On birinci yüzyıldan itibaren Anadolu&[#]8217;nun Türkleşmesi hareketlerinde Kastamonu ve çevresinde (Zonguldak dâhil) Çoban ailesine mensup Alayuntlu ve Kayı boylarından birçok Türkmen ailesinin yerleştirildiği Yazıcızade Ali&[#]8217;nin Selçuknamesi&[#]8217;nde yazılıdır. Doç. Dr. Nuri Yavuz&[#]8217;un Anadolu&[#]8217;da Beylikler Dönemi adlı Nobel yayınlarından 2010 yılında basılmış kitabının 65.sayfasında şöyle bir kayıt yer almaktadır: Kuzey Batı Anadolu&[#]8217;da teşekkül eden ve iki asır civarında bu bölgeyi kontrolünde bulunduran hatta Ertuğrul Bey&[#]8217;den itibaren Osman Bey&[#]8217;e kadar Kayıların hamiliğini yapmış olan Çobanoğulları beyliği ve müteakiben de Candaroğulları beyliği dikkat çekmektedir. Bu kayıt çok önemlidir. Çünkü Söğüt ve civarına gidip Bizansla savaşan ve Osmanlı Devleti&[#]8217;ni kuran Osman Bey&[#]8217;in hamisi (koruyucusu) Çobanoğullarıdır. Ayrıca Kayı ve Alayuntlu (Ala atlı) boyları ile Çobanoğulları arasında bir akrabalık ilişkisi olduğu da düşünülebilir.

Aynı eserin 66.sayfasında Anadolu Selçuklu hükümdarlarından II. Kılıçarslan&[#]8217;ın oğlu Müineddin Mesut&[#]8217;a Paflagonya bölgesine dâhil olan Kastamonu ve Çankırı düşmüştür. Ancak bu fetih hareketlerinde önemli rol oynayan ve Bizanslılar&[#]8217;a karşı daimi mücadelede bulunan Türkmenlerin idarecisi durumundaki Çobanoğulları ailesine Selçuklu sultanları tarafından Kastamonu ve yöresi ikta olarak verilmiştir (Yazıcızade Ali, Tarih-i Ali Selçuk). Görüldüğü gibi Bitinya bölgesi Osmanoğullarına ikta olarak verildiğinden bu bölgenin tekrar feth edilmesi söz konusu olamaz. Zaten bölge Osmanoğullarınındır.

Yazıcızade Ali&[#]8217;nin Selçuknamesi&[#]8217;nde Çobanoğuları ailesinin Oğuzların Kayı boyundan geldiğini söylemesi, Kastamonu-Ankara bölgesinde büyük bir Kayı topluluğunun mevcudiyetinin bilinmesi de bu bilgiyi kuvvetlendirmektedir (İbn-i Bibi). Tarihi kayıtlarda bölgede KIVIRCIK anlamına gelen herhangi bir kayıt söz konusu değildir. Bölgede yaşayan ahali tamamen Türk&[#]8217;tür. Bölge insanına Türklük dışında yakıştırılmak istenen her şey sadece birer hayalden ibarettir.

Aynı eserin 66.sayfasında Hüsamettin Çoban beyin Oğuzların Kayı boyuna mensup olan Anadolu Fatih&[#]8217;i Kutalmışoğlu Süleyman Bey&[#]8217;in emirlerinden Karatekin&[#]8217;in soyundan geldiği rivayet edilmekle birlikte zamanın kaynaklarında dürüst, kahraman, cömert, devamlı gaza ile meşgul bir kişi olarak anılmaktadır, kaydı yer almaktadır. Bu durum Kastamonu&[#]8217;daki Çobanoğulları beyliği ile Osmanlılar arasındaki akrabalık ilişkilerini doğruladığı gibi Karatekin&[#]8217;in de Emir Çoban gibi Kayı boyundan geldiğini göstermektedir. Zonguldak ili Cumhuriyet&[#]8217;e kadar Kastamonu&[#]8217;ya bağlı bir bölge olduğundan Kastamonu tarihi bir yerde Zonguldak tarihi olarak da görülebilir.

Osmanlıların Söğüt ve civarında 400 ile 1500 çadırdan bir devlet kurdukları yaklaşımı tarihi verilere pek uyuşmamaktadır. Zira Germiyanoğulları beyliğinin askeri gücü bu küçük grubu çiğneyebilecek durumdadır. Germiyanoğullarına bağlı beyliklerle birlikte 200 bin atlı ve yaya gücü söz konusudur. 400 ile 1500 çadırlık bir gücün böyle bir güce karşı koyması mümkün değildir. Filyos çayının batısını Osmanlılara ikta olarak veren Anadolu Selçuklu hükümdarı Muineddin Mesut&[#]8217;un fermanı ile Osmanlılar Kütahya, Eskişehir, Ankara ve Bolu&[#]8217;yu fethe etmelerine gerek kalmamıştır. Bazı tarihçiler ikta olarak verilen yerleri tekrar Osmanlılara feth ettirmek istemektedirler ki, böyle bir yaklaşım sadece bir zorlamadır. Gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

Osmanlılar yakın komşularıyla evlenerek ülkelerini genişletme yoluna da gitmişlerdir. Örneğin Germiyanoğulları kızlarını Osmanlı şehzadesi Bayezit&[#]8217;e vererek kızına da çeyiz olarak Kütahya ile beraber, Tavşanlı, Emet, Simav ve Gediz&[#]8217;i vermiştir. Bölgede eski Türk örf ve adetlerinde olduğu gibi aileden birinin vefatında onun için matem tutmak, elbiseleri ters giymek, baş açmak, siyahlar giymek gibi adetlerin varlığı bölgenin Türk bölgesi olduğunun işaretleridir. Beylikler devrinde ordu kumandanlarına Subaşı denildiği bilinmektedir. Subaşılar askerlere talim yaptırır, onları tam teçhizatla donatır, geçit resmi yaptırır, harp planları hazırlar ve onları cesaret ve kahramanlık bilinciyle doldururdu. Subaşı unvanı vilayet askeri kumandanlarına da âlem olmuştur. Bölgede subaşı adını taşıyan yerleşim yerlerinin varlığı bunu göstermektedir.

Aynı eserin 106.sayfasında beylikler devrinde de bölgede Hristiyan nüfusun çok az olduğu vurgulanmaktadır. Bölgedeki insanların yaşayışlarına göz atarsak eserin 120.sayfasında iktalarda çalışan köylü çiftçisinden alınacak vergi nispeti bölgesine istihsal maddesi (üretim)cinsine ve verim derecesine göre her yıl Divan Defterleri&[#]8217;nde belirtilmek üzere &[#]8220;Büyük Divan&[#]8221; tarafından tespit edilirdi. İkta sahipleri belirli miktarda vergiden (mali hak) fazlasını alamazlardı. Aşırı talepler halinde veya reayanın mülküne el uzatıldığı veya aile dokunulmazlığına tecavüz edildiği zamanlar köylü ve çiftçi &[#]8220;Büyük Divan&[#]8221; hatta doğrudan Sultan&[#]8217;a şikâyet edebilir, ikta sahibinden büsbütün hoşnut değilse başka yere göçebilirdi. Bu kayda göre bölge köylüleri hallerinde memnun olmadıklarında başka yere göç etme özgürlüğüne sahiptiler.

Bölge insanı istedikleri yerde ticaret yapabilirdi. Örneğin Karadeniz yolu bu çağda çok önem taşımaktaydı. Anadolu ve Suriye, Mezopotamya, İran ve Kilikya, Mısır malları Ora Antrepolarına gelmiş olan Hindistan ve Yemen eşyası deniz araçlarıyla Kırım, Rus, Kafkas taraflarına sevk olunurdu. Karadeniz yolunun o dönemde taşıdığı önemi vurgulaması açısından yukarıdaki cümleler önemlidir. Günümüzde ise bölgenin Karadeniz&[#]8217;in üvey çocuğu olması geçmişle kıyaslandığında bir çelişkidir. Bölgenin deniz ticaretinin geliştirebileceğine dair olan görüşlere geçmişten temeller bulmak da mümkündür.