Zonguldak’ın önemli meseleleri var.

Bunları paylaşıyoruz.

Bunlar tartışılıyor.

Ama koca ülkede yaşanan onca badire varken, yereldeki tartışmalar keyif vermiyor.

Ülkede onca şey yaşanırken, Zonguldak’ı tek başına ele almak mümkün mü?

Değil…

Bu nedenle her bireyin biraz kafasını kaldırıp ülke meselelerine bakması, kafa yorması gerekiyor.

Acaba kaçımız bunu yapabiliyoruz?

Veya şöyle bir göz atmanın ötesinde neye gerek duyuyoruz?

[*] [*] [*] [*]

Geçtiğimiz günlerde bir vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Zonguldak eski Milletvekili İsmail Hakkı Cerrahoğlu ile sohbet etme imkanı bulduk.

Zonguldaklıların zaman zaman kulaklarını çınlattığı Cerrahoğlu, pek çok konuda Zonguldak için mücadele eden bir isimdi.

MHP Milletvekili olmasının ötesinde, siyasi kimliğinin ötesinde, kentin milletvekili, halkın milletvekili olmaya çaba gösteren isimlerden biriydi.

Bunu da en çok dillendiren isimlerden biri, dönemin CHP’li Kozlu Belediye Başkanı Ali Bektaş’tır.

O dönem yapılan bazı açıklamalarda Ali Bektaş’ın medya önünde bazı zorlukların aşılmasında gösterdiği çabadan dolayı Cerrahoğlu’na açık teşekkürünü görmek mümkün.

Dönemin pek çok belediye başkanı da, Cerrahoğlu’nun, MHP’nin bir milletvekili gibi değil, Zonguldak’ın, ülkenin bir milletvekili gibi yaklaştığını anlatır.

Kırsalda da, Cerrahoğlu, kulakları çınlatılan isimlerden biri…

Cerrahoğlu açısından da Zonguldak’ın ayrı bir yeri var kendisinde…

Türkiye’de olup-biteni izlediği gibi Zonguldak’ı da, olup-bitenleri de yakından izliyor.

[*] [*] [*] [*]

Cerrahoğlu ile sohbet edip de bir şeyler karalamamak mümkün mü?

Değil…

Hemen başta belirtelim.

Her böylesi yazının ardından farklı yorumlar yapılır.

Yani, “Cerrahoğlu, Zonguldak’ta siyaset mi yapmaya hazırlanıyor?” soruları akla gelebilir.

Cerrahoğlu’nun böyle bir niyeti, amacı yok.

Hakkında çıkan veya çıkacak haber ve yorumlardan, böyle yorumlanma ihtimalinden bile rahatsız.

Zaten siyasetin içinde…

Ama milletvekili olarak devam etme gibi bir niyetinin, hesabının olmadığını, olmayacağını özellikle vurguluyor.

[*] [*] [*] [*]

Cerrahoğlu’nun Türkiye siyasetine paylaştıkları aslında en önemlisi…

Olup-biteni Fransa’dan izleyen, sık sık Türkiye’ye gelip-giden Cerrahoğlu, taşeronlar eliyle Türkiye’de oynanan oyunları görmeyenlere sitemkar.

Bunun içinde; medya da var, STK’lar da var, halk da var.

İki-üç ay sonra Türkiye’ye kesin dönüş yapması beklenen Cerrahoğlu, gerek PKK ile mücadelede, gerekse cemaat tartışmaları ve diğer siyasi ilişkilerle tuzaklar kurulduğuna dikkat çekiyor.

Ve halkın, tüm siyasi dayatmaları bir yana bırakarak, “önce ülkem” mantığı içinde bakması gerektiğini ifade ediyor.

[*] [*] [*] [*]

Güneydoğu ve Doğu’da PKK’yı saf dışı bırakmak için başlatılan siyasi müzakereler sürecinde iyi başlangıçların olumsuz sonuçları üzerine söyleyebileceği çok şey var.

Ve müzakere sürecinde onca yığınak, onca barikat yapılırken, Türkiye’nin içine düşürüldüğü zafiyetin en önemli sorumlusunun hükümet olduğunu söylüyor.

O dönemlerde böylesi bir kaos planını örgütlemek için iş başında olan emekli Rus askerlerinin ve diğer ülke ajanlarının cirit attığı bir ortama ilgili tüm kurumların ve siyasilerin ne yaptığını soruyor.

Elbette pek çok yanıtı var, bu soruların…

[*] [*] [*] [*]

Cerrahoğlu; hem HDP’de, hem de MHP’de ciddi oyunlar oynandığına işaret ediyor.

Ülkenin farklı düşüncelerle sorunlarının olamayacağını belirterek, terör ile siyasi mücadelenin ayrılması gerektiğini hatırlatıyor.

Başkanlık sistemi ve yapılmak istenen diğer politikalarla ilgili olarak Türkiye’yi zor günler beklediğine dikkat çekiyor.

[*] [*] [*] [*]

HDP’nin barajın altında bırakılmak istendiğinden bahsediyor.

MHP’de yaşanan tartışmaların perde arkasındaki bazı aktörleri de hatırlatarak, MHP’nin de baraj altına çekilmek istendiğini ifade ediyor.

Diyor ki:

“Yakında erken seçim var… MHP’deki kurultay tartışmaları, bu tarih için belirleyici olabilir…”

Diyor ki:

“HDP ve MHP barajın altında kalınca, iktidar 400’ün üzerinde milletvekili çıkaracak…”

Diyor ki:

“İnsanların normal düşünmesine müsaade edilmeyen bir dönem içindeyiz…”

Diyor ki özetle:

“Böyle bir tablo ortaya çıktığında, toplumsal denge daha da bozulacak. Türkiye, bundan bir şey kazanamaz. Bu bir kazanım değil, kaybediş olur…”

[*] [*] [*] [*]

Cerrahoğlu, siyasi düşüncesi ne olursa olsun, ülkede yaşayan her bireye de bir anlamda çağrı yapıyor.

Diyor ki:

“Her şeyi Allah’a havale etmek kolaycılık olur…”

[*] [*] [*] [*]

Cerrahoğlu ile uzun telefon sohbetimizden çıkarılabilecek birkaç not böyle…

Diğerleri bize kalsın.

Ancak Cerrahoğlu ile bu sohbeti yaparken, aklımıza şu sorular geldi:

Zonguldak’ta yüzeysel söylemler ifade etmenin ötesinde strateji ve bilgilendirme, olayları objektif olarak sorgulama üzerine konuşan kaç siyasetçi var?

Kaç il başkanı var?

Toplumun olayları daha geniş şekilde sorgulayabilmesine imkan sağlayan, ciddi konferanslar veren, katılımı sağlayabilen, bireysel anlamda sorgulamaya yönelik kaç bilimsel kuruluş, kişi var?

Toplum vicdanına inecek kaç tane çaba var?

[*] [*] [*] [*]

Her konuda olduğu gibi sıkışınca Allah’a havale ediyoruz!

O zaman biz niye varız?

Kişilere değil, siyasi ihtiraslara değil, ülkeye sahip çıkma adına biz ne yapıyoruz?

Linç kültürü!

Öyle bir ülkedeyiz ki, bazen insan, insanlığından şüphe ediyor.

Dünün mazlumları, zalimleşiyor.

Zalimleri, mazlumlaşıyor.

Ve tüm bunlar, günü reel gerçeklerin yanında günü kurtarmak, politika yapmak adına yapılıyor.

Hem siyasiler, hem medya linç kültürünün içinde…

Hem siyasiler, hem medya linç kültüründen besleniyor.

Bunun geneli de böyle, yereli de böyle…

Eskiden biraz olsun utanılan-sıkınılan durumlar gitmiş, bu iktidarla ülkede her türlü yolsuzluk, baskı ve linç kültürü legalleştirilmiş.

Öyle bir anlayış yerleşiyor ki, sizde birey olarak o linç kültürünün bir parçası olmak zorundasınız.

Size öyle hissettiriliyor.

Öyle hissettirilmeye çalışılıyor.

Yaşamak için linç etmek zorundasınız.

O linçlerden birinin içinde olmak zorundasınız.

Olmazsa olmaz…

“Taraf olmazsanız, berteraf olursunuz” mantığı bile bu yaşadığımız günlerin özeti gibi.
Bu ülkede her şeyden bahseden siyasiler, sevgiden bahsetmeyi unuttular.

Saygıdan bahsetmeyi unuttular.

Sadece onları sevenleri, toz kondurmayanları sever duruma geldiler.

Sadece adaletin değil, vicdanın da terazisiyle oynadılar.

Olayları tek tek anlatmaya gerek yok.

Dış ülkelerin Türkiye üzerindeki oyunları zaten vardı.

Zaman Gazetesi’nin pastasını keserken, Fethullahçı yapıyı emniyet, yargı ve bürokraside egemen kılanlar, Gülen Cemaati’nin sinsi planlarını görmezden gelen, bu yönde eleştirilerde, uyarılarda bulunanları hedef haline getirenler, bugün tam tersini yapıyor.

Günah çıkarırcasına…

Aynı şekilde “açılım süreci” denilen süreçte atılan yanlış adımlar ve verilen tavizlere yönelik eleştiri getirenleri toplum önünde ve medyada linç etmeye kalkan anlayış, bugün tam tersini yapıyor.

Millet nasıl olsa yer!

Nasıl işime gelirse öyle!

Esas olan devlet!

Bir gün herkes ektiğini biçer!