Efsaneler, milletlerin tarihsel belleğindeki tortuları oluşturur. Bu tortular, millî hayal gücümüzün deposundaki ürünlerdir. Kültürümüzün grameri ve mantığını oluşturucu bir işlevleri de vardır. Efsanelerin söylem stratejileri geçmişin zaman içinden geçerek günümüze ulaşan ve yaşayan hatıralarına yöneliktir. Bunları kör önyargılar olarak görmek yanlıştır. Onlar bir geleneğin canlı örnekleridir. Bunun izlerini Karadeniz Ereğli&[#]8217;de de görmek mümkündür. Karadeniz Ereğli-Devrek yolu üzerinde Keçhisar, Keşişhisar, Keşifhisar adlı ırmak kenarında bir yükselti vardır. Keçhisar veya Keşifhisar değil, Keşişhisar olması gerekir. Keşiş, Türkçe sözlükte, Hristiyanlarda manastırda yaşayan hiç evlenmemiş papaza veya rahibe denmektedir. Dolayısıyla buradaki hisarın içinde bir manastırın olduğuna gönderme yapmaktadır. Hisar sözcüğü ise bir şehrin veya önemli bir yerin korunması için taştan yapılmış, yüksek duvarlı ve kuleli, çevresinde hendekler bulunan küçük kale anlamındadır. Keşişhisar adı da buradaki manastıra ve küçük kaleye işaret etmektedir.

Çocukluğumda büyüklerden dinlediğim masal ve hikâyelerden altın kara saban ve boyunduruğun bir yerlerde gizli olduğunu duymuştum. 1970&[#]8217;li yıllarda Karadeniz Ereğli&[#]8217;nin Subaşı mevkiinde kurulan hayvan pazarına geldiğimde, kahvede çay içerken yaşlı bir amca yanıma geldi. Şuradan, buradan konuşurken define meraklısı olduğunu anladım. Bana Keşişhisarla ilgili olarak &[#]8220;Orada altın saban ve boyunduruk&[#]8221; bulunduğunu söyledi. Büyük İskender&[#]8217;in Eskişehir Gordiyon&[#]8217;daki Frig kralının yaptırdığı altın saban ve boyunduruğu kılıçla parçalamasını da tarih kitaplarında okumuştum. Ancak üzerinde fazla durmamıştım.

Aradan zaman geçince B.N. Grakov&[#]8217;un Selenge yayınlarından 2008 yılında basılmış İskitler adlı kitabının 47. sayfasında aynı efsaneyi görünce, altın kara saban ve boyunduruk konusunda merakım beni yönlendirmeye başladı. İnternette arama yapmaya başlayınca, aynı efsanenin Kastamonu&[#]8217;da Gâvur gölü denilen mevkide de anlatıldığını görünce, efsanelerin bellek tortuları içinde tarihi olaylarla ilişkili olduğu; ancak olayların daha da içinden çıkılamaz hâle getirildiği ortaya çıkmaya başladı. Grakov&[#]8217;un İskitler adlı kitabının 47. sayfasında aynen şu bilgi verilmektedir: &[#]8220;Herodot&[#]8217;a göre bizzat İskitler&[#]8217;de anlatılan bir efsanede, İskitlerin diğer tüm halklardan daha genç oldukları, vaktiyle hiç kimsenin yaşamadığı ülkelerinde ilk olarak Zeus&[#]8217;un oğlu Targitaos (Herkül) ve kızı Boristhenes&[#]8217;in dünyaya geldiği hikâye edilmektedir. Herodot&[#]8217;da İskitler&[#]8217;in kökeniyle ilgili rivayetlerden ilki budur. Targitaos&[#]8217;un Lipoksais, Arpoksais ve Koloksais adında üç oğlu vardı. Onların önüne gökten altın eşyalar düştü: Saban (pulluk), boyunduruk, teber (kılıç) ve kâse. Büyük ve ortanca kardeş bu eşyaları tutamayınca hepsi de ansızın alev aldı. Üçüncü kardeş hiç korkmadan gökten indirilen mucizevî eşyayı tutabildi. Böylece krallık ona verildi&[#]8221;. Herodot burada tüm İskitlerin genel adının Skoloti olduğunu, onlara Yunanlıların İskit, Perslerin ise Saka dediklerini kaydetmektedir.

Herodot&[#]8217;un anlattığı bu efsane, İskitlerin tarihten silindikleri zamandan beri geçmişin belleğinde izleri hâlen belirli olan bir efsanedir. Aynı kitabın 46. sayfasında da Strabon&[#]8217;un Homores çağını anlatırken &[#]8220;Kimmerlerin Frigya&[#]8217;ya saldırılarından bahsetmektedir. Karadeniz&[#]8217;in kuzeyi dönemin buğday üretim merkeziydi. Güneyinde de çiftçilik yapılmaktaydı. Kitapta yer alan &[#]8220;İskit krallarından Kanytus ve Skylurus adına bastırılan sikkelerde, bir yiyecek arabası ve buğday ticaretinin diğer sembolleri kazınmıştı&[#]8221; cümlesinde, İskitlerin buğday ürettikleri ve bu ticaretten zengin oldukları anlaşılmakta; kitabın 77. sayfasında ise &[#]8220;Arabası ve öküzü dahi olmayanlardan&[#]8221; söz edilerek onların köle olduğuna vurgu yapılmaktadır. İskitlerin ağaç saban kullandıkları da kitabın 94. sayfasında yer almaktadır. Aynı sayfada Herodot &[#]8220;Çiftçi İskit kabilelerinin buğday, arpa, mısır, bakla, nohut, mercimek, karapazı, bamya, çavdar, soğan ve sarımsak yetiştirdiklerini&[#]8221; kaydetmektedir. Dolayısıyla İskitlerin çiftçiliği bildikleri bu ifadelerden anlaşılmakta; efsanelerindeki altın kara saban ve boyunduruk imgesi tarih öncesi zamanlara gönderme yapmaktadır. İskitlerin metalleri eriterek onlardan dövme el aletleri yapmaları, altın işçiliğini bilmeleri, İskitlerin altın kara saban ve boyunduruğu sitilize edebileceklerinin göstergesi olarak ele alındığında, Keşişhisar denilen yerde bir efsanenin canlılığını koruyarak günümüze kadar geldiği düşünülebilir. Meydan Larousse&[#]8217;da yer alan &[#]8220;kara sabanın tarihi (Sümerler-Mısır) çağımızdan 4000 yıl önceye dayanır&[#]8221; bilgisi göz önüne alındığında İskitlerin kara sabanı ve boyunduruğu bildikleri, tarım toplumuna geçtikleri kabul edilebilir. Efsanelerinde de altın saban boyunduruk simgesinin yer alması gayet doğaldır.

Altın kara saban ve boyundurukla ilgili İskender efsanesine gelince; Bilge Umar&[#]8217;ın İnkılâp kitapevinde 1999 yılında basılmış İlkçağda Türkiye Halkı adlı kitabının 428. sayfasında, efsane hakkında Arrianos şu bilgiyi verir: &[#]8220;İskender Gordion&[#]8217;a vardı. Orada Gordios ile oğlu Midas&[#]8217;ın sarayı bulunan hisara giderek Gordios&[#]8217;un arabasını ve arabanın boyunduruğundaki kayışları görmek arzusuna düştü. Gordios, İskender&[#]8217;in kılıçla çözdüğü kör düğümü çok eski bir çağda bağlamış olan kral Midas&[#]8217;ın yoksul, köylü babasıdır&[#]8230;..Bundan başka bu araba için başka bir efsane daha vardı: Arabanın boyunduruğundaki kayışı çözen kimse, Asya&[#]8217;ya hâkim olacaktı. Bu kayış kızılcık ağacının (kiren) iç kabuğundan yapılmıştı, ne başı ne de sonu gözüküyordu. İskender kayışı çözmek imkânını göremeyince &[#]8211;halk kalabalığının aleyhine bir fikre sapmaması için, çözmeden bırakmayı istemediğinden- bazılarının dediğine göre kayışı kılıçlamış, böylece onun artık çözülmüş olduğunu ilân etmiş&[#]8221;.

İskit efsanesinde üçüncü çocuğun kral olması olgusu, Karadeniz Ereğli köylerinde anlatılan halk masallarında da bulunmaktadır. Birinci ve ikinci çocukların hatalarını düzeltmek üçüncü çocuğa kalmaktadır. Üçüncü çocuk baba ocağını tüttürecek evlat olarak kabul edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında yukarıda verilen bilgiler ışığında, Keşişhisar&[#]8217;daki altın kara saban ve boyunduruk efsanesi, Frigya kökenli olmaktan çok İskit efsanesinin toplumsal bellekte daha etkin olduğunun da göstergesi olarak düşünülebilir. Ayrıca altın kara saban ve boyunduruk efsanesi çiftçiliğe; dolayısıyla boğa ve öküze de gönderme yapmaktadır. Çünkü çiftçilik Anadolu&[#]8217;da öküzle yapılmaktadır. Sabanı boyunduruk vasıtasıyla çeken öküzdür. Öküz, boğanın iğdiş edilmişidir. Mircea Eliade, Zalmoksis&[#]8217;ten Cengiz Han&[#]8217;a adlı, Kabalcı yayınlarından 2006&[#]8217;da basılmış kitabında, 190. sayfasında boğa ile ilgili olarak şu bilgiyi vermektedir: &[#]8220;Gerek vahşi gerekse evcil boğaya hem kahramanlık hem de bereket bağlamlarında rastlanır&[#]8221;. Boğa güreşi kahramanca bir erginleme sınavını temsil eder, ama boğa kurban edilmesi kozmogoniyle ilgili anlamlar da taşır. Hem fırtına tanrıları hem de kahramanlar boğaya benzetilmiştir. Rahmetli babaannem gök gürlediği zaman &[#]8220;Gökteki boğalar güreşiyor&[#]8221; demişti. Boğanın bu tür yorumu İskit kozmogonisini hatırlatmaktadır.

Arkaik dönemden gelen efsanelerin dinsel bir evren içine yerleştirilmesi olgusu altın kara saban ve boyunduruk efsanesine de yansımıştır. Çünkü boğa, folklorda ürkütücü gücü, cesareti ve saldırganlığı temsil etmektedir. Altın kara saban, boyunduruk ve öküz, çiftçi kabilelerin kutsalları arasında yer almaktadır. Babaannemin açıklamasını Şamanist düşünce tarzı olarak değerlendirdiğimde; bir efsanenin gün yüzüne çıktığını ancak öğrenmiş bulunmaktayım. Ayrıca Vikipedia&[#]8217;da yer alan Kastamonu&[#]8217;da &[#]8220;Taşköprü ilçesi Alasökü köyünde&[#]8221; Köristan denilen kaya mezarlarının bulunduğu mağaranın devamında altın saban ve boyunduruk bulunduğu efsanesi, Batı Karadeniz bölgesinde İskit kültürünün yaygınlığına da işarettir. Bolu&[#]8217;daki Abant gölü efsanesinde de altın saban ve boyundurukla ilgili ilginç bir hikâye yer almaktadır. Ancak bu hikâye Hristiyanlık dönemiyle ilişkilendirilmektedir. Bu dönem halk arasında tek tanrılı dinlerden önce olduğu için gâvur dönemi olarak da ifade edilmektedir. Gâvur sözcüğü tek tanrılı dinlerden önceki kozmogoniye vurgu yaptığından dolayı önem taşımaktadır. Bu yüzden Karadeniz Ereğli&[#]8217;nin tarih öncesi dönemiyle ilgili &[#]8220;kabileler konglomerası&[#]8221; tabirine ek olarak &[#]8220;efsaneler konglomerası&[#]8221; deyimini de kullanmak gerekmektedir. Hitit sanatında da kullanılan geyik motifine İskitler&[#]8217;de de rastlanmaktadır. Eliade&[#]8217;nin kitabının 194. sayfasındaki dipnotta da şöyle bir ibare yer almaktadır: &[#]8220;Geyiklerle süslenmiş sancaklar ve alametler İskitler&[#]8217;de de bulgulanmıştır&[#]8221;. Geyiğin öküz yerine çiftçilikte kullanılıp kullanılmadığı meselesi henüz çözümlenmiş değildir. Avcılık, çobanlık ve çiftçilikle ilgili efsanelerin dinsel gelenekler içinde de varoluşu ve halk kültüründeki egemenliğini açıklamak, araştırmacılara kalmış bir konu olarak çözüm beklemektedir. Gerek İskender gerekse İskit efsanelerinde altın kara saban ve boyunduruk efsanesinin izleği, kökeni ve dolaşımı sorunu henüz yanıtlanmamıştır.