Bizim seçim işlerimiz iyice sarpa sardı.

Eskiden okulun en kıdemli, en deneyimli öğretmenini müdür yaparlardı.

Şimdi sendikaya en yakın olanını müdür yapıyorlar.

Eskiden en vefakar, en cefakar hemşire, "yılın hemşiresi" seçilirdi.

Şimdi iktidar sendikasına üye olanı, hatta sendikada yönetici olanı ve hatta hiç nöbet tutmayanı seçiyorlar.

Adam 65'ine gelmiş, emekli olmuş.

Tapuya gitse, akıl sağlığının yerinde olup-olmadığıyla ilgili rapor istenecek.

Ama biz "ülkeyi yönetsin" diye milletvekili seçiyoruz.

Yahu kendi mirasını yönetemeyen adam, ülke mirasını nasıl yönetecek?

"Çalışsın" diye tembel adam seçilir mi?

Mesela, ülkeyi yönetecek adamı seçeceğiz.

Liderimiz dünyayla kavga ediyor.

Muhalefet liderlerinin biri, örgütleriyle kavga ediyor.

Diğeri, milletvekilleriyle kavga ediyor.

Bir diğeri, işbirlikçileriyle birlikte ülkemizle kavga ediyor.

Ama biz bunları seçiyoruz.

Sonra da huzur istiyoruz.

Zonguldak'ta da böyle...

Bakın seçtiğimiz adamlara, Allah aşkına!

Dünyanın hiçbir yerinde Muharrem Akdemir gibi biri belediye başkanı seçilebilir mi?

Dünyanın hiçbir yerinde Hüseyin Özbakır, Ünal Demirtaş gibi kişiler milletvekili seçilebilir mi?

Biz seçiyoruz işte!

Biz acayip inanıyoruz karşımızdakine...

Çok çabuk inanıyor, çok çabuk vazgeçemiyoruz.

Mesela, bizim ülkemizde başı secdeye gidenlere itimat edilirdi.

"Fetullah Gülen Cemaati", ülkede darbe yapıncaya ve "Fetullahçı Terör Örgütü"ne dönüşünceye kadar herkes inandı.

Adamlar, devletin tüm kritik noktalarına ulaşıncaya kadar onların dindar olduğuna inandık.

Ve içimizde hala onlara inanan insanlar var.

Dediğim gibi... Biz çabuk inanıyoruz, çabuk vazgeçemiyoruz.

Sadece ülke meselelerinde değil ki...

Ben öyle kişiler tanıyorum ki...

Aslında hiç evlenmemesi gereken kişiyle evlenip, sonra ona inanıp, boşanması gerektiği halde uzun yıllar o evliliğe katlanan insanlar biliyorum.

Evlenmek için evlenen, "ayıp olur" diye evliliğini bitiremeyen...

Mesela, eskidiği halde, kıyıp o arabayı satamaz.

Araba eskir, çürür, astarı yüzünü geçer.

Biz değişik bir milletiz.

Yıllarca "Avrupa Birliği" diye direttik.

Bugünlerde, "Olmasa da olur" diyoruz.

Türkiye çok renkli bir ülke...

İnsanımız da çok renkli!

Keşke yöneticilerimiz de o kadar renkli olsa!

Bir değiştirebilsek!

Günün Fıkrası: Üst düzey yönetici!

Adamın biri, sabah saat 10.00'a doğru bir elinde, içinde inek pisliği olan bir tenekeyle kafeye gelmiş, "Bana bir çay..." diye seslenmiş.

"Şimdi geliyor efendim" demiş garson ve çayı getirmiş. Çayı bir yudumda içmiş adam, almış eline pislik dolu tenekeyi, başlamış kafenin her tarafına serpmeye ve çekmiş gitmiş. Ertesi sabah yaklaşık yine aynı saatlerde tekrar elinde pislik dolu tenekeyle gelip yine, "Bana bir çay..!" demesiyle, "Hop..! Bir dakika bakalım" demiş onu görür görmez tanıyan garson: "Dünden beri senin pisliğini temizlemeye çalışıyoruz. Neden öyle yaptın ki?.."

"Merak edilecek bir şey yok. Üst düzey yöneticilik için hazırlanıyorum. Sistem aynı. Gel, çayını iç, etrafa pislik at, millet senin yaptığını temizlemeye çalışırken, tüm gün ortadan kaybol..!" demiş adam.

(Bana bu fıkra, geçtiğimiz günlerde yaşanan ve hala süren bir olayı hatırlattı, o yüzden sizinle paylaştım!)

Günün Sözü:

"Günümüzde insanlar, yalnızca fiyatı biliyorlar, değeri değil."

Oscar Wilde