Zonguldak Valisi Osman Hacıbektaşoğlu’nu göreve başladığında ziyaret etmiştim.

Ataması duyulduğunda, “Zonguldak’a 'Trabzonlu Vali' mi olur?” denmişti!

“Erdoğan Bektaş vakasından sonra bir de Osman Hacıbektaşoğlu ile mi uğraşacağız?” diye düşünmüştüm!

Makama girdim, Vali Osman Hacıbektaşoğlu ile göz göze geldim...

Vali Bey, gözlerimin içine öyle sıcak ve dikkatli bir baktı ki...

“Sayın Valim, röntgenimi çektiniz!” dedim.

“Estağfirullah Ali Rıza Bey... Öyle enteresan kelimeler size mahsus” dedi.

Sohbete geçtik...

“Ben, kimin ne söylediğine değil, ne gördüğüme bakarım” dedi.

Yani, kendi değerlendirmesini kendisinin yapacağını söyledi.

Bu, çok hoşuma gitti.

Gelip-gidenden, bizimle ilgili söylenenlerden etkilenmedi.

Biz de bu nedenle kendisine daha fazla saygı duyduk, kıymet verdik.

Haberlerimizi-yorumlarımızı ciddiye aldı.

Gereğini yaptı.

Bir kere, kente ve olaylara çok kısa sürede hakim oldu.

Önyargısız bir şekilde çalışması, başarıyı getirdi.

Hep böyle devam eder inşallah...

"Karadenizli damarı" tutunca, ne olduğunu da örnekleriyle biliyoruz!

Başarılarının devamını diliyoruz.

Her şey, daha huzurlu, daha yaşanılabilir Zonguldak için...

7 kort ile hedef T 500 turnuva...

Çaycuma Kaymakamı Adem Kaya, aynı zamanda Türkiye Tenis Federasyonu’nda yönetici...

Kafaya takmış, Çaycuma’daki kort sayısını 7’ye çıkartıp "T 500" adı verilen turnuvayı yapacak.

İki kort yapımını, Çaycuma Belediyesi üstlenmiş bile!

Sponsorlar aracılığıyla tenis malzemeleri alıp, ilçede çocukları ve gençleri tenise yöneltecek.

İnşallah hayallerini gerçekleştirip, Çaycuma’ya iz bırakır.

Şanslı...

Çünkü Çaycuma’da sponsor bulmak kolay!

Allah, yolunu açık etsin.

Rakı mesaisi...

Zonguldak’ın "Erdemli Belediye Başkanı" Tahsin Erdem, çok tasarruflu!

Belediyenin makam araçlarını bile kullanmıyor!

Kendi özel aracıyla işe geliyor!

Sonra belediyenin mütevazi bir aracına biniyor!

Buraya kadar her şey güzel!

Bundan sonrasına bakalım...

Özellikle hafta sonu Başkan, rakı keyfi yapıyor!

Mesela, sahile iniyor!

Kafayı çekiyor!

Belediye görevlisi şoför ve koruma bekliyor!

Kafa güzel olunca, Başkan eve gidiyor!

Ne var bunda?

Hafta içi işe kendi özel aracın ile gel, akşam rakı içmeye belediye aracıyla git!

Hafta sonu mesai öde!

Rakı mesaisi!

Sorsan, Erdemli Başkan!

Bülent Kantarcı ne yapıyor?

Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı, yazın Bodrum’a çok sık gidiyor!

Geçtiğimiz yıllarda ne yapıyordu, hatırlamıyoruz ama!

Bu yıl, Bodrum’a giderken, yerine vekalet bırakmadığını duyduk!

Acaba, Çaycuma’da Bülent Kantarcı’nın koltuğuna oturabilecek kalitede biri mi yok?

Var da Bülent Kantarcı mı oturtmuyor?

Her yere Sezai Bilici gidiyor!

Vekaleten mi, temsilen mi?

Onu da bilmiyoruz!

Kıssadan Hisse: Taş...

Genç bir yönetici, yeni Jaguar'ı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu. "Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir" düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. Bir şeyin yola fırladığını görünce, hemen fren yaptı ama aracı durana kadar geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı. Adam, hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti. 

Sinirlenmiş olan genç adam, arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı. Bunu yaparken de bağırıyordu:

"Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o taşın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek zorunda kalacağım. Neden yaptın bunu?"

Küçük çocuk, üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi. "Lütfen amca, lütfen kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı" dedi ağlayarak...

Çocuk, gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasını işaret etti. "Abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum" dedi.

Çocuğun şimdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu:

"Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir misiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır."

Ne diyeceğini bilemez haldeki genç yönetici, boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı. Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı. Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi.

Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz, çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi. Oradaki izi, şu mesajı hiç unutmamak için sakladı: 

"Hiçbir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme. Yaratıcımız, ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır. Fısıltıyı dinle veya taşı bekle..."

Günün Fıkrası: Canlı balık...

Kumkapı balıkçılarından biri bağırıyor:

"Canlı balık, canlı balıııııııık..."

Yaşlı bir teyze yaklaşıp soruyor:

"Evladım, balıklar taze mi?"

Balıkçı:

"Canlı balık, canlı balık..."

Yaşlı teyze tekrar soruyor:

"Evladım, balıklar taze mi?"

Balıkçı, "Teyze, 'canlı' diyoruz ya işte!" deyince, teyze şöyle diyor:

"A evladım, ben de canlıyım ama taze miyim?"