Bir grizu patladı. 30 can gitti.
Geriye tartışmalar, iddialar ve gerekçeler kaldı.
Süreç içerisinde yaşananlara dair çok önemli detaylar var.
Bir gazeteci olarak aktarmakla sorumlu olduğumuz olaylar var.
Bu süreçte elbette facianın nedenlerine ilişkin gelişmeleri aktaracağız.
Ancak müthiş bir çaba içerisinde görevlerini yapanları da unutmayacağız.
Bunlara önümüzdeki günlerde yer vereceğiz.
Ortada bir ihmal var.
Bu ihmalin sorumlusunu arayacağız.
İhmal, Yapı-Tek´in mi TTK´nın mı?

Dün manşetimizde; "Kader mi, Cinayet mi?´ diye sorduk.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan&8217;ın Gelik´teki konuşmasında bahsettiği ´kader´, yaşananları hafife almak olarak değerlendirildi.
Şahsen ben bu amaçla söylediğini düşünmüyorum.
Ancak buralarda yapılacak özelleştirmenin ve kar hırsının, laubali ilişkilerin insan yaşamını nasıl riske edebileceğini de iyi görmek gerekiyor.
Herkes olayı kendi cephesinden çekerse bu işler lahana çorbası olur.
Kim olursa olsun. Olaylara gerçekçi bakacağız ve yorumlayacağız.
Başbakan´ın bu sözü burada söylemesi elbette çok yanlış ve yersiz.
Çünkü böyle bir facianın ardından politikacıdan çıkan bu sözler politize edilmeye açıktır.
Ancak bu detaya takılmayıp geniş düşünelim derim.
Yani sorunun özüne inip gerçek nedenleri daha iyi sorgulayalım.
1992 yılında 263 maden işçisinin yaşamını yitirdiği grizu faciası sonrasındaki gibi bir şeyler yine ´Kader´ denilerek geçiştirilmesin.
Anlayacağınız burada iki farklı ´kader´ var.
Bizim hangisini kast ettiğimiz belli.

Dünkü yazı başlığım; "Metanı fark etmişler, patlamaya engel olmamışlar"
Yazının içinde başka detaylar da var.
Aşağıdakilerin de metanı fark ettikleri.
Mühendislerden birinin; "Bizim işimiz bitti" diyerek çıkmak istediği gibi detaylardı bunlar.
Burada yer yer muğlak bilgiler de geliyor.
Mühendisin metan nedeniyle işçileri çıkarmak istediği yönünde kesin bir iddiamız yok.
Ancak soru işaretleri var.
Uzmanlar dinamit patlatılması sonunda mühendisin yanındaki görevlilerden biriyle yukarı çıkmak için; "Bizim işimiz bitti" diyerek çıkmak istemiş olabileceği görüşüne daha sıcak bakıyor.

Dün Enerji Bakanı´nın Ak Parti´ye yaptığı ziyarette bu soruyu sordum.
Bakan Bey patlama öncesi metan gazının ortaya çıktığını, bunun da cihazlar aracılığıyla tespit edildiğini doğruluyor.
Ve böyle bir durumda işçilerin tahliye edilebileceğini, edilmezlerse de havalandırma sağlıklı sağlanıncaya kadar çalışmanın durdurulması gerektiğini, elektrik tertibatının otomatik olarak kapatıldığının altını çiziyor.
Bakan Bey bu durumda patlamayı neyin tetiklediğini bilmediklerini, bu sorunun yanıtını incelemelerden sonra verebileceklerini söylüyor.

Çalışan işçilerde gaz maskesi bulunmuyordu.
Patlamanın şokundan kurtulan işçiler maskeleri olsaydı büyük ihtimalle yarım saatten fazla rahat nefes alabileceklerdi.
Belki bu arada çıkışa yönelip yaşıyor olabilirlerdi.
Ancak baştan beri Yapı-Tek firmasının ve taşeronlaştırma sisteminin bir sonucu olarak gördüğümüz facianın arkasında TTK´nın bazı yetkililerinin işgüzarlığı da çıkabilir.
Çünkü ikaz sensöründe yüzde 4 veya o rakam neyse metan gazının çıktığı zaman oradaki görevlinin ne yapması gerekiyordu?
O görevli kim?
O sırada ne oldu?
Kimseye haber verdi mi?
Hangi durumlarda ocak tahliye edilir?
TTK´da da benzer durumlarda işçilerin tahliye edildiğini söyleyenler var.
Burada kim ne biliyorsa bunlar aydınlanmalı.

Burada kesin ve büyük bir ihmal var.
Ama bu sonucu sadece taşeronlaştırmanın sonucu olarak görmek yanlış olur.
Sadece ´kader´ olarak görmek yanlış olur.
Ortada bir hafife alma olduğunu düşünenlerdenim.
TTK´nın hem kendi çalışanlarını ve çalışma alanlarını, hem özeli sıkı sıkıya denetlemesi gerekiyor.
Makineye yaptığı yatırımı işçi eğitimine yapmayan TTK´nın bu mantıktan sıyrılması da gerekiyor.
TTK Genel Müdürü Burhan İnan´ın işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda hassasiyetini biliyoruz ancak alt kadrodan bazı isimlerin kendilerini bile idare etmekten aciz olduğunu da bu süreçte gördük.
Çetin Onur hariç.
Onu da bir ara anlatacağız.
Bu konunun ve facianın takipçisi olacağız.
Sorgulamaya devam edeceğiz.