Zonguldak’ta ilginç şeyler oluyor...
Bir belediyenin köpek katliamı yaptığıyla ilgili inceleme başlıyor!
Sonra inceleme birden duruyor!
Sonra birden basında haberler çıkıyor!
Herkesin kafası karışıyor!
Bir tek bizim kafamız karışmıyor!
Çünkü biz, bu çorak kafalıyı biliyoruz!
Bu verimsiz, bu çorak kafa, yine bir şeyler deniyor!
Bu verimli topraklarda, çorak kafalı kalmayı başaran fodul, devlet ile siyaseti karşı karşıya getirmeye çalışıyor!
Böyle davranmasını gerektirecek bir şey de yok aslında!
Sadece iktidar sorunu var!
Devletin kendine verdiği güçle iktidar sorununu gidermeye çalışıyor!
Kendinden iyi olan herkese savaş açıyor!
"Müflis tüccar" gibi eski defterleri karıştırıyor!
Telefonları kurcalıyor!
Köpek katliamı ne alaka, Allah aşkına?
Bakın, bu işin içinden çok başka bir organizasyon çıkacak!
Ama bu organizasyon; paralel mi, dikey mi, yatay mı olacak?
Bekleyip, görelim!
Kolluk görevlisi ile müteahhit, aynı kadına aşık oldu!
Kolluk görevlisi ile müteahhit, aynı kadına aşık oldu!
Bir kolluk görevlisi!
Hem de bir yerin başında!
İki defa gitti, geldi!
Bir kere açıktan gitti!
Bir kere kıyıdan gitti!
Sarışın bir kadına kör kütük aşık!
Ama kadın da başka bir adama aşık!
Kolluk görevlimiz, eski sevgilisi sarışın kadının yeni sevgilisi ile kavga ediyor!
Ama ne kadın ne adam, bu ilişkiden vazgeçmiyor!
Kolluk görevlimiz sonunda pes ediyor!
Bir gece kafayı çekip, sarışın kadının aşık olduğu müteahhide yazıyor:
“Kardeşim, bizim seninle kavga etmemize gerek yok! Bizim kaderimiz, seninle aynı kadını sevmemiz!”
"Kimse görmez, bilmez, duymaz" diye WhatsApp’dan yazıyor işte!
Sonra müteahhittin telefonu bir soruşturma nedeniyle geçiyor ele!
Her şey dağılıyor, her yere!
Allah’tan kolluk görevlisinin eşi, müdahil olmuyor bu işlere!
Ama yazıyor işte!
Bu mesajı görünce aklıma, sözleri Fecri Ebcioğlu’na ait “Arkadaşımın Aşkısın” adlı şarkı geldi....
Hakkım yok seni sevmeye
Çıktın karşıma ne diye
Sen başkasının malısın
Kalbim bunu nerden anlasın
Unutmam lazım çünkü sen
Arkadaşımın aşkısın
Kaderin oyunu mu bu bana
Göstermesin seni bana
Karşımda olsan da bakmam
Arkadaşımı aldatmam
İsterse kalbim ağlasın
Arkadaşımın aşkısın
Ümit verme insanım ben
Çek bakışlarını benden
Şüphe etme sevgimden
Kalbim yalnız senin değil
Arkadaşımın da bunu bil
Tercihle geçerse ömrüm
Yaşayamam ben ölürüm
Dikkat kimse anlamasın
Arkadaşımın aşkısın
Dinleyince bu şarkımı
Anlayacaksın hatanı
İki dost arasına girdin
Yalnız onu sevindirdin
Dikkat kimse anlamasın
Arkadaşımın aşkısın
Kimseyle hiç dertleşemem
Başkasını da sevemem
Ölmek ister ah ölemem
Dikkat et anlaşılmasın
Bırak kalbim ağlasın
Arkadaşımın aşkısın.
* * * *
Şarkının sözlerini “Müteahhidin Aşkısın” diye değiştirebiliriz!
Ama müteahhit de gitti!
Ne olacak şimdi?
Bahis açalım!
Bu köşede yazılan her satırın mutlaka bir bilgisi, bir teyidi vardır.
Biz, uzun süredir ara ara bir şeyler yazıyoruz.
Neleri bildiğimizi anlamaya çalışanlar, üstü örtülü mesajlar verdiler!
Biz de bildiklerimizin mesajlarını verdik!
Şimdi ben, konuları biraz daha açayım!
Herkes ona göre kendine bir çeki düzen versin!
Mesela, şöyle bir kanun maddesi var...
“7258 numaralı kanun 5-b uyarınca; yurt dışında oynatılan spor müsabakalarına dayalı sabit ihtimalli veya müşterek bahis ya da şans oyunlarının internet yoluyla ve sair suretle erişim sağlayarak Türkiye'den bahis oynanmasına imkan sağlayan kişiler, dört yıldan altı yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”
Şimdi kanunun bu maddesiyle yargılanan birisi, kulüp başkanı olabilir mi?
Bu işi bilen ve yapan bir başkan, neden sponsor arar ki?
Şimdi biz, bu iş için sponsor bulunup bulunmayacağıyla ilgili bir bahis açalım!
Toplanan tüm parayı "sponsor ücreti" diye yatıralım!
Sorunu çözelim!
Sevdiklerim-sövdüklerim...
Ben, insanları "sevdiklerim" ve "sövdüklerim" diye ikiye ayırıyorum!
Böyle olunca, kafam rahat ediyor!
Sevdiğime sövmüyorum, sövdüğümü sevmiyorum!
Böylece insanları ikiye ayırıyorum!
Sevmeye doyamadıklarım ile sövmeye doyamadıklarım!
Biraz seviyorum, biraz sövüyorum!
Hayatı böyle yaşıyorum!
Ama haksızlık yapmamaya çalışıyorum!
Yani sevilecek insana sövmüyorum!
Sövülecek insanı sevmiyorum!
En büyük başarım burada...
Kıssadan Hisse: Sinekkuşu...
Eski bir Kızılderili efsanesine göre, bir gün ormanda büyük bir yangın çıkmış. Yangın çok güçlü olduğu için bütün hayvanlar korkuyla her yere kaçışmış.
Ormandan kaçan bir jaguar, aniden başının üzerinden geçen bir sinekkuşu görmüş. O da ne? Bu kuş, ters yönde uçuyormuş, tam da ateşin içine doğru!
Birkaç dakika sonra, kuşu tekrar görmüş. Bu sefer kuş, ters yöne doğru uçuyormuş.
Kuşun bu tuhaf ve aceleyle gidiş-gelişlerini izleyen jaguar, kuşa sormuş:
"Ne yapıyorsun sinekkuşu?"
"Gök gürültüsünden geçiyorum ve göle gidiyorum. Gagamla suyu içip, yangını söndürmek için suyu ateşe atıyorum" diye cevap vermiş kuş...
Jaguar çok gülmüş...
"Aklını mı kaçırdın? Bu büyük yangını, o küçücük gaganla kendi başına söndürebileceğine gerçekten inanıyor musun?"
"Hayır... Yapamayacağımı biliyorum. Ama orman benim evim. Beni hep güvenle, sevgiyle tuttu, beni ve ailemi korudu. Bunun için ona çok minnettarım. Ben, ormanın bir parçasıyım ve orman benim bir parçam. Yangını söndüremeyeceğimi biliyorum ama üzerime düşeni yapmalıyım" diye cevap vermiş sinekkuşu...
O anda orman ruhları, sinekkuşunun bu sözlerini duymuşlar. Kuşun ormana olan sevgisi kalplerine dokunmuş. Ve o büyük yangını durduran bir şimşek fırtınası göndermişler.
Kızılderili büyükanneler, ara sıra bu masalı torunlarına anlatır ve şöyle bitirirler:
"Mucizeleri hayatına çekmek ister misin? O zaman sadece kalbinle üzerine düşeni yap.” (Alıntı)
Günün Fıkrası: Solucan...
Adamın biri, yasak bölgede balık avlıyormuş.
Hemen bekçi yanına gelmiş ve sormuş:
– O elindeki ne?
– Olta...
– Oltanın ucundaki ne?
– İğne...
– İğnenin ucundaki ne?
– Solucan...
– Sen balık mı tutuyorsun?
– Hayır... Solucana yüzme dersi veriyorum!