Devlet eski Bakanı ve 20-21inci Dönem Zonguldak Milletvekili Hasan Gemici, Parlamento Dergisinin Temmuz-Ağustos sayısında açıklamalarda bulundu. Gemici, siyasetin nezaket ve zarafeti elden bırakmadan, kırıp dökmeden, saygı ve sevgi ile yapılması gerektiğini belirterek, Doğru işleri desteklemekten korkmamalıyız. Ortada iyi bir iş varsa başlatan da, bitiren de alkışlanmalı diyor.
Parlamento Dergisi Muhabiri Songül Başın Hasan Gemiciyle yaptığı röportaj şöyle:
1996-2002 yılları
Siyasi çalkantılar, depremler, sel felaketleri ve ekonomik krizlerin birbiri ardına yaşandığı zamanlar
Anadoludaki tabirle dokuz ayın çarşambasının bir araya geldiği günler
Ülkenin o zor dönemlerinin yakın tanığı Hasan Gemici, bu ayki röportaj konuklarımız arasında yer alıyor. 1995 ve 1999 genel seçimlerinde DSP Zonguldak Milletvekili olarak parlamentoya giren Gemici ile siyaset yolculuğunu, 1997-2002 yılları arasındaki Devlet Bakanlığı dönemini ve ülke gündemindeki konuları konuştuk.
1953 yılında Zonguldakın Çaycuma ilçesine bağlı Gemiciler Köyünde doğan Hasan Gemici, Köyden İstanbula okumaya giden ilk öğrenciyim. İstanbula doğru yola çıkarken bütün köy uğurlamaya gelir, arkamdan su dökerlerdi, döndüğümde hoş geldine gelirlerdi diyor. Gemici, siyasetle çocukluk yıllarında tanışığını belirterek, Dedem köyde muhtarlık yapmış. Daha sonra babam 20 yılı aşkın süre bu görevi üstlendi. Dönemin siyasetçileri ve bürokratlarının ziyaret ettiği, misafirin eksik olmadığı bir evde büyüdüm. Biliyorsunuz muhtarlar köyün idaresinin yanında köydeki insanlarla devlet arasında köprü görevi görür. Köylülerin sorunlarını çözer, aralarındaki anlaşmazlıkları halleder, ihtiyaçları giderir. İnsanları dinlemeyi, anlamayı, onların derdiyle dertlenmeyi babamı izleyerek öğrendim.
Siyasi formasyonumu rahmetli babamın yanında kazandım diyebilirim. Rahmetli annem de hiç tanımadığı bir insanın başına gelen olumsuzluğa bile üzülen, okuma yazması olmayan, bilge bir kadındı. Bugünün söylemiyle empati yeteneğimi annemden aldığımı düşünüyorum. Gemiciler şimdi Çaycumanın bir mahallesi. 1987de Çaycumaya katıldı.
Referandum sonrasında eşime, Artık köylü hanımı değilsin diye espri yapmıştım diye konuşuyor.
Hasan Gemici, siyasi hayatının dönüm noktalarına ilişkin olarak da şunları söylüyor: İstanbul Kabataş Erkek Lisesinde okuduğum 1967, 68, 69 yıllarında dünyada ve ülkemizde gençlik hareketleri yükselişe geçmişti.
O yıllarda sosyal demokrat düşünceye sempati duymaya başladım. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinde eğitim gördüğüm 1970-74 yılları arasında sol hareketler içinde yer aldım. 1975, 1976 yılları ise İller Bankasında kısa bir süre mühendislik tecrübesi ve askerlik dönemiyle geçti. 1977de Zonguldak Çaycumada serbest çalışmaya başladım.
CHPnin yüzde 42 oy alarak birinci parti olduğu 1977 seçimlerinde aktif olarak çalıştım. 1980de darbe oldu ve partiler kapatıldı. 1983 yılında siyasi hayat tekrar serbest bırakılınca rahmetli Erdal İnönünün kurduğu SODEPe üye oldum. SODEPin Zonguldak (o zaman Bartın ve Karabük dahil) örgütlenmesinde yer alan az sayıda kişiden biriyim. 1983 seçimlerinde SODEP yasaklıydı. Babam o sırada Halkçı Parti İlçe Başkanı, ben de SODEP İlçe Başkan Yardımcısıydım. Biz o zaman Halkçı Partiyi muvazaa partisi olarak görüyor ve destek vermiyorduk. 1984teki yerel seçimlerde SODEP Çaycuma Belediye Başkan Adayı gösterildim. O zaman 30 yaşındaydım. Çok az farkla seçimi kaybettim. Ben SODEPten aday olunca babam istifa etti. Rahmetli ile hoş bir siyasi rekabetimiz oldu. 1995 yılına kadar SODEP, SHP yönetim kurullarında görev yaptım. O dönemde iş hayatım da devam etti; şu anda Çaycuma Belediye Başkanı olan Bülent Kantarcı ile kurduğumuz şirketle Türkiyenin pek çok yerinde inşaat işleri yaptık. Şirketimiz ağırlıklı olarak kamu ihale işlerini üstlendiği için milletvekili seçildikten sonra iş hayatından kademeli olarak çekildim. 1995te bitirdiğimiz Saltukova Havalimanının iki yıl sonraki açılış törenine rahmetli Başbakan Bülent Ecevit ile birlikte bakan olarak katıldığımda çok duygulanmıştım.
YOKSULLARA DEVLETİN ŞEFKATLİ ELİNİ UZATTIK
Hasan Gemici, 1995te milletvekili seçilmesinin ardından KİT ve Plan Bütçe Komisyonlarında görev yaptı. 1997-2002 arasında 55, 56 ve 57nci hükümetlerde sosyal yardım ve hizmetlerden sorumlu Devlet Bakanı olan Gemici, o dönemdeki çalışmalarını sorduğumuzda şu bilgileri aktarıyor:
Sosyal Yardımlaşma Fonu bana bağlıydı. Yoksul veya yardıma ve desteğe muhtaç insanlara devletin şefkatli elini uzatan bu fon, 1984te rahmetli Turgut Özal tarafından kurulmuştu. Fondan fakir fukaraya yapılan yardımları artırdık, yeni sosyal projeler geliştirdik. 2002ye geldiğimizde fondan bir yılda desteklenen aile sayısı 2,5 milyona yaklaşmıştı. Bugün de devam eden yoksullara kömür, giyecek, gıda, öğrencilere eğitim yardımı o zaman da yapılıyordu. Ailelerin başkasına muhtaç olmadan yaşaması için seracılık, hayvancılık, el sanatları, arıcılık, halıcılık gibi küçük istihdam projeleri o dönemde de uygulanıyordu.
Taşımalı eğitime tabi 650 bin ilköğretim öğrencisine öğle yemeği veriliyordu. Yoksul aile çocuklarının kitap, kırtasiye, giyim masrafları karşılanıyordu. Bugün bu alanda yürütülen sosyal projelerin tamamına yakını o dönemde geliştirilmiş ve uygulanmıştır. Ailelere yapılan maddi yardımın annelere verilmesi o dönemde başlamıştır. Bunlar pek bilinmiyor. Bunun sebebi, sosyal yardımların insan onurunu incitmeden yapılması ve siyasi şov konusu olmaması gerektiğine inanmamızdır. Dinimizde bir elin verdiğini diğer el görmemeli, alan mağdur veren mağrur olmamalı denir. 2001 ekonomik krizinden sonra Dünya Bankasından 500 milyon Dolar kredi aldık. Ekonomik krizin aile, kadın ve çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla Sosyal Riski Azaltma Projesini Dünya Bankası uzmanlarıyla 6 ay çalışarak hazırladık. Bu kaynaklarla birlikte sosyal yardımlarla daha çok insana ulaşmayı hedefledik. İlk ve ortaokullardaki öğrencilere aylık ödemeleri (şartlı nakit transferi) başlattık. 2002de ayrıldığımızda yeni gelen hükümete hazır proje ve 370 milyon Dolar kaynak bıraktık.
Göreve geldiğimizde yoksul aile çocuğu 30 bin üniversite öğrencisine karşılıksız Başbakanlık bursu veriliyordu. Bu sayıyı kademeli olarak beş yıl içinde 254 bine çıkardık. Zannediyorum o sırada Kredi ve Yurtlar Kurumunun burs sayısı 300 bin civarındaydı. Bu konu da çok bilinmez. Beş sene içinde nerede doğal afet olduysa orada olduk. Özellikle 17 Ağustos depremi sonrasında bu büyük felaketten etkilenen yaklaşık 400 bin ailenin günlük gıda, giyecek, barınma ve nakdi ihtiyaçları Sosyal Yardımlaşma Fonu ve bağlı sosyal yardımlaşma vakıfları tarafından organize edilmiştir. Bu çalışmalar uluslararası denetim kuruluşları tarafından denetlenmiş ve pek çok literatürde övgü ile yer almıştır.
ÇAĞDAŞ TOPLUM ENGELLİLERE SAHİP ÇIKAR
Devlet Bakanlığı döneminde Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK), Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ile Aile Araştırma Kurumundan sorumlu olan Gemici, gerçekleştirdiği hizmetlerden mutlulukla söz ediyor.
Engelliler ve sokakta yaşayan çocuklarla ilgili projelerden sosyal yardımlara, SHÇEKin yeniden yapılandırılmasından toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik yasal düzenlemelere kadar pek çok konuda çalışma yaptığını anlatan tecrübeli siyasetçi, sözlerine şöyle devam ediyor: O yıllarda toplumun önemli bir kesimi engellilerden ve sorunlarından haberdar değildi.
Bizim yaptığımız en önemli iş, nüfusun yüzde 12,8ini engellilerin oluşturduğunu, bu kişilerin zor koşullar altında hayata tutunmaya çalıştığını topluma anlatmamız oldu. Yapılan çalışmalarla engellilerin sorunlarına yönelik bir duyarlılık yarattık.
1996 yılında rahmetli Erbakanın Başbakan olduğu 54. Hükümet döneminde çıkarılan 571 ve 572 sayılı kanun hükmünde kararnamelerin öngördüğü Özürlüler İdaresi Başkanlığı bizim dönemimizde kuruldu, yapılandırıldı.
Türkiyede bugün engellilerin ve engelli ailelerinin sahip olduğu haklara ilişkin yasal düzenlemelerin önemli bir kısmı o dönemde yapıldı. Engellilerin eğitimiyle ilgili güzel gelişmeler yaşandı. Rehabilitasyon merkezi sayısını 60tan yaklaşık 550ye çıkardık. Bizden sonraki hükümetler döneminde de engellilerle ilgili olumlu çalışmalar gerçekleştirildi, ama daha yapacak çok iş var. Yasaları çıkarmak yetmiyor, bunları uygulamaya koymak gerekiyor.
Bir toplumun çağdaş olup olmadığının en önemli göstergelerinden biri engellilere karşı nasıl davrandığı, onların sorunlarına çözüm üretip ürütmediğidir. Bugün hâlâ birçok şehirde engellilerin rahat hareket etme imkanı bulamadığını, yasal zorunluluğa rağmen belediyelerin gerekli düzenlemeleri yapmadığını görüyoruz. Halbuki bunun için yasaya bile gerek olmamalı.
Hasan Gemici, bakanlığı dönemindeki çalışmalara değinirken Medeni Kanunda yapılan değişikliklere ayrı bir parantez açarak, Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konularında önemli çalışmalar yapıldı. Sivil toplum kuruluşlarının işbirliğiyle mevzuatta kadın-erkek eşitliğine aykırı hükümler ayıklandı. Bu çalışmalar yeni Medeni Kanundaki değişikliklerle taçlandı diyor.
OKUL SÜTÜ PROJESİ, BENİ SON DERECE HEYECANLANDIRAN, CUMHURİYET TARİHİNİN EN ÖNEMLİ SOSYAL PROJELERİNDEN BİRİDİR
Sohbetimiz sırasında Hasan Gemicinin değindiği konulardan birini Okul Sütü projesi oluşturuyor. Gemici bu projenin fikir babası olarak ilk uygulamayı 2001 yılında gerçekleştirdiğini anımsatarak şunları söylüyor:
Okul Sütü, beni mutlu eden, onurlandıran bir projedir. 2001 yılında uygulamayı pilot iller İstanbul, Ankara Diyarbakır ve İzmirde başlatarak 1 milyon 100 bin çocuğa her gün bir bardak süt içirdik. Üç-dört sene içinde projeyi tüm Türkiyeye yaymayı planlamıştık. Bizden sonraki hükümet 2003te projeyi kaldırdı ve geçen yıl tekrar başlattı. Ben bu uygulamaya kamuoyunda ciddi destek verdim, çünkü çok doğru bir iş.
Gazeteciler bana sorduklarında Projeye diyecek bir şey yok, ille politik bir açıklama yapmak gerekiyorsa hükümete 2003te projeyi neden kaldırdınız? 6-7 sene çocukları böyle bir imkandan neden mahrum bıraktınız?diye sormak lazım dedim. Doğru yapılan işe doğru, yanlışa yanlış demek gerekiyor.
Güzel bir işi muhalif olmak adına görmezden gelmek doğru değil. Ülkemizde maalesef şöyle bir bakış açışı var: İktidarda olana göre kendinden öncekiler hiçbir şey yapmamıştır, muhalefete göre de iktidarda olan her şeyi yanlış yapıyordur.
Böyle düşünmemek, objektif olmak gerekiyor. Türkiyede taş üstüne bir taş konuluyorsa ben bunu 90 yıllık Cumhuriyetin başarısı olarak görürüm. Ortada güzel bir iş varsa bunu başlatanı da alkışlamak lazım, bitireni de.
2002DE SİYASET HAFIZASINI KAYBETTİ
2002 seçimlerinde mevcut siyasi partilerin parlamento dışında kalmasıyla Türk siyaseti hafızasını kaybetti. O dönemde hükümetlerin yaptığı pek çok iş-proje bu hükümet zamanında başladı ya da yapıldı zannediliyor. Örneğin benim yaptığım işler, bugünkü ekonominin temelini teşkil eden ekonomik kararlar. Marmaray projesi Abdulhamite dayandırılmaya çalışılıyor da, proje ihalesi 57nci Hükümet Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz zamanında yapıldı denilmiyor.
SOMADAKİ FACİA UNUTULMAMALI
Hasan Gemici ile sohbetimizde ülke gündemindeki konuları da konuşuyoruz. Somada 301 maden işçisinin hayatını kaybettiği facianın unutulmaması gerektiğinin altını çizen Gemici, Somada yaşanan olay tam bir ihmaller zinciri.
Affedilecek bir hadise değil. Maalesef ülkemizde gündem çok hızlı değişiyor; Somadaki faciayı konuşmaz olduk. Oysa bu olay ve verilen sözler unutulmamalı diyor.
Maden facialarının temel sebebinin taşeronlaşma ve firmaların aşırı kâr hırsı olduğunu ifade eden tecrübeli siyasetçi, Madende elbette her işi devlet yapmasın, mesela yemek ve ulaşım işine girmesin, ama yerin altındaki riskli iş ortamında insanların devlet ciddiyetine ve güvencesine ihtiyacı var.
1996da kurulan TBMM Zonguldak TTK Araştırma Komisyonu üyesiydim. Raporumuzdaki üzerinde en çok durduğumuz ve altını çizdiğimiz konu Kamu, yer altında üretim faaliyetini asla paylaşmamalı önerisiydi.
Bir olay olduğunda hemen TBMM Araştırma Komisyonu kuruluyor, toplumun gazı alınıyor, sonra kimse ne yapıldığına bakmıyor. Bence TBMMde son 20 yılda bu kadar araştırma komisyonu kuruldu da ne oldu? diye bir araştırma komisyonu kurulmalı! diyor.
SİYASET BİR UZLAŞMA SANATI VE SORUN ÇÖZME İŞİDİR
Hasan Gemici, cumhurbaşkanlığı seçimine de değinerek şu değerlendirmeleri yapıyor:Son yıllarda Türk siyasetine kavga hakim oldu. İş yapmak, çözüm üretmek yerine birbirimizle uğraşıyor, akrep gibi kendi kendimizi sokuyoruz.
Pireleri deve, develeri pire yapıyoruz. Düz yolda giderken durduk yerde arabayı deviriyoruz. Siyaset uzlaşma sanatıdır, sonuç alma işidir. Siyasette ideal olanı hedefler, mümkün olanı yaparsınız. Türkiyenin uzlaşmaya ihtiyacı var.
Bu açıdan muhalefet partilerinin bir araya gelerek ortak bir aday çıkarmalarını doğru buluyorum.
Sayın Ekmeleddin İhsanoğlunun da çok doğru bir seçim olduğunu düşünüyorum.
Önümüzdeki seçimi sadece cumhurbaşkanının belirlenmesi olarak görmemek lazım, oy kullanacak kişiler parlamenter sistemin devamını mı başkanlık sistemini mi istedikleri konusunda da görüş bildirmiş olacaklar. Cumhurbaşkanlığı seçimi bu açıdan da büyük önem taşıyor.