"10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü" kutlanıyor.
Her ne kadar gazete sahibi olsam da, ben bir gazeteciyim. Basın çalışanı, fikir emekçisiyim.
Gazetemde çalışan arkadaşlardan daha çok emek harcıyorum.
Onlar kadar haber yapıyor, onlardan fazla köşe yazıyorum. Ayrıca onların maddi ve manevi tüm sorumluluğunu üstleniyorum.
Ama şikayetim yok.
Bu işe bile bile girdim!
"Gül-diken" hesabı!
Çalışan tüm gazetecilerin günlerini kutluyorum.

Herkes aynaya baksın!
Zonguldak basınında ciddi sorunlar var.
Sorunların bir tarafı da benim!
Haksız saldırılara, iftiralara karşı yıllardır tek başıma mücadele ediyorum.
"Yanıma bir-iki gazete alayım, birlikte hareket edeyim" gibi bir düşüncem hiç olmadı.
Ben gücümün ve kalemimin farkındayım. Haklıysam, birinin yanımda durmasına gerek yok. Eninde-sonunda kazanırım.
Böyle düşünüyorum.
Ama Zonguldak'ta gazeteciler arasındaki itiş-kakışın bir numaralı sorumlusu; haksız kazanç elde eden işadamları ve tüccarlar, iki numaralı sorumlusu; siyasi ikbal peşinde koşan politikacılardır.
Gazetecilerin sorumluluğu üçüncü sırada kalır.
Zonguldak'ta her işadamının yakın olduğu gazeteci vardır.
Zonguldak'ta her politikacının yakın olduğu gazeteci vardır.
Zonguldak'ta her bürokratın yakın olduğu gazeteci vardır.
Zonguldak'ta her belediye başkanının yakın olduğu gazeteci vardır.
O nedenle kimse, kimseye kabahat bulmasın.
Herkes aynaya baksın.
Gazeteciden yakınan işadamı, siyasetçi, bürokrat, "Ben nerede yanlış yaptım" desin!
Biz yanlış yaparsak, sert bir şekilde eleştiriliyoruz.
İşini düzgün yapan gazeteciler desteklense, rekabet doğru şekilde yürür.

Kınama; 'karar' mı, 'ceza' mı?
Basın Konseyi, Türkiye'de faal gazetecilerin kurdukları, bağımsız niteliğe sahip olması için tüzel kişiliğe haiz bulunmayan, iletişim özgürlüğü, meslek etiği ve ilkelerini savunan bir özdenetim kuruluşudur.
Aldığı kararların bağlayıcılığı yoktur. Uyarı ya da kınama kararı verir.
Verdiğiyle kalır!
Kınama; bir "ceza" değil, "karar"dır!
Gazeteci olduğunu iddia eden biri, "ceza" ile "karar" arasındaki farkı bilir!
Yaptırımı olmayan şey "ceza" olmaz!

Günün Fıkrası: Kuru fasulye...
Yaşlı teyze, lüks otelin en üst katından iniyordu. Ara katlardan birinde asansör durdu. Kapı açıldı, genç ve güzel bir kadın içeri girdi. Onunla birlikte asansörü yoğun bir parfüm kokusu da doldurdu. Yaşlı teyze, parfüm kokusunu derin derin içine çekince, genç kadın mağrur bir eda ile kadına baktı ve, "Giorgio Beverly Hills. Küçücük bir şisesi bile 2 bin lira!" dedi.
Biraz sonra asansör gene durdu. Gene çok şık genç bir kadın girdi. O da buram buram parfüm kokuyordu. Yaşlı teyze, yine koklamaktan kendini alamadı. Yeni binen genç kadın da yaşlı teyzeye dönerek kibirli bir tavırla, "Chanel 5 numara. Mini mini bir şisesi bile 2 bin 500 lira!" dedi.
Biraz sonra asansör yaşlı teyzenin ineceği katta durdu. Teyze, asansörden çıkmadan büyük bir gürültü çıkartarak, yellendi. Sonra da asansörde kalan iki alımlı genç kadına dönerek:
"Kuru fasulye, kilosu 30 lira..."