Milletvekilleri…

İl Başkanları…

İlçe Başkanları…

Belediye Başkanları…

Aday olanlar…

Aday adayı olanlar…

Onlar ve onların yakınları…

Önceden görmeler…

Sonradan görmeler…

Siyasetçiler kelime oyunlarını sever.

Bu kelime oyunlarından beslenmeyi tercih edenlerin derecesi yükselir.

Ve dürüst siyasetçilerin toplumda kabulü pek mümkün değildir.

Ya kelime oyunları ile insan kandıracaksınız…

Ya kelime oyunlarıyla vakit kazanacaksınız…

Böyle gelmiş, böyle gidiyor.

[*] [*] [*] [*]

Tek bir veya birkaç konuya bakmayın.

Konulara bakın.

Olaylara bakın.

Zonguldak’ın kayıp yıllarına bakın.

Bu kentte yaşayanların yıllardır neden ve nasıl cezalandırıldığına bakın.

Bu kentin insanları böylesine cezalandırılırken, şu veya bu partili olmaksızın halk adına konuştuğunu söyleyenlerin yalanlarına, talanlarına bakın.

Biz neyi konuşuyoruz ki?

Biz neyin çabasını gösteriyoruz ki?

[*] [*] [*] [*]

Devam edelim;

Olay yaratanlara bakın.

Olay yaratan sözlere bakın.

Ortadan gidenlere bakın.

Yan yoldan sapanlara bakın.

Soldan çark edenlere bakın.

Sağdan çark edenlere bakın.

Duygu sömürüsü yaparak halkı, medyayı, camiasını kandıranlara bakın.

Babalarının arkasına sığınarak siyaset yapanlara bakın.

Bahanelerin arkasına sığınarak siyaset yapanlara bakın.

Partisine, kimliğine bakmaksızın halkı aldatan kaldıranlara bakın.

Kelime oyunlarına vakit kazananlara bakın.

İstediğiniz kadar bakın!

İstemediğiniz kadar bakın!

Görseniz de bir şey yapamayacaksınız.

Bir şey yapmak isteseniz de yetersiz kalacaksınız.

[*] [*] [*] [*]

Çalınan yıllar bir daha geri gelmiyor.

İktidar muhalefet fark etmiyor.

Birisi o taraftan çalıyor diğeri bu taraftan.

Sonra halka dürüstlük taslıyorlar.

[*] [*] [*] [*]

Ve bitmiyor.

Zonguldak’ın, Zonguldaklının yıllarını, umutlarını çalanlar nedense hiç bitmiyor.

Türkiye’nin siyasi geleneği böyle...

Ama galiba bizimkiler bunu bir adım ileri götürmüşler.

Siyasetin ayaklar altına alındığı, siyasetçilerin veya siyasete soyunanların böylesine çelişkili davrandığı, kelime oyunlarıyla böylesine halkını, partililerini kandırdığı bir kentte yaşamak zor.

Allah gerçekten Zonguldaklılara sabır versin!

Zonguldak çok fazla sabırlı bir kent…

Gereğinden fazla sabırlı hatta…

[*] [*] [*] [*]

İster iktidar olsun, ister muhalefet...

Bu siyasetçileri dinlerken, izlerken yeminle söylüyorum bazen bizim yüzümüz kızarıyor.

Kendi yalanlarına o kadar çok inanıyorlar ki, o yalanlara halkın ve medyanın da inanmasını bekliyorlar.

Baksanız hepsi haklı…

Kelime oyunlarıyla kazanılmış bu özgüven, bu cesaret, bu mazeretlerden dolayı samimiyetten yoksun tüm siyasetçilerimizi tebrik ediyoruz.

Kutluyoruz.

Başarı diliyoruz!

“Hayatlarınızın Kurtarıcıları Sizlersiniz”

“Arkadaşlar, size kısa ve net bir bilgi vereyim, ister misiniz?” diye soruyor Anette Inselberg…

Ve başlıyor başından geçenleri anlatmaya.

Yazı, “Hayatlarınızın Kurtarıcıları Sizlersiniz” sonucuna çıkıyor.

Size sizden başka kimse yardımcı olamaz.

İnsanlık hali belki çoğu zaman unuttuğumuz, bilmek istemediğimiz, kabullenmek istemediğimiz gerçekliğin çerçevesini genişletiyor.

“… Mutsuzluğunuzdan, yalnızlığınızdan, huzursuzluğunuzdan, işsizliğinizden, sağlığınız bozuk oluşundan sizi kurtaracak sizden başka kimse yok.

Hiç boşuna kurtarıcı falan beklemeyin.

Ve bu Kurtarıcı falan yok…” diye devam ediyor.
Bunları nereden bildiğini örnekleriyle anlatıyor.
Ve yazının son bölümü:
“Bunları abarttığımı falan düşünüyorsunuz değil mi, ama hepsi doğru.
Hatta inanın bir sürü şeyi atlayarak anlatıyorum…
O kadar uzun süre nehirde aktım ki anlatamam…
Sonra bir gün nasıl oldu bilmiyorum kurtarıcı beklemekten vazgeçtim.
Ve Allah’tan yardım istedim.
‘Bana kapılar açsın, kendi yolumu bulayım’ diye…
‘Hangi eğitim, hangi iş, hangi insanlar ne olur artık çıkar karşıma’ dedim.
‘Ben bu hayatı yönetemedim ne olur yönetmeme yardım et’ dedim.
Bu sefer söz dinleyeceğim.
İşaretleri takip edeceğim.
‘Başkası ne der?’ diye kendi yolumdan vazgeçmeyeceğim.
‘Ne olur bana güç ver, cesaret ver’ dedim.
‘Bana kendimi sevme, affetme, kendimi değerli görmem konusunda yardım et’ dedim.
konuşma ilahi düzene kendimi bırakmamın ilk günü oldu…

Ve arkasından yavaş yavaş bende kıpırtılar başladı.

Düşünce yapımı değiştirmeye başladım, çözüme odaklanmaya başladım, kurtarıcı değil destek olarak bakmaya başladım eğitimlere ve hayatıma soktuğum insanlara…

Yazdığım yazılardan, okuduklarımdan, öğrenme açlığımdan, değişme arzumdan yavaş yavaş bir blog doğdu.

O kadar eğitimin üstüne, bakış açımdaki değişikliğin üstüne seminer verme fikri kafamda belirmeye başladı.

Aslında eğitim ver fikrinin bana fısıldandığına bile yemin edebilirim…

Ve baktım ki evren beni destekliyor yola çıktım seminerler vermeye başladım ve şimdi mutluyum arkadaşlar.

Uzun sürdü, çok düştüm ama mutluyum.

Ne zaman ki, kendimi kurtarmaya karar verdim ve ilahi düzene kendimi teslim ettim yol açıldı…

O bizi bizim mutlu olacağımız yere götürmek için o kadar işaret yolluyor ki.

Çok kolay anlayabilirsiniz, yolunuzda sürekli engel varsa o sizin hayrınıza değil.

Bu Allah’ın sizinle konuşma yolu.

Ama bir şey rüzgar gibi oluyorsa her şey sizi destekliyorsa bilin ki o sizin için doğru yoldur.

Gözünüzü açın bunu anlayın ve potansiyelinizi o yöne kanalize edin…

Son söz: Kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı sizsiniz…”

Güzel bir mekan…

Zonguldak’ın köklü kuruluşlarından Coşkunoğlu Kasabı’nın Acılık Merkez Şubesi’nden bundan böyle sadece satış değil, aynı zamanda ürünleri tatmak da mümkün…

Mağaza konsepti baştan sona değişmiş durumda.

Coşkunoğlu, kendi markasıyla mekanı restorana dönüştürmüş.

Zonguldak’ın en büyük sorunlarından biridir, doğru dürüst bu tarz mekanların olmayışı veya işletilemeyişi…

Coşkunoğlu, bu anlamda hem konsepti, hem lezzeti ve hizmetiyle kalitesini ortaya koyuyor.

Hayırlı olsun.

Özellikle gıda sektöründe çalışan diğer firmalara da örnek olsun.