Diğer eşek sinirlenir, "Nasıl beklentin olur? Görmüyor musun halini bir deri bir kemik kalmışsın. Açlık, sefillik, yorgunluk hepsi sende. Gel işte rahat edersin" der kardeş eşek.

Diğeri, "Olmaz kardeşim benim beklentim var!"

Kardeş eşek merak eder, "Nedir bu senin beklentin hala bu kadar şeyden sonra?"

Kardeş eşek, "Olsun benim beklentim var. Benim sahibim karısıyla kavga ederken her seferinde, 'Bak hanım beni kızdırma avludaki eşeğe seni sevdiririm' diyor. Ben gelemem kardeşim, benim beklentim var."

Aradan on yıl geçer eşek kardeşine tekrar gelerek sorar:

"Teklifin hala geçerli mi?"

Diğeri "Hayrola ne oldu?" der.

"Ya bizim evin hanımı çok yaşlandı. Ayrıca da çok kilo aldı. Bizim patron da durumdan hiç hoşnut değil, iki de bir hanıma 'Seni seveceğime şu eşeği severim daha iyi' deyip duruyor...

(Kimse bu günkü durumuna güvenmesin.

Her şey zaman ve şartlara bağlıdır.)