Bitinya bölgesi, Güney-Batı Karadeniz&[#]8217;de Filyos Çayı&[#]8217;nın batısından Üsküdar&[#]8217;a, Kuzey-Güney hattında ise Çankırı, Ankara, Bursa, Eskişehir ve Bilecik illerini içine alan bölgedir. Tarihte bölgede çeşitli kavimler yaşamıştır. Bu bölge, Anadolu Selçuklu sultanı tarafından Ertuğrul Gazi&[#]8217;ye ikta olarak verilmiştir. Bu durumu daha önceki yazılarımızda dile getirmiştik. Osmanlı Devleti&[#]8217;nin kuruluşunda bu bölge yokmuş gibi kabul edilip, Osmanlı Devleti&[#]8217;nin sadece Bilecik ve Söğüt civarlarında yaşadığını ileri sürmek, gerçekliği tersyüz etmektir. Örneğin D.Ahsen Batur 1200 Yıllık Sürgün adlı Selenge Yayınları&[#]8217;ndan İstanbul&[#]8217;da 2013 yılında basılmış kitabının 169. sayfasında Kayı Boyu ile Kınık Boyunu karşılaştırırken şu görüşleri ileri sürer:

&[#]8220;8-9. yüzyıllarda Oğuzlar, Mangışlak civarına göç ederler. Reşidüttin&[#]8217;in Oğuz boylarını sayarken Kayıları listenin başına koyması Kaşgarlı&[#]8217;nın ise ilk sıraya Kınık Boyu&[#]8217;nu yerleştirip sonra Kayılardan söz etmesi de muhtemelen yazarların yaşadıkları dönemde yıldızı parlayan Oğuz Boyu&[#]8217;nu listenin başına koyma nezaketinde bulunmasından kaynaklanmıştır&[#]8230;Kunların Kıpçakların değişik isimlerinden biri olduğu bilinmektedir. Z.V. Togan&[#]8217;da Kunları doğrudan Hun (koyunlu) olarak göstermekte, Kunların (Hunların) esas kuvvetlerini Oğuz, Ogur, Kimak (Kıpçak), Kanglı zümreleri teşkil etmiştir demekte, sonrada kendisinin Kıpçakların bir kolu olarak kabul ettiği Kaylara mensup olduğunu belirtmektedir; ama asıl önemli olanı her iki eserinde de Kaylarla Kayıları özdeşleştirmesidir&[#]8221;.

Bu durumda Oğuz, Kay ve Kayı sözcükleri tartışmaya açılmış olmaktadır. Bu sözcüklerin içeriklerini belirlemek, gerçekten zordur. Örneğin aynı kitabın aynı sayfasında &[#]8220;Fuat Köprülü, daha ziyade Kaşgarlı Mahmut&[#]8217;un kayıtlarına istinat ederek Kaylarla Kayıların kesinlikle aynı kabile olmadığını ısrarla vurgulamaktadır. Ama ne Kayların ne de Kayıların geçmişleriyle ilgili herhangi bir bilgi vermemekte, yalnızca kaynakların yetersiz olduğundan şikayet etmektedir. Yalnızca Handemir, Osmanlıların Kırım yoluyla deşt-i Kıpçak&[#]8217;tan (Kıpçak Çölü) Rum ülkesine gelen on bin hanelik Terakimenin (Türkler) ahfadı yani Kıpçak Terakimesi olduğu hakkında bir rivayet nakletmektedir. Kayılar hakkındaki bu bilgi eksikliği çok iyi bir istihbarat ağı kurmasına rağmen Timur&[#]8217;u yanıltmış ve muhtemelen Kayı neslinden olduğunu söyleyen Kastamonu Beyi Çoban&[#]8217;ın ifadesine dayanarak Bayezid&[#]8217;e yazdığı mektupta &[#]8216;Senin soyun Gemici Türkmenlere dayanır ve biz bunu gayet iyi biliriz&[#]8217; demiştir. Z.V. Togan, Kefe ile Anadolu arasında kayıkçılık eden Kastamonu Bayi Çoban&[#]8217;ın dedelerinden dolayı Timur&[#]8217;un bir yanılgıyla Yıldırım Bayezid&[#]8217;e bu şekilde hitâp ettiğini zımnen belirttikten başka, Kayıların Deşti Kıpçak&[#]8217;tan büyük kafileler hâlinde göç edip gelen Kıpçak Boyu Durgutların arasında yaşadıklarını ileri sürmektedir&[#]8221; ifadeleri yer almaktadır.

Bu ifadeler Osmanlının geçmişini tartışılır hâle getirmektedir. Kastamonu Beyi Emir Çoban&[#]8217;ın kendisini Kayı Boyu mensubu olarak görmesi Söğüt civarında kurulan Osmanlı

Beyliği ile ilişkisini gösterir. Bu durumda Söğüt civarındaki beylik, arkasına Kastamonu Kayılarını almış olmaktadır. Sonuçta küçük bir boy olarak sunulan Kayı Boyu, aslında küçük bire boy olmaktan çok kalabalık bir boy olarak kabul edilebilir.

Aynı kitabın 173. sayfasında &[#]8220;Kayların Kıpçakların bir kolu olduğunu ve Kayıların geçmişleriyle ilgili hiçbir kayıt bulunmadığını kabul edersek, bu durumda Osmanlı Hanedan&[#]8217;ını kuran Kayıların Kıpçak asıllı olduğunu, Ahincanov&[#]8217;un dediği gibi 8-9. yüzyıllarda İrtiş Boyları&[#]8217;ndan gelerek Mangışlak taraflarında Oğuz kabileleri arasına karışıp dillerini değil, ağızlarını değiştirdiklerini varsaymak gerekir.&[#]8221; cümleleri yer almaktadır. Bu cümleler, Osmanlı&[#]8217;ya farklı gözle bakmamız gereğini de gösterir. Ancak &[#]8220;Osmanlı ailesi yükseldikçe hızlı bir şekilde bozulmaya, aslından uzaklaşmaya, kendisi de Oğuz-Türkmen olduğu hâlde Türkmenlerden uzaklaşmaya, zaten hiç ağzına almadığı Türk kelimesini Anadolu&[#]8217;nun çilekeş Türkmenlerine &[#]8216;köylü sıfatı&[#]8217; olarak yakıştırmaya başladı&[#]8221; diyen Batur (2013), bir noktada haklı gibidir. Çünkü Fatih Sultan Mehmet, Bayındır Boyu&[#]8217;ndan Akkoyunlu Uzun Hasan&[#]8217;a gönderdiği mektupta &[#]8220;Yine aşağılık Türkmen seciyeni (karakter) gösterdin&[#]8221; diye yazmaktadır. Bu cümle Fatih Sultan Mehmet&[#]8217;in devleti kuran Türk unsuruna hiç de hoş görüyle bakmadığını göstermektedir.

Buna karşılık Timur, &[#]8220;Biz ki, Turan hükümdarı, Türkistan emiriyiz. Biz ki, halkların en eskisi, Türkün şah damarıyız&[#]8221; diyebilmektedir. Aynı Timur, İspanyol elçisine &[#]8220;Beni biraderim Bayezid&[#]8217;in üstüne varmam için sürekli tahrik ettiniz&[#]8221; diyerek Türklük bilincini açıkça sergilemiş, Anadolu&[#]8217;dan ayrılırken de askerlerine &[#]8220;Bu savaş, hiç hesapta olmayan bir savaştı; ama ne yazık ki oldu ve kartallar savaştı, kargalar güldü&[#]8221; demiş; ayrıca &[#]8220;Bu fesat toprağı burada kalsın; onun için herkes atlarının ayaklarına bez bağlasın ki, bu fesat toprağı ata yurdumuza ulaşmasın&[#]8221; diyerek Türklerin kardeşliğini en güzel şekilde göstermiştir. Kardeşlerin arasına fitne ve fesat girmemesi için elinden geleni yapmıştır. Yine İskit Hanı&[#]8217;nın yabancı bir hanımla evlenmesi, yabancıları taklit etmesi, onlar gibi giyinip eğlenmesi imkânsızken, Osmanlı&[#]8217;da daha Sultan Orhan zamanında yabancı gelinler Osmanlı Sarayı&[#]8217;nda kol gezmekteydi. 19. yüzyılda Avrupalı zenginlerin en büyük hayali kızlarını Osmanlı paşalarıyla evlendirmekti. Bu durumda Türklerin kurduğu Osmanlı Devleti&[#]8217;nin sırları hanımları eliyle yabancılara ifşa edilmekteydi. Devleti kuran Türkler ise, vergi veren ve askerlik yapan insan derekesine düşürülmüştü. Bitinya ahalisi denilen ahali, vergisini veren, devletine bağlı, vatanı için ölen fakat devletin nimetlerinden yararlandırılmayan bir ahali olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bitinya bölgesindeki halk, Osmanlı Devleti&[#]8217;nin kuruluşunda en az Bilecik ve Söğüt&[#]8217;tekiler kadar fedakârlık ve feragatte bulunmalarına rağmen adları okunmamaktadır. Oysa bölge halkı yaya ve atlı olarak Osmanlı&[#]8217;nın bütün savaşlarında canla başla mücadele etmişken, daha sonra Türkçe bile bilmeyen Osmanlı paşalarının emrinde yaşamak ve kurduğu imparatorluktan vazgeçmek zorunda bırakılmıştır.