Zonguldak Belediyesi,

Kentin muhtelif yerlerinde,

Asfalt dökümüne başladı.

Haliyle bizim aklımıza,

Para yok diye ağlayan Tahsin Erdem geldi.

Biliyorsunuz,

Başkanlık makamı,

Adeta Yahudilerin kutsal duvarı olan,

Ağlama duvarına dönmüştü.

Para yok ama bu asfalt nereden geldi?

Meslek icabı aklımıza gelen soruydu.

Önce aklımıza,

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş geldi.

Öyle ya!

Seçim döneminde,

İki büyükşehir başkanının Zonguldak’a yardım edeceği söylenmişti.

Sonra baktık ki,

İşin içinden,

Adil Bahadır ve Mustafa Çağlayan çıktı.

Adil Bahadır bana Mustafa Çağlayan’a minnettar olduğunu söylemişti.

Olayın detayı ise şöyle!

Adil Bahadır Zonguldak için,

Kibir yapmayıp,

Devrek ve Çaydeğirmeni Belediyesi’nden asfalt istiyor.

Ama oralarda da asfalt sıkıntısı var.

Devreye AK Parti İl Başkanı Mustafa Çağlayan giriyor.

Zonguldak Valisi Osman Hacıbektaşoğlu giriyor.

Mesele memlekete hizmet değil mi?

Bunun,

AK Parti’si,

CHP’si mi olur?

İş bir şekilde çözülüyor.

Zonguldak Belediyesi’nin şuan döktüğü asfalt,

İl Özel İdare’nin temin ettiği asfalt.

Adil Başkan buna ön ayak oldu.

Ancak bunu Tahsin Erdem yapmazdı.

Çünkü kendi hırsı ve kibiri,

Zonguldak çıkarlarının önünde.

Asla böyle bir şey yapmaz!

Peki o halde gerçek ‘Şehrü-l Emin’ kimdir?

Kent hizmet alsın diye,

Ego ve kibir yapmadan,

Her kapıyı çalan,

Adil Bahadır’dır.

Öte yandan,

‘Ömer Selim Alan değil devlet hizmet yapıyor’ diyen CHP’lilere soruyorum.

Şuan dökülen asfalt kimden alındı?

Mansur Yavaş’tan mı?

Ekrem İmamoğlu’ndan mı?

Valilik uhdesinde hizmet veren,

İl Özel İdaresi’nden alındı.

Devrek Köprüsü de böyle yapılmıştı.

Tahsin Erdem’den bu memlekete bir gram fayda gelmez.

Ailecek ego tatmini için oradalar.

Turizme katkı için,

Hülya Koçyiğit gelecekti.

Ses sistemini belediye sağlayacaktı.

Sözü varmış başkanın!

Neymiş efendim Zonguldak Belediyesi’nin adı geçmedi diye,

Ses sistemi vermekten vazgeçmiş!

Hem de son dakika!

Tahsin Erdem böyle biri!

Tahsin Erdem’in ego dağlarının rakımı,

Zonguldak dağlarının rakımından büyük.

Kendi içtiği rakısından küçük.

İşte işler böyle!

Mustafa Çağlayan ve Özel İdare yetişmese,

Yavaş ve İmamoğlu’nun Paris’ten dönmesini ve dinlenmesini bekleyecekti.

Öyleyse ne diyoruz?

Zonguldak siyaseti hızır gibi yetişti.

‘Yavaş’tan’ hızlı, ‘İmam’dan’ erken…

* * * * * * * * * * 

Bazen bakıyorum da,

Ne çok kavga isteyen var.

Sataşan,

Dövüşen,

Dayak yiyen,

Madara olan…

Ben hep diyorum.

Zonguldak hepimizin.

Hepimiz aynı gemideyiz.

Hepimizin aynı kaderi yaşıyoruz.

Hepimiz aynı sonu yaşayacağız.

Zonguldak’ta hava eserken,

Ona başka,

Buna başka,

Bana başka esmiyor.

Hepimiz aynı pidenin üstünde susamlarız.

Bir kentin içinde,

Susam kadarız.

Ama işte gel gelelim,

Bu kente tat katanlar da bizleriz.

Fakat işte,

Pidenin üstünde,

Büyük ve küçük susamlar var.

Bir de kendini büyük sanan küçük susamlar var.

Biz onlara ‘susamcık’ diyoruz.

Kendilerini çok büyük sanıyorlar.

Çok büyük olduklarını düşünüyorlar.

Çok büyük konuşuyorlar.

Tam bir ‘Susamcık’ huyudur bu!

Susam bile değiller.

Susam zerresi!

Susamcık!

Yahu sen daha susam olamamışsın ‘susamcık’.

İşte kente zerresi olmayan küçük susamları,

Çok konuştuklarında,

Biz böyle azarlıyorum, “Susamcık”.

Biz yine bunları kucaklıyor,

Aynı pidede susamız diyoruz.

Ama bunlara Tv kanallarında ‘Hayt, höyt’ yapıyor.

Dayanamıyor sesleniyoruz, “Susamcık”…

Bu kentte,

Susamcıklar bitmez.

Çok küçük susam olduğu kadar,

Çok konuşan susam da var.

Citroen Ami’si olsa,

‘Susamicik’ derdik.

Gerçi Citroen Ami elektrikli.

Ses de çıkarmıyor.

O halde çoğul şekilde şöyle seslenelim; “Susamcıklar”…