Amelebirliği Personel Yönetmeliği’nin, “Personelin Hakları, Sorumlulukları ve Yasaklar” bölümünde yer alan 26/a maddesi f bendinde şöyle deniyor:

“Basına Bilgi ve Demeç Yasağı: Personel, Sandıkla ilgili konularda, yayın yapamaz, demeç ve konferans veremez. Ancak, Bakanın yetki vermesi halinde Sandık Başkanı bilgi ve demeç verebilir.”

Amelebirliği Başkanı Osman Balamir, yönetmeliğe aykırı bir iş yapmıştır. Açıklamaları, kamuoyunda infial yaratmış, kurumu yıpratmıştır. Bu durum aslında sözleşmesinin feshini gerektirir.

Osman Balamir, Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti’ne gitmiş. Amelebirliği Başkanlığı’na ataması yapılmadan 3 ay süreyle kimseye söylemeden misafirhanede kaldığını söylemiş: “Misafirhanemiz hijyen değil, yatak odaları çok kötü, su tesisatları, banyo ve tuvaletler deforme olmuş, açık olması gereken 22 odanın da kapalı olduğunu görünce böyle bir karar aldım. Ortalama 2,5 milyon Dolar bir maliyet çıktı. Binanın yenilenmesi ve önündeki 80 yılı görmesi için eski binanın yenilenmesi gerekiyor.”

Eski Başkan Hasan Yılmaz’ı aradım ve sordum:

“Senin başkanlığın döneminde Osman Balamir, üç ay Ankara’da misafirhanede kalmış. Doğru mu?”

Hasan Yılmaz şöyle dedi:

“Bir gün bile kalsa benim haberim olurdu. Benden habersiz üç ay orada kalması imkansız.”

Osman Balamir, 3 ay boyunca hijyen olmayan misafirhane ortamında kaldığı için mikrop kapmış olabilir mi? Aldığı kararlarda bu “mikrop”ların etkisi olabilir mi?

Balamir, Ankara’daki misafirhaneden önce Zonguldak’taki eski yönetim binasını yıkıp yeniden yapsa, gerçekten kurum büyük rant elde eder.

Ankara’daki misafirhaneye gelince…

Karaman beldesine koca bir okul yapan Amelebirliği, herhalde Ankara’daki binayı da kendi bütçesiyle elden geçirebilir.

Eski Başkan Hasan Yılmaz, misafirhanenin 400 bin liraya onarıldığını, sadece banyo-tuvalet ve perdelerinin değiştirilmesi gerektiğini anlattı.

Ortada bir rant olduğu kesin.

Bakalım bu rantı yönetim mi yiyecek, yoksa Amelebirliği üyeleri mi?

Günün Fıkrası: Ayı avcısı…

Köydeki hayvanları telef eden ayı, köy halkının canına tak etmiş. Köylüler, meydanda toplanarak, ayının avlanmasına karar vermişler. Avcının biri, mağaranın önünde, arkası avcıya dönük ayıyı buluvermiş. Avcı, soğukkanlılıkla ayıya arkadan sessizce yaklaşmış ve tüfeği doğrultmuş. Nişan almış ve tam tetiğe basacakken, ayı arkasını dönüp avcının elinden tüfeği almış, tek hamlede ikiye bölmüş.

Avcı korkudan tir tir titrerken, ayı konuşmuş.

“Ya seni becereceğim, ya da öleceksin!”

Avcı, korkudan donmuş bir şekilde ve çaresizce, “Tamam beni öldürme, istediğini yapabilirsin” demiş.

Ayı, avcıyı bir güzel becermiş. Avcı, koşa koşa köye geri dönmüş.

Olayı bir türlü hazmedememiş. Ayıyı haklamaya niyet etmiş. Ertesi gün tekrar aynı mağaranın önüne gitmiş, hem de çok daha güçlü bir çifte ile. Bir bakmış ki ayı gene aynı arkası dönük pozisyonda…

Yaklaşmış, nişan almış, “İntikamımı alacağım senden” diye iç geçirerek tetiğe dokunmak üzereymiş ki, ayı tekrar dönüp tüfeği alıp ikiye ayırıvermiş. Şaşkınlık içinde donakalan avcıya ayı tekrar aynı şeyi söylemiş:

“Ya vereceksin, ya öleceksin!”

Çaresiz avcı, tekrar arkasını dönerek ayıya teslim olmuş…

Üzüntü ve hayal kırıklığı ile köyüne dönen avcı, bütün gece ayıyı avlama planları yapmış. Ertesi gün, bir bazuka temin ederek yine aynı mağaranın önüne gitmiş. İçinden, “Bu bazukadan kurtuluş yok, hem hayvanlarımıza yaptığının hesabını hem de bana yaptıklarının cezasını çekeceksin” diyormuş.

Ayıyı yine arkası dönük yakalayan avcı, bazukayı doğrulmuş, tetiği tam çekecekken ayı yine dönmüş, bazukayı avcının elinden almış ve yine paramparça etmiş…

Hüsrana uğrayan avcı çaresizce arkasını dönmüş… Tam ayının işini halletmesini beklerken, ayı gülerek, “Hasstirrr ordan avcı mısın, i… misin, anlamadım gitti” demiş.

Aynen öyle