Kimi zaman manşetten, kimi zaman köşelerden yazıyoruz.

Zonguldak Belediyesi sınırları içinde yapılmayan-yarım bırakılan çalışmalarla ilgili CHP'li Zonguldak Belediyesi'ni; yapılmayan-yarım kalan hizmetlerle ilgili AK Parti iktidarının Zonguldak milletvekillerini ve teşkilat yöneticilerini eleştiriyoruz.

Bundan daha doğal ne olabilir ki?

[*] [*] [*] [*]

Bunları yaparken, en önemli kaynağımız halk...

Sokak...

Seçimde kime oy verirse versin; kandırıldığını, yine aldatıldığını, sömürüldüğünü düşünen halk...

Tek beklentisi, en büyük beklentisi hizmet olan, adalet olan ve daha yaşanabilir bir Zonguldak, Ereğli, Alaplı, Çaycuma, Gökçebey, Devrek, Kilimli, Kozlu, Çatalağzı, Muslu, Filyos, Çaydeğirmeni olan halk...

[*] [*] [*] [*]

Partisine ve genel başkanına olan inancına sadık kalma adına oy verdiği için aslında istemediği, güvenmediği isimleri milletvekili veya belediye başkanı seçmek zorunda kalan halk...

[*] [*] [*] [*]

Milletvekilleri ve belediye başkanları başta olmak üzere partilerin seçilmiş yöneticileri pek duymak istemezler bunları...

Yapılmayan-yarım kalan yolların, verilip-tutulmayan sözlerin yazılmasından rahatsız olurlar.

Yapılmamasından değil, yazılmasından rahatsız olurlar.

Siyasi malzeme yapılmasından rahatsız olurlar.

[*] [*] [*] [*]

Ama hem AK Parti, hem de CHP içinde neleri olduğunu görebiliyoruz.

Her iki partinin tabanından da tepki var.

Birileri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hatırına, diğerleri de altı ok ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hatırına susuyor.

[*] [*] [*] [*]

O tepkiler, kimi zaman partilerin iç kurullarında da tartışılıyor.

Mesela, "AK Parti'nin değil, Hüseyin Özbakır'ın İl Başkanı" denilen Zeki Tosun, teşkilat ve yönetim toplantılarında, "Milletvekillerimizle uyum içindeyiz. Şöyle hizmet yapıyoruz, böyle hizmet yapıyoruz" derken, başta en yakınında olan arkadaşları kıs kıs gülüyor.

Taban zaten tepkili...

[*] [*] [*] [*]

Benzer durum CHP için de geçerli.

CHP Merkez İlçe Başkanı Ebru Uzun'un Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem Akdemir'i eleştiren ve uyaran açıklamaları şeklen yanlış olabilir, ama toplumun beklentileri ve siyasi vicdanın hala yaşadığını anlayabilme adına önemliydi.

[*] [*] [*] [*]

Mesela, AK Parti'de bugünlerde başka bir sıkıntı var.

Tam referanduma giderken, ister istemez gidilen pek çok yerde seçim döneminde verilen sözlerin hatırlatılacak olması...

Her ne kadar bunun genel seçim olmadığı bilinse de, pek çok yerde vatandaş, verilen sözleri hatırlatacak.

Ve bu durumun, yani toplumdan gelen tepkinin ister istemez referanduma yansımasından korkuluyor.

Milletvekilleri de bunun farkında.

[*] [*] [*] [*]

Cumhurbaşkanı veya Başbakanı Zonguldak'a getirerek, bu tepkiyi kırmak istiyorlar.

Bu da çok normal...

Haklılar...

Çünkü her anlamda aldatıldığını, iktidarın nimetlerinin Zonguldak'a getirilmediğini düşünen büyük bir kesim, bunun sorumlusu olarak milletvekillerini, il ve ilçe teşkilatlarını görüyor.

Taban ve teşkilatlardan milletvekillerine olan tepkinin haklı bir dayanağı var.

[*] [*] [*] [*]

Öyle ki, Zeki Başkanın bile bu durumu dert ettiği ve yakın çevresine milletvekillerinden dert yandığı konuşuluyor, parti içinde.

Olay deşifre olunca da, Başkan Tosun, milletvekilinin danışmanı tarafından eline apar topar tutuşturulmuş bir metinle cevap vermeye kalkıyor.

"Uyum içindeyiz" diyerek, durumu kurtarmaya çalışıyor.

Doğru, pek çoğu sustuğu için uyum varmış gibi görünüyor!

Uyum içinde olamadıklarını ve referandum sürecinde AK Parti'yi baltaladıklarını kendisi de biliyor.

[*] [*] [*] [*]

Kim olursa olsun...

Mesele, gazeteler yazınca, alınıp gücenmek değil.

Mesele, o unvanların, makamların, koltukların hakkını verebilmek.

Aldatılan, kandırılan bu kentin seçmenlerine karşı samimi olabilmek...

[*] [*] [*] [*]

Her seçimde olduğu gibi yani...

Cumhurbaşkanı Erdoğan gelecek, "evet" havası estirecek, bunlar da havasını atacak!

Üç kuruşluk adamlar...

Bu kentte herkes, Gazipaşa, yani "mecburiyet caddesi"nden geçiyor.

Ama yağmur altında gülenle-ağlayanı ayırabilmek çok zor...

Kimi zaman öyle hikayelere denk geliyoruz ki, insan doğduğuna-doğacağına pişman oluyor.

Bir tarafta zenginlik...

Diğer tarafta korkunç yoksulluk...

Geçen bir anne ile iki küçük evladının çaresizliğine tanık olduk.

Çocuklar yarı aç-yarı tok...

Babayı zaten hiç sormayın.

Birkaç yere telefon ettim.

Aciliyeti ve durumu anlattım.

İmkan varsa halletmeye çalışıyor, olmuyorsa dostlarımıza yönlendiriyoruz.

Üç kişiyi aradım.

"Peynir, zeytin, makarna, yumurta gibi zorunlu ihtiyaçların olduğu 100-150 liralık alışveriş için bir markete yönlendirebilir miyiz?" diye sordum.

Biri, Oda Başkanı...

Durak durak geziyor.

Biri, mirasyedi hava-cıva...

Belediye başkan adaylığına oynuyor.

Biri, zengin züppe...

Tuvalete gitse, dolarla siler!

İnanın üçü de, o iki küçük çocuktan daha aç çıktı.

Yeminle utandım.

Dördüncü kişiyi aradım.

İsminin yazılmasını istemeyeceği için yazmayayım.

"Bizim dükkana gönder, oradan çocuklardan birisi ile göndereyim" dedi.

Bunlar bazen gerçekten iyi oluyor.

Kimin, aslında kaç kuruş olduğunu öğreniyorsunuz.

Bu tipler, bir de üç gün sonra çıkıp iki gariban çocuğu sevindirmenin karşılığında manşetlere çıkmak isterler.

Çünkü öyle alıştırılmışlar!

Yer mi bunları Atilla?

Sağ ol Ali Ağabey...

'Taşraya Bakmak...'

Kitabın adı böyle...

"Taşraya Bakmak"

Şöyle diyor tanıtımında:

"Taşra: Darlık, boğuntu, kasvet, tekdüzelik, kenarda kalmışlık, gerilik, bağnazlık, kavrukluk, güdüklük...

Taşra: Saflık, samimiyet, sıcaklık, sahicilik-otantiklik, sükunet, asudelik...

Buna benzer olumlu-olumsuz klişelerle anılır taşra...

Peki, o klişelerin ötesinde ne var?

Taşraya bu gözle bakmayı, taşra gerçekliğini ve taşra imgesini sorgulamayı deneyen yazılar var bu kitapta...

Özellikle de Türkiye'deki taşra deneyimlerine bakan yazılar: Taşrada okur-yazar olma, kadın olma, solcu olma hallerine...

Edebiyatta, şiirde taşraya... Taşranın (taşraların) tarihsel, toplumsal dönüşüm sürecine...

Elias Canetti'nin 'İnsanın Taşrası' kitabından ilhamla söylersek: Taşraya bakmak, insanın kendi içine bakmasıdır biraz!"