Açıklama şöyle: "5 Haziran "Dünya Çevre Günü" olarak kabul ediliyor. Doğanın talanı ve yıkımında inkar edilemez ve geri dönülmez zararlarının ortaya çıkmış olması 50 yıl önce BM'yi böyle bir karar almak zorunda bıraktı. Ne yazık ki dünya, bu kararı alan ülkelerdeki sermaye iktidarları tarafından daha büyük bir ekolojik yıkıma sürüklenmeye devam ediyor. "Hava kirliliği ile mücadele" ya da "biyoçeşitlilik" gibi her yıl bir temanın belirlendiği Dünya Çevre Günü için bu yılın teması olarak "sıfır atık" konusu belirlenmiş. Kapitalist dünyanın bütün burjuva hükümetleri doğayı, tarım ve yaşam alanlarını sermayeye birikim sağlayacak bir metaya dönüştürmektedir. Bir yandan enerji, sanayi, maden ve turizm alanında uyguladıkları politikalarla talan ve tahribatı artırırken diğer yandan da sebep oldukları ekolojik yıkımı perdelemek üzere de kimi zaman "hava kirliliği ile mücadele, biyoçeşitliliğin korunması" yada bu yılki gibi "sıfır atık" gibi başlıklar belirlemektedirler. Sıfır atık diyerek, atık ve çöle mücadele ediyormuş görünen AKP iktidarı çöp ithalatıyla ülkeyi Avrupa'nın çöplüğü haline getirmiştir. Enerji ve maden şirketlerinin lehine çıkarılan yasalar, yönetmelikler sürekli güncellenerek şirketlerin önündeki engeller kaldırılarak ülkenin her yerinde yaratılan ekolojik yıkım başta tarım ve ormanlık alanlar olmak üzere her yanımızı enkaza dönüştürmektedir. Nükleer santrallerden termik santrallere, HES'lerden RES ve GES'lere, deniz dolgularından dere yataklarının daraltılmasına tüm maden ve enerji projeleri tarım ve orman arazilerini yok ederken, üretimin daha çok kar hırsıyla yapılması iklim değişikliğini de büyütmektedir. Kapitalist üretim ve talan devam ettiği sürece, iklim değişikliği krizinin ağır sonuçları da artarak devam edecektir. Zonguldak ve ilçelerinde de sağlığa ve doğaya zararlı tesisler kurulmak istenmektedir. Zonguldak ve ilçeleri sağlığa ve doğaya zararlı tesislerle adeta kuşatma altındadır. Bu kuşatma işsizlere 'iş vaadi' ve 'kalkınma' lafları ile yapılmaktadır. Faaliyette olan Çatalağzı ve Muslu beldelerindeki termik santrallerin sağlığa ve doğaya verdiği zararlar yetmiyormuş gibi 2019 yılında Kilimli'de gemi söküm tesisi ve Gökçebey Bodaç köyü mevkiinde 'Baz Biyokütle Enerji Santrali ve Atık Yakma Tesisi'nin kurulması gündeme gelmiş ancak halkın tepkisi sonucu bu tesisler yapılamamıştı. Yine geçtiğimiz yıllarda Çaycuma Saz Köy ve Hacılar köyü ile Ereğli Kireçlik mevkiine yapılmak istenen termik santraller de tepkiler sonucu yapılamamıştı. Alaplı Kavak Deresi mevkiinde kurulmak istenilen cüruf tesisine karşı bölge halkının tepkisi devam ederken şimdi de Çaycuma Perşembe beldesi Keçecioğlu Mahallesi'nde başka bir zararlı tesis olan hurda eritme tesisi bölge halkının tepkisine rağmen kurulmak istenmektedir. Yine Filyos Endüstri Bölgesi'nde yapılması düşünülen kimyevi gübre fabrikası ile demir çelik üretim tesisi de Filyos Vadisi ve çevresinin havasını, suyunu ve toprağını olumsuz etkileyecektir. Kuşların göç yolu üzerinde önemli bir kuş cenneti olan Filyos, aynı zamanda Tios antik kenti ve deniziyle önemli bir turizm bölgesidir. Çaycuma'nın havasını, suyunu, toprağını, ormanlarını ve Çaycuma'nın verimli tarım arazilerini zehirleyecek, çevreye, ekosisteme, canlılara zarar verecek, bölgeyi yaşanmaz hale getirecek tesislerin kurulması kabul edilemez. Sağlığa ve doğaya zararlı tesislerin yapımı derhal durdurulmalıdır. Türkiye, "çevre performans indeksinde (EPI)" 180 ülke arasında 108. sırada yer alarak gerçek durumunu ortaya koymaktadır. Hal böyleyken, Gezi eylemlerine katılanlar başta olmak üzere toprağına, suyuna, ormanına ve geleceğine sahip çıkan halk kesimlerine "sürtük" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidarının, kimlerin iktidarı olduğu da gün gibi açıktır. Erdoğan iktidarı çılgın projeler adı altında, ülke yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yağmalama pahasına ekolojik yıkımı katbekat artıran enerji, sanayi ve maden şirketleri için "gölgesini satamadığı ağacı kesen" iktidardır. Dünya, kapitalistler eliyle bir ekolojik yıkım yaşıyor. Bir yandan kapitalist talan ve tahribat diğer yanda savaşlar bu yıkımı her gün daha da büyütmektedir. Kapitalist emperyalizm, başta Suriye olmak üzere Rusya-Ukrayna ve pek çok yerde sebep olduğu çatışma ve savaşlarla sadece insani değil aynı zamanda ekolojik bir yıkımı da beraberinde getirmektedir. Devam eden savaşlarda uçan her savaş uçağı, yürüyen her zırhlı araç, attıkları her bomba ve roketle yaratılan yıkımın sonucu daha çok petrol, daha çok enerji, daha çok maden, daha çok beton demektir. Yıkılan yerleşim alanları, kirletilen su ve hava, tahrip edilen tarım alanlarını beraberinde getiren bu yıkımın sonuçlarını da en ağır şekilde işçiler, emekçiler ve yoksul halk kitleleri yaşamaktadır. O nedenle; kapitalizmden ve onu yaşatmak için her şeyi yapan burjuva devlet ve hükümetlerden kurtulmadan talanın, sebep olduğu ekolojik yıkım durdurulamaz. Varlığını doğanın yağmalanması ve insanın sömürülmesi üzerine kuran bu sistemin ve savunucularının izlediği politikaların değişmesi için mücadele acil ve ertelenemez bir görevdir. Yaşanılabilir bir dünya özlemini duyan gençler başta olmak üzere işçileri, emekçileri ve üretici köylüleri 5 Haziran Dünya Çevre Gününde, yaratılan ekolojik yıkıma karşı yaşamı savunmaya ve bu yıkımın sorumlularından kurtulmak için sadece bir gün değil, her gün mücadeleye çağırıyoruz."