Zonguldak'a damga vuran iki gazeteci oldu.
Kemal Sönmez ve Ali Bahadır...
İkisine de Allah'tan rahmet diliyorum.
Dile kolay, 25 yıl karşılıklı yazıştılar, çatıştılar, barıştılar...
Zonguldak, hep onların arasındaki kavgayı, çekişmeyi konuştu.
Önce Kemal Sönmez hayatını kaybetti... Sonra Ali Bahadır, sektörden çekildi ve aramızdan ayrıldı.
Kemal Sönmez ile Ali Bahadır mücadele ederken, bu kentte başka gazeteler ve gazeteciler vardı.
Herkesin bir vizyonu, misyonu var.
Bu vizyon ve misyon, sizi bir yere taşır.
Bizi bu noktaya taşıdı.
O çatışmayı hem Kemal Sönmez'in hem de Ali Bahadır'ın yanında çalışan biri olarak bizzat yaşadım.
O günleri unutanlar var.
O yazılanları unutanlar var.
O zaman da devlet vardı.
O zaman da valiler vardı.
Yalnız bu kadar "çapsız gazeteci" yoktu.
Ben o kavgalardan, fırtınalardan geçip geldim.
Son 25 yıldır Zonguldak'ın en etkin yayıncılığını yapıyoruz.
Bizim, Ali Bahadır'dan sonra etkili bir rakibimiz kalmadı.
Her dönem farklı bir rakiple çatıştık!
Şunun şurasında ne kadar ömrümüz kaldı ki?
31 yıldır bu mesleği yapan biri olarak, bizi çekemeyenlere 31 yıl daha çektirmeyiz!
Allah ömür verirse, temiz bir 10 yılımız daha var!
Sonra kim geçer dümene, onu bilemem.
Ama bu kişinin, şu anda bize saldıranlardan biri olmayacağından eminim.
Çünkü bir süre sonra onlar olmayacak.
Öncekiler gibi kaybolup gidecekler.
Biz ise, nehrin kenarında onların önümüzden geçişini izleyeceğiz!
"Yuva yıkanın yuvası olmaz" başlıklı bir yazı daha kaleme aldık.
Ama bugünlük bu kadar yeter!
Onu da sonra anlatırız!

Bizi, yapmadığınız işlerle yargılayın!
Zonguldak'ta "Pusula ve Ali Rıza Tığ" kıskançlığının zirve yaptığı bir dönemdeyiz.
Kambersiz düğün olur mu?
Bu kervana Osman Sav da katılmış!
Her fırsatta bize bir şeyler yapıştırmaya çalışıyor.
Her dönem valilere çağrı yapıyor.
Osman Sav'a bir çağrım var!
Geçenlerde kaybettiğin davanın dosyasını al, Zonguldak Valisi Mustafa Tutulmaz'a git!
Önce yazdığın yazıyı göster... Vali Bey, yazıyı okusun.
Sen hiç konuşma... Çünkü anlatman uzun sürer. Vali Bey, okuyunca anlar!
Senin, kişisel işin için bir kamu görevlisine nasıl belden aşağıya vurduğunu görsün.
Nasıl ahlaksız bir yazı yazdığını ve mahkemenin seni bu nedenle nasıl cezalandırdığını görsün.
"Kabesi, kıblesi, namazı, niyazı" olan birinin nasıl bir iftira attığını Vali Bey de görsün!
Bir de övündüğün Tempo'da çıkan son köşe yazısını oku bakalım.
Kadınların nasıl "cinsel obje" olarak kullanıldığını gözlerinle gör.
Anlayamazsan ara, biz sana anlatırız.
Bir de, Zonguldak'ın en önemli işadamlarından birine, "reklam vermedi" diye aylarca imalı yazılar yazmıştın!
Unuttun değil mi?
Ah Osman ah!
Sen de az şey değilsin!
Kozlu'da seçimden önce "Kerim Yılmaz aday olsun" diye Ali Bektaş'a "FETÖ'cü" filan yazıyordun!
Ali Bektaş aday olup, seçim kazanınca sustun!
Siz, yaptıklarınızı unutup, yapmamış gibi davranabiliyorsunuz!
Biz öyle yapmıyoruz!
Şu ara bize saldıran tayfanın hepsinin Trabzonlu olması ilginç, değil mi?
Araya bir Rizeli sıkışıyor ama olsun!
Lütfen, bizi "yapmadığınız işlerle" yargılayın!
"Yaptığınız işlerle" değil!

Fıkra: Sarışın!
Sarışın, yanmış iki kulağıyla doktora gider.
Doktor:
"Kulaklarına ne oldu?"
Sarışın:
"Ütü yapıyordum ve telefon çaldı. Ben de 'telefon' diye ütüyü koydum kulağıma..."
Doktor:
"Peki, öteki kulağına ne oldu?"
Sarışın:
"Lanet olası tekrar aradı..."