AK Parti Zonguldak Milletvekili Hamdi Uçar, Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti'ni ziyareti sırasında çarpıcı açıklamalar yaptı.

Hamdi Uçar, "Bir vali projeler yapıyor, hazırlıyor, tabelalar asıyor ve tayini çıkıp gidiyor. Onun yerine başka bir arkadaş, vali olarak atanıyor. O da 'Yok ben bunları beğenmedim' diyor. Bundan sonra böyle bir şey yok. Zonguldak valilerin, emniyet müdürlerinin ve bürokratların egolarını tatmin edeceği bir yer değil" dedi.

Özellikle son dönemde Zonguldak, vali ve emniyet müdürlerinin staj yerine dönmüştü.

Bunu yazdığım için Vali ve emniyet müdürleri bana kızıyor.

Ama bir vali, milyonlar harcayarak projeler yaptırıyor; bir diğeri gelip, projelerin bilgisayar başında çizilmiş avam projeler olduğunu, hayata geçirilebilirliği olmadığını söylüyor. Ama olan, Zonguldak halkına hizmet yapılması için gönderilen paralara oluyor.

Bakın, Vali Ahmet Çınar'ın milyonlar ödeyip yaptırdığı projeler çöp oldu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı proje yapmıştı.

Yani biz boşuna bir projeciye para ödemişiz değil mi?

Zonguldaklının parası birilerinin cebine gitti değil mi?

Hesabını soran var mı?

Biz sorunca kötü oluyoruz.

AK Parti Zonguldak Milletvekili Hamdi Uçar'ın çıkışı son derece olumlu.

Mesajı alan almıştır.

Zonguldak, vali ve emniyet müdürlerinin kişisel egolarını tatmin edecekleri bir il değildir.

Zonguldak, bürokratların hemşehricilik duygularıyla hareket edebilecekleri bir şehir değildir.

Zonguldak, bürokratların nitelikli dolandırıcıları baştacı edecekleri bir şehir değildir.

Zonguldak, hemşehricilik ayağına halkın sağlığını hiçe sayanlara yol verilecek bir şehir değildir.

Zonguldak, bazı bürokratların yazlık ve kışlıklarını temin etmek için görev yaptıkları bir şehir değildir.

Zonguldak, tabelada yazıldığı kadar küçük bir şehir değildir.

Zonguldak, iki katlı bir şehirdir.

O yüzden, vereceğiniz kararları iki kere düşünün.

Bir; yerüstünde yaşayanlar için.

İki; yeraltında yaşayanlar için.

Kıssadan Hisse: İşine karışmam!

Adamın biri, bir gün bahçesinde otururken; hayvan dışkısından top yapan bir böceği görmüş. Böcek, pisliği ayakları ile yuvarlayarak giderken, içinden şöyle geçirmiş:

- Ey Allahım! Her şeyi çok güzel, çok hoş yaratmışsın da, şu böceği sırf pislikle uğraşsın diye mi yarattın?

Aradan birkaç ay geçmiş, adam umarsız bir hastalığa yakalanmış.

Derdine kimseler çare bulamamış.

En sonunda bilge bir doktor; "'Bak" demiş; "Bazen bahçelerde gezen bir böcek olur, ayakları ile pislik yuvarlar. İşte o yuvarladığı pisliklerden 40 gün boyunca aralıksız yiyeceksin..."

Adam 40 gün boyunca o pislikleri yemiş ve iyileşmiş. Aradan yıllar geçmiş; aynı adam gemiye binmiş ve denizin ortasında çok büyük fırtınaya yakalanmışlar. Herkes bağırıp, çağırıp, ağlaşırken bu adam bacak bacak üstüne atıp sakince çayını yudumluyormuş.

Birileri dayanamamış sormuş: "Biz yana yakıla dua edip bağırıp çağırıyoruz, sendeki bu rahatlık ne be adam!."

Adam şöyle cevap vermiş: Kurban olduğumun bir kere işine karıştım, bana kırk gün bok yedirdi. İster yüzdürür, ister batırır... Ben karışmam kardeşim.

Günün Fıkrası: Eşeğin mertebesi

Nasrettin Hoca, bir vakit, eşeğini hava alsın diye evin damına çıkarmış.

Aradan biraz zaman geçince 'yeter artık, inme vakti' diye düşünmüş.

Çekmis eşeği damdan, kan ter içinde kalmış hoca, ama nafile; inmemiş eşek bir türlü.

"Ne halin varsa gör bre eşek" deyip, orada bırakıp, aşağı inmiş.

Oynama alanı bulan eşek, zıplamış durmuş damda.

Öyle zıplamış, öyle zıplamış ki; dam delinip aşağı düşüp ölmüş.

Akıbeti ibretle izleyen hocamız hemen dersi çıkarmış tabi: "Demek ki eşeğin mertebesini yükseltirsen; hem bulunduğu yere zarar veriyor, hem de kendine."