Kentler de aynen canlılar gibi doğar, büyür, gelişirler...

Doğal olarak da bu süreçte değişirler.

Zaman içerisindeki bu değişime direnmek mümkün değil, ama bu değişimin tanıklığını yapmak mümkün.

[*] [*] [*] [*]

Bu yazımda Zonguldak'ta kitapevleri, gazete satışları, plak satışları, konser ve tiyatro organizasyonları konularında hizmetleri olan Mehmet Ali Ateş ve Ertan Şehri ile yaptığım söyleşiden bazı bölümleri aktaracağım.

Söyleşi çok uzun ve kapsamlı.

Ve de oldukça ilginç...

Bu nedenle, tamamını YouTube sitesinden iki bölüm olarak; https://youtu.be/u8upZJ9SKFw ve https://youtu.be/jfjKdUggWVY adreslerinden izleyebilirsiniz.

  • [*] [*] [*]
  • Mehmet Ali Ateş, elli yılı aşkın bir süre Yılmaz Aytan ile birlikte, Aytan Kırtasiye'de, Ertan Şehri de Soğuksu'da taksi durağı köşesindeki dükkanında kitapçı/kırtasiyeci olarak hizmet ettiler.

    Uzun yıllar süren ve halen devam eden güzel bir dostlukları var...

    Meslektaş olmalarının dışında onları biraya getiren şey, 'organizatörlük' işidir.

    Yani tiyatro ve müzik alanındaki birçok sanatçıyı Zonguldaklılarla buluşturdular.

    Onlarla bu konuyu görüşmeden önce, kentin kültürel yapılanmasındaki bazı figürleri ve değişimleri konuştum:

    [*] [*] [*] [*]

    Ali Kaya: Mehmet Ali; bildiğim kadarıyla eskiden 'kırtasiyeci' dükkanları yoktu. 'Kitabevi' vardı. Kitabevi gibi, ağırlıklı olarak kitap satışı vardı. Gazeteler şimdiki gibi her yerde değil, bu kitabevlerinde satılırdı. Ama önce şu eski kitabevlerini bir sayalım mı?

    Mehmet Ali Ateş: Soğuksu'dan başlarsak; eski karakolun karşı köşesinde Ertan abinin 'Ertan Kitabevi', şimdiki Pamuk Eczanesi'nin yerinde 'Güneş Kitabevi', Fikret Cankuş'un köprü ayağına yakın 'Cankuş Kitabevi', çarşıda, Yeni Cami altında 'Yetman Kitabevi', Atatürk Kültür Merkezi'ne çıkarken, sağ köşede 'Çeşit Yuvası', Vergi Dairesi karşısında 'Tahsin Kitabevi', az ilerde bizim 'Aytan Kitabevi', Ticaret İşhanı'nın altında 'Tansel Kitabevi', onun karşısında 'Şansel Kitabevi' ve Emral Çarşısı'na yakın, şimdiki Abalı Döviz Bürosu'nun olduğu yerde 'Mektepler Pazarı' vardı...

    Ali Kaya: Bize geçmişi anlatır mısınız? O zamanlar kitap daha mı çok okunurdu?

    Mehmet Ali Ateş: Evet. O zamanlar televizyon yoktu. Olduğu zaman da bu kadar kanal, dizi ve benzeri programlar yoktu. Herkes kitap okurdu. Dolayısıyla kitap satışı da fazlaydı.

    Ali Kaya: Kitapları nasıl temin ediyordunuz?

    Ertan Şehri: Genelde her hafta İstanbul'a gidip kitapları seçerek alırdık. Kemal Karatekin'in Altın Kitap, Remzi Yayınevi, Doğan Kitap gibi yayın evlerine giderdik. Bir de onlarla anlaşma yapardık. Yeni çıkan kitaplardan beşer onar tane posta ile gönderirlerdi. Televizyon yaygınlaştıkça, diziler arttıkça; eskisi kadar kitap okunmaz oldu. Baktık ki kitap satışları düştü, 'Ne yapabiliriz' diye düşündük. Ek olarak
  • plakçılık işine başladık. Sirkeci'deki Doğu İşhanı'ndan, sonra İstanbul Manifaturacılar Çarşısı'ndan plak alıp satmaya başladık. Son çıkan plakların dış kabını camlarımıza asar, reklamını yapardık. Sonra Almanyalılar giderken kaset yaptırırlardı. Çok iyi iş yapardık...

    Ali Kaya: Gazete işine gelelim mi?

    Mehmet Ali Ateş: O zamanlar gazeteler her yerde değil, bu kitabevlerinde satılırdı. Ana dağıtıcılığı Aytan Kitapevi olarak 25 sene boyuncu biz yaptık.

    Ali Kaya: Seyfi Uygun?

    Mehmet Ali Ateş: O da bizden alır; müvezzilere, başka bayilere dağıtırdı...

    Ali Kaya: Bizi dinleyenlerin çoğu müvezzi nedir bilmez, anlatır mısın?

    Mehmet Ali Ateş: Müvezzi, boynuna astığı pantolon kemeri, ya da ipe koyduğu gazeteleri; dolaşarak, bağırarak satan kişiydi. Bir müvezzi, bugünün beş-altı gazete satış noktasından daha fazla gazete satardı. Yüzden fazla müvezzi vardı.

    Ali Kaya: Toplamda kaç gazete satılırdı?

    Mehmet Ali Ateş: İki kamyon gazete gelirdi. 110 bayimiz vardı. En az 15 binle 17 bin arası gazete satılırdı.

    Ali Kaya: O dönemin popüler gazeteleri neydi?

    Mehmet Ali Ateş: Son Havadis, Tercüman 7 bin satılırdı, Günaydın 7 bin satılırdı. Akşam, Hürriyet ve başka gazeteler vardı.

    Ertan Şehri: Günde en az 600 gazete ben satardım. Sadece 100 kadar Hürriyet satılırdı. Soğuksu'da Lavuar vardı. İşçi çoktu. Bu da Soğuksu'ya canlılık ve iş getirirdi. O zamanlar Zonguldak'ta mutlaka her eve bir gazete girerdi. Sonra gazeteler, kupon verirdi. Bu da gazetelerin satışını arttırırdı.

    Ali Kaya: Dönemin dergileri nelerdi?

    Ertan Şehri: Hayat, Ses, Hey, Cep Fotoroman, Pazar, Killing, Teksas, Tommiks, Teks, Zagor. Ayrıca siyasi dergiler de vardı. Polis gelir toplardı... Hey, müzik dergisiydi. İstanbul'a gidip, dergiyi ziyaret ettik. Bizimle röportaj yaptılar, dergide yayımlandı.

    Ali Kaya: Teksas, Tommiks gibi çizgi romanların ikinci el satışı da yapılırdı. Köprüaltında büyük sinemanın önünde olurdu...

    Ertan Şehri: Doğru. Soğuksu'da da meydandaki havuzun yanında satılırdı.

    Ali Kaya: Bir de çay partileri düzenlemeniz vardı değil mi?

    Ertan Şehri: Evet. 70'li yıllarda modaydı. Gençlerin katıldığı bir eğlence partisi idi. Genelde eski Emirgan'da düzenlerdik. Haftada bir düzenlediğimiz partilerde 'dans yarışmaları' yapılırdı. Dans ederken alınlarına sıkıştırılan elmayı düşüren çiftler yanardı. 'Orkestra Güven' canlı müzik yapardı. Esnaftan, derece alanlara vermek için hediyeler toplardık...

    Ali Kaya: Ders kitapları satışını da kitapçılar yapardı değil mi?

    Mehmet Ali Ateş, Ertan Şehri: Evet, biz satardık, İstanbul Cağaloğlu'nda Milli Eğitim Bakanlığı'nın satış yeri vardı. Sabah erkenden sıraya girer, kitapları alır, toparlar, Karaelmas Ambarı'na verirdik. Kendimiz de Çağkoç ya da Güven Seyahat ile geri dönerdik. O dönemin namlı otobüs şoförleri 'Boncuk' ve 'Japon' ile çok zevkli yolculuklar yaptık. İşimiz bitmez, ertesi güne sarkarsa; hemşehrimiz Ağartanlar'ın Sirkeci'deki 'Ağartan Oteli'nde kalırdık. Gece de eğlence mekanlarına takılırdık. Sonra kitaplar devlet tarafından ücretsiz verilmeye başlandı. Kırtasiyeyi de Çin malı satan 'bir milyoncular' satınca, işler düştü. Bunun üzerine sayısal loto, Milli Piyango bayiliği, fotokopi gibi işler yaptık. Buna rağmen çok sayıda kırtasiyeci kapandı.

    Ali Kaya: Gelelim asıl konuya. Organizatörlük işine nasıl başladınız?

    Mehmet Ali Ateş, Ertan Şehri: Bizden önce bu işleri TÖB-DER (Öğretmenler Derneği) yapardı. Konser ve tiyatro getirirlerdi. Bir gün gazetede bir ilan gördük: 'Cem Karaca ve Levent Kırca turneye çıkacak'... 'Bu işi neden yapmayalım' dedik. TÖB-DER'de Savaş hoca diye bir arkadaşımızdan, bu işlerin nasıl yapıldığı konusunda bilgi aldık. Karar verdik; kalktık, İstanbul'a gidip, ilandaki adresi bulduk. Cem Karaca ve Levent Kırca için kaparo verip, anlaşmayı yaptık. Afişleri bile kendimiz yapıştırdık. Geldiler. Sümer Otel'de zar zor yer bulduk. Yemek istediler; vakit geç olduğundan, sucuk-yumurta-ekmek alıp, otelde pişirip, beraber yedik. Bu ilk konseri Gürol Sineması'nda yaptık. Bu işte çok başarılı olunca, İstanbul'daki organizatörler bize güvendiler. Bundan sonrakileri de Gürol Sineması, Zevk Sineması, belediye sinemaları, sendika salonu, kapalı spor salonu ve stadyumda gerçekleştirip, sayısız organizasyon yaptık. Zonguldak'a getirmediğimiz sanatçı kalmadı.

    Bu konuda ilginç anılarımız var. Mesela Barış Manço gelmişti. Bize; "Benim burada çok samimi bir arkadaşım var, bulabilir misiniz?" dedi. Kim olduğunu sorduk. "Bilgin Hasdemir" dedi. Bilgin hoca, o zaman kolejdeydi. Haber verdik. Gerçekten samimi arkadaş imişler. Güzel bir karşılaşma ve sohbet oldu. Yine olaylı bir Cem Karaca konserinde, polis seyircileri coplarken, Vali Nevzat Ayaz'ın kızına da vurdu. Ertesi gün Vali bizi çağırıp, olayın nasıl olduğunu sordu...

    [*] [*] [*] [*]

    Başta da dediğim gibi, söyleşi çok uzun.

    Videoları izlemenizi isterim...

    Çok seveceksiniz.