Sanırım başlıktan makalenin konusunu anladınız, unutanlar için hatırlatayım. Çocukken oynadığımız oyunlardan saklambaç oyununda, ebe olan arkadaşımız saklanan kişinin ismini yanlış ifade etmesi sonucu oynayanların ‘kazan çömlek patladı’ diyerek feryat figan bağırdığı bir deyimdir. Asıl olan ‘Çanak Çömlek Patladı’ olsa bile Zonguldak’ta ‘Kazan Patladı’ veya ‘Kazan Çömlek Patladı’ diye bilinir. Günümüz kent koşullarında yoğun iş telaşı, stres, çoluk-çocuk ve geçim derdiyle uğraşırken bazı değerlerimizi hızla kaybettiğimizin farkında mıyız? Zaman zaman eski mahallemizi, oradaki dostluğu, terlemeyin, terli terli soğuk su içmeyin diye sıkı sıkı tambihleyen büyüklerimizi, susayınca en yakın komşudan kana kana içtiğimiz bir bardak suyu, annelerimiz defalarca çağırana kadar oynadığımız oyunları özlemiyor muyuz? Bu sokak koşturmacasından yorgun bitap düşmüş halde eve gelip erkenden yatağa girip masal kahramanlarını rüyamızda gördüğümüz deliksiz uykular unutulur mu? O günler hatıralarıyla geride kaldı, artık terlemeyin, koşmayın, düşersin gibi uyarıların yerini. ‘Bilgisayarı kapat, yat’aldı.

Nerede çocukluğumuzun eski oyunları?…

Çocukluğunda sokakta oynadığı oyunları hatırlayınca mutlu olmayanımız var mıdır? Ne zaman oyun söz konusu olsa biz büyükler "Nerede bizim çocukluğumuzdaki oyunlar!" der, anlatmaya başlarız ya.

Peki, şimdiki çocuklar bu oyunların hangilerini oynuyor? Hatta bırakın oynamayı, hangilerini biliyor? Zihinsel, bedensel gelişimi sağlayan, iletişimi öğreten, paylaşımı geliştiren eski oyunlarımız yaşam tarzımızın teknolojiye yenik düşmesi sonucunda sönmeye yüz tutarak kayboluyor.

Çocukluğumuzdaki oyunlar, işbirliğini, paylaşmayı, uyumu öğretirdi. Her şeyden önemlisi mutluluk getirirdi. Oysaki şimdiki oyunlar artık daha bireysel, bencil ve ruhsuz.

Bilgisayarda oyun oynayan veya televizyondan gözlerini ayırmayan çocuğumuza baktığımızda “Nasıl kurtarırım?” düşüncesi hepimizde yok mu?

İnternet, atari ve plastik oyuncaklarla vakit geçiren
çocukların a-sosyal kişilik kazandığına şahit oluyoruzdur hepimiz.

Elimizde ekmek arası salça ile oyun alanlarımıza koşarken,
kalbimizdeki heyecanı, titreşimi hangi bilgisayar verebilir ki?

Sokaklardaki oyun çocuğu demek, annemizin bizi akşam ezanı okununca azarlayarak eve çağırması demek. eskiler demek, oyuna dalınca yemek yemeyi unutmak demek. 60’lar 70´ler demek, takımına gazoz kazandırabilmek için mahalle maçlarında var gücüyle top oynamak demek. İşte bize yemek yemeyi unutturan o oyunlar, sokakta, açık havada, evde, kağıt kalemle, toplu ve topsuz oynanan oyunlar ve bizde iz bırakanların hikayeleri…

Aslında her şey evcilik oyunuyla başlıyor ve devam ediyor;

Milli maç heyecanı kadar coşku yaşadığımız mahalle maçları, saklambaç, tıkalı (kukalı) saklambaç, körebe, çelik çomak, birdir bir, istop, bezirgan başı, ip atlama, köşe kapmaca, yağ satarım, mendil kapmaca, ebe (misket, bilye), yakar (yakan) top, sek sek, sessiz film, gölge, uzun eşek, topaç çevirme, çember çevirme, bilyalı araba, telden araba, dalya, üç taş, kırk taş, beş taş, dokuz taş, dokuz kiremit, yerden yüksek, tutsak almaca, deve cüce, gazoz kapağı, tıp, halat çekme, bir-ki-üç, çizgi, arapsaçı, topaç çevirme, taso, taş kırmaca, dokuz aylık, uzun atlama, elim sende, kulaktan kulağa, tilki tilki saatin kaç, alt mı üst mü (Ciklet kağıdı oyunu) ve …

Bülbül kafeste, çatlak patlak, arapsaçı, kaç kurtul, tutsak almaca, top yetiştirme, nesi ar, yüksük oyunu, cicoz, bom oyunu, estepeta, iğne-iplik oyunu, sözcük bulma, ateş-toprak-hava-su, yutturma oyunu, Nuh´un gemisi, Amiral battı, SOS, kutu kutu, tren oyunu, telgraf oyunu, hortlak, dedektif oyunu, çuval, mikado ve isim hayvan…

Liste uzar gider, unuttuğumuz oyunlar elbette vardır, sizin
de hayatınızda yer turmuş unutamadığınız çocukluk oyunlarınız varsa yazın…


MAHALLE MAÇLARI…

Kaldırım taşlarına anlam yüklerdi bu oyun Mahallenin itibarı sayılırdı, kazanılacak gazoz için canla başla mücadele edilirdi. İyi oynayan iki kişinin aynı takımda olmamasına dikkat edilirdi. Kale taşları adımla sayılır ve belirlenirdi. 3 korner 1 penaltıydı. 5’de devre 10’da biterdi. Para o zamanlar kolay bulunmadığından maçın hangi takım tarafından başlatılacağına; bir tarafına tükürülmüş yassı bir taşın havaya atılıp, yaş mı,kuru mu seçiminde doğru tarafı bilen tarafın başlaması yöntemi ile karar verilirdi. Top sahibi her zaman patron olarak görülürdü. O ne isterse olurdu Topu patlatan parasını öder, parçalanan top kafaya geçirilirdi. Maçlar minyatur bir alanda oynanıyorsa penaltılar boş kaleye ters duruşla topukla vurulurdu. Penaltılarda kaleci değiştirilirse 2 penaltı atılırdı. Eğer ilk penaltı gol olursa ikincisi atılmazdı. Abanma ve burun vurmak yoktu, vurulursa eleştirilip kınanırdı. Klişe laflar vardı: `At bakayim abinin kıllı göğsüne!`. Bel yukarsı gol sayılmazdı. Taçtan kendi önüne atıp başlatılınca, taç değişirdi. Maçı izleyen küçük bir grup varsa, penaltı olup olmadığına onlar karar verirdi, saygı vardı. Pas vermeden sadece çalım atarak gol atılırsa sayılmazdı. Oynayacakların sayısı eğer tek ise, güçsüzlerden biri devre değiştirerek gönlü alınırdı.

Mahallenin abileri kaleci alıştırırlardı ve buna göre puan verirlerdi. Aralarında kavga eden çocukların puanı kesilirdi. kalelerde ağ olmadığı için abanıp da topu diğer sokağa, araba altına, bahçelerden birine atanın kendi gidip alacağı kuraldı. Penaltıyı kim yaptırdıysa atışı o kullanırdı. Duvardan gol olmazdı. Maçlardan sonra su sırasına girmek ayrı bir davaydı ve mutlaka koşa koşa gidilirdi. Genellikle yaşlı amca veya teyzeler, zemin katta oturanlar bu işin acımasız kurbanlarıydı. Akşam olup eve gitme saati geçtiyse son golü atan kazanır zorunlu uygulaması devreye girerdi.




SAKLAMBADž

En az 4 kişiyle oynanır.Oyuncular aralarında sayışarak veya parmak tutuşarak bir ebe bir tane duvara önünü dönerek sayar. Ebe en az 50 ye kadar sesli sayar. Bu sırada diğer oyuncularda ebe sayana kadar farklı veya aynı yerlere saklanırlar. Ebe sesli saymayı bitirince ‘önüm arkam sağım solum saklanan sobe’ diye bağırır ve gözünü açar. Ve diğer oyuncuları bulmaya çalışır. Diğer oyuncular ise ebe kalenin başından ayrıldığını görünce ebenin saydığı yere sobe diyerek ebeler. Ebeliyen kişiler ebe olmaz. Ondan sonra ebe diğerlerini bulmaya çalışır. Eğer ebe bir kişiyi görüpte onun adını yanlış söylerse diğer oyuncular saklandığı yerden çıkar ve kazan (çanak) çömlek patladı diye bağırırlar. Ve ebe olan kişi yeniden ebe olur. Bu oyun genelde akşam oynanırdı...



TIKALI (KUKALI) SAKLAMBADž

Tüm oyuncular oyun alanında toplanır. Aralarından bir ebe seçilir. Oyunculardan biri ortaya konan topa ya da teneke kutuya vurarak oyun alanından uzak bir noktaya atar. Tüm oyuncular ebe topu tekrar oyun alanına getirene kadar saklanır. Ebe, kukayı getirdikten sonra saklananları ararken, başka oyuncular yeniden kukayı uzağa atabilir. Ebe kimi görürse kukaya basar ve “Tıkaladım” der. Oyun bu şekilde devam eder.




KÖREBE…

Oyuncular arasından bir ebe belirlenir ve gözleri bağlanır. Oyun, adını ebenin gözlerinin bağlanmasından alır. Oyuncular ebe ortada kalacak biçimde bir halka oluşturur.

“Türkü söyler döneriz,

Bil bakalım biz kimiz,

Göster bizi körebe”

sözlerini söyleyerek ve el çırparak ebenin çevresinde dönerler. Ebe bu sırada kollarını öne doğru uzatarak dokunduğu oyuncunun başını, yüzünü ve üstünü elleriyle yoklar. Kim olduğunu anlayabilirse adını söyler. Eğer tanırsa, dokunduğu oyuncu ebe olur. Tanıyamazsa, oyun aynı ebeyle sürer.

ÇELİK ÇOMAK…

Biri uzun diğeri kısa iki sopa kullanılarak oynanır. Kısa
olan ve sürekli yerde kalan sopa, uzun sopayla uç kısmına vurularak
havalandırıldıktan sonra, en uzak noktaya ulaştırılmaya çalışılır. Kısa sopaya,
üç kez havalandırıp vuramayan oyuncu, sırasını rakibine verir. Sopayı en uzak
noktaya atan oyuncu, oyunu kazanmış olur.

BİRDİR BİR…

Oyuna başlamadan önce bir ebe seçilir. Diğer 9 kişinin,
ebeden 20-25 adım ötede duracakları yer belirlenir ve hepsi 3-4 adım
aralıklarla dizilir. Ebe eğilip belini kamburlaştırır, atlama yapacak 9 çocuk
tekerlemenin kendi numaralarına ait kısmını tam ebenin üzerinden atlarken
söyler. Çocuk diğerlerinin üzerinden de atlar, en sona gelindiğinde kendisi de
eğilir. Birinci sıradaki, ebenin üzerinden “birdir bir” deyip atlar ve 3-4 adım
ileride o da eğilerek sırtını kamburlaştırır. Ardından ikinci sıradaki koşarak
ebenin ve diğerinin üzerinden atlar ve en sona geldiğinde o da eğilir.
Devamında sırayla diğerleri de çocukların üzerinden atlar.
Bu durum bir çocuğun atlamayı başaramamasına kadar devam eder. Atlayamayıp düşen, ebe seçilir.



İSTOP…

Oyuncular bir daire oluşturur. Oyunu başlatmak için çocuklardan biri ebe olur. Ebe, oyunculardan birinin adını söyleyerek topu havaya atar. Top yere düşerken, adı söylenen oyuncu topu havada yakalarsa, başka birinin adını söyleyerek topu yeniden havaya atar.

Topu havada tutamayan çocuk, topu yerden eline aldığında “istop” diye bağırır. Kaçışan oyuncular “istop” denildiği anda oldukları yerde durmak zorundadır. Bu durumda ebe, duran oyunculardan birini topla vurmaya çalışır. Vurulan oyuncu 1 puan kaybeder ve ebe olur. Üç kere vurulmuş olana bir ad takılır ve oyun o isimle devam eder.


AÇ KAPIYI BEZİRGAN BAŞI…

Bir zamanların en gözde çocuk oyunları arasında yer alır.

Oyuncular tekerleme aracılığıyla aralarından iki kişiyi seçerler. Bunlar bezirgânbaşı olur ve kendilerine bir isim verirler (kırmızı-yeşil, elma-armut, balık-kelebek vb.). Karşılklı olarak el ele tutuşarak bir kapı oluştururlar.

Daha sonra diğer oyuncular bir kervan misali ardı ardına sıralanırlar ve bu kapının içinden geçerler. Bu sırada oyunun şarkısı söylenir:

“Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı...

Kapı hakkı ne alırsın, ne

verirsin, arkamdaki yadigâr olsun,

yadigâr olsun. 1 sıçan, 2 sıçan,

3’üncü de kapana kaçan.”

Bezirgânlar kapının içine aldığı oyuncuya sorarlar, “Balık mı, kelebek mi?” Kapının içindeki çocuk hangi bezirgânın adını söylerse onun arkasına geçer ve bu durum kervanın son oyuncusuna kadar devam eder.

Oyunun ikinci aşamasında bir halatı tutarak ya da birbirlerine kenetlenerek çekişmeye başlarlar. İlk hangi grup halatı bırakırsa, o grup oyunu kaybeder.

İP ATLAMA…

İki çocuk karşılıklı olarak ipin ucundan turarak çevirir.
Çocuklar sırayla ipten atlamaya çalışırlar. İp atlarken şu tekerlemeleri
söylerler:

“Laleli belkız,

İçeriye gir kız,

İpten çık kız,

Dışarıya çık kız.

Denizde dalga, hoş geldin abla,

Eteğini topla, rahat otur abla,

Etek bluz, İngiliz turist,

Nereden çıktı bu iki kız.”

YAĞ SATARIM…

Yağ satarım oyununda önce bir ebe belirlenir. Oyuncular
yüzleri birbirine dönük halka oluşturacak biçimde yere otururlar. Ebe bir
mendilin ucunu düğümleyerek eline alır. Bunu arkasında saklayarak halkanın
çevresinde dolaşmaya başlar. Bu sırada da oyuna adını veren şarkıyı söyler:

Yağ satarım, bal satarım,

Ustam öldü, ben satarım.

Ustamın kürkü sarıdır.

Satsam 15 liradır

Zam-bak Zum-bak

Dön arkana iyi bak

Dolaşırken mendili belli etmeden oyunculardan birinin arkasına yere koyar. Arkasına mendil bırakılan oyuncu, bunun farkına vardığı anda mendili alarak ebeyi kovalamaya başlar. Ebe, yakalanmadan onun yerine oturursa, mendili alan çocuk ebe olur; yakalanırsa, oyun aynı ebeyle devam eder. Farklı bir biçime göre ise, ebeyi kovlayan oyuncu, ebe yerine oturuncaya değin mendilin bağlı topuz biçimindeki ucuyla arkasından vurarak onu cezalandırır. Elinde mendil bulunan oyuncunun ebeliğiyle oyun sürer.

MENDİL KAPMACA…

Oyununu, eşit sayıda oyuncudan oluşan iki takım arasında oynanır. Takımlar, aralarında 20-25 metre aralık bırakacak biçimde, karşılıklı birer sıra halinde dizilir. İki sıranın ortasındaki alanın tam orta yerine, yarım metre çapında bir daire çizilir ve ortasına mendil ya da başka bir nesne koyulur. Oyunu yöneten bir hakem ya da kaptan seçilir. Bu hakem dairenin ortasında durarak mendili de elinde tutabilir. Hakem "5´ler!" diye bağırınca, her iki takımdan beşinci oyuncular koşarak mendili kapıp kaçar. Mendili kapanı kovalayan öbür oyuncu onu yakalamaya çalışır. Mendili alan oyuncu yakalanmadan eski yerine dönebilirse, takımına bir sayı kazandırır. Yakalanıp mendili kaptırırsa, takımı bir sayı kaybeder. Mendili alan oyuncunun yakalanmadan yerine dönmesi üzerine, hakem yeniden her iki takıma seslenir ve oyun sürer. Oyunu, daha çok sayı alan takım kazanmış olur.

EBE (MİSKET-BİLYE) OYUNU…

En eski çocuk oyunlarından biridir. Sadece Zonguldak’ta bu oyunun oynandığı misketlere ‘ebe’ denir, demir bilye veya cam bilye denen küçük, sert küre biçiminde toplarla oynanır. O oynandığı yere göre değişiklik gösterir. renkli cam bilyelere "misket" denir. En çok oynanan bilye oyunları ise ‘kafa karış’ "tumba", "kuyu" ve "Üçgen"dir.

Bilye oyunlarında ortak nokta, bilyeyi yuvarlayarak başka bir bilyeye çarptırmak ve onu kazanmaktır. Bilye, kıvrılan işaret parmağının içine oturtulur ve başparmakla itilerek atılır. "Kaptan Oyunu"nda, bilyeler yerde açılan belirli sayıda çukura önceden saptanmış bir sıraya göre sokulmaya çalışılır. Bunu başaran oyuncu, rakibinin bilyesine atış yapma hakkı kazanır.

YAKAR (YAKAN) TOP…

Yakan top oyunu en az 4 kişiyle oynanır. Oyuncular ya sayışarak ya da eşleşerek iki eşit sayıda grup oluştururlar. Sonra yazı tura atarak ilk kim bir olacak onu belirtirler. ondan sonra birinci çıkan grup ortaya geçer.Ondan sonra diğer grup ortadaki grubu vurmaya çalışır.Eğer atılan top birine gelirse o kişi oyun dışına çıkar.Eğer top atılınca yukarıdan gelen topu havada tutunca 1 tane can almış oluyorsun.Eğer gruptaki herkes vurulursa diğer grup ortaya geçiyor.Ve bu seferde diğer grup onları vuruyor.

SEKSEK…

Seksek oyununda yere kare ve diktörtkenler tebeşir veya kiremitle çizilir, kareler ve diktörtkenler numaralandırılır, çizgilere basan oyuncu oyun dışı olur

UZUN EŞEK…

Eğilmiş ve biri ötekinin arkasına tutunmuş birkaç kişinin üzerinden atlanılarak oynanan bir çocuk oyunu. Birçok ülkede farklı isimlerle farklı şekillerde oynanmaktadır. İki takım arasında oynanır ve oyuncu sayısında bir üst sınır yoktur ancak en az 4 kişi (ikişer kişilik takımlar) arasında oynanır. Artan oyuncu varsa, bu kişi hakemlik yapabilir.

TOPAÇ ÇEVİRME…

Topaç, çoğunlukla köşeleri yuvarlatılmış koni şeklinde, sivri ucu üzerinde ve dikey bir eksen etrafında dönen oyuncak. Çalışma prensibi ve fiziksel özellikleri cayroskopa benzer. Dönen bir topaca hafifçe vurulursa eğimli bir şekilde daireler çizmeye başlar. Bir topaç eğimli halde döndürülürse kısa süre sonra dik duruma gelir ve sürtünme nedeniyle durana kadar döner. En uzun süre döndüren kazanır.

SESSİZ FİLM…

"Sessiz Film" iki takım arasında oynanır ve oynanış biçimi açısından "Sözcük Bulma"ya benzer. Takımlardan birinin tuttuğu bir film ya da kitap adı, karşı takımın oyuncularından birine söylenir. Oyuncu bunu pantomimle takım arkadaşlarına anlatmaya çalışır. Örneğin, Bereketli Topraklar Üzerinde´yi anlatmaya başlarken, önce filmin adının üç sözcükten oluştuğunu anlatmak için parmaklarıyla üç işareti verir. Sonra da sözcükleri teker teker, oynayarak anlatır. Oyuncular filmin adını bulamazsa, sıra diğer takıma geçer.

KÖŞE KAPMACA…

Genellikle sokakta oynanır. Çünkü sokaklar, oyuncuların
kendilerine köşe olarak tutmaları gereken bina kapıları, iki ağaç ya da pencere
arası gibi yerler açısından daha zengindir. "Köşe Kapmaca" az sayıda
kişiyle oynanır. Ebe diğer oyunculara göre ortada bir yerde durur. Oyuncular
ebeye yakalanmadan, birbirleriyle köşeleri sürekli değiştirmeye çalışırlar. Bu
değiştirme sırasında ebeye yakalanan oyuncu köşesini kaybeder ve kendisi ebe
olur. Oyuncular, sözde yer değiştiriyormuş gibi hareket edip ebeyi yanıltabilir.

GÖLGE…

Kovalamacasını oynayabilmek için güneşli bir hava gerekir. Bu oyun, ebe olan oyuncunun öbür oyuncuların gölgelerine basma esasına dayanır. Bu oyunda, ebenin gölgeye basıp basamadığına karar verecek bir de hakem seçilir.Oyun bu şekilde devam eder.En son kalan kişi 1. seçilir.Bir el boyunca dokunulmazlık kazanır.


EBELERE VERİLEN CEZALAR…

Bazı oyunların sonunda, gülmek ve eğlenmek amacıyla oyunu kaybeden kişilere cezalar verilirdi. Bu cezalar zamanla değişebilir ve yenileri ortaya çıkabilirdi. Aklımıza gelen belli başlı cezalar aşağıda sıralanmıştır:

-Arkadaşlarının en güzelinin önünde diz çök, en akıllısının önünde eğil ve içlerinden en çok sevdiğini öp.

-Yerde duran kabın içindeki sütü yalayarak iç.

-Ayna ol: Cezalı arkadaşların önüne gidilir, onlar ne yaparsa taklit edilir.

-Tek elinle bir paketi sarıp iple bağla.

-Odanın bir köşesinde şarkı söyle, öteki köşesinde dans et, üçüncüsünde ağla ve dördüncüsünde gül.

-Alfabeyi tersten oku.

-Bir tekerleme söyle.

-Bir elmanın kabuğunu hiç koparmadan soy.

Tek ayak durarak ayakkabını çıkar, giy.

-Dört ayak yürü.

-Kollarını kavuşturup yere boylu boyunca uzan ve kollarını açmadan ayağa kalk

-Amuda kalk.

-Takla at.

-Odadan iki bacaklı çık ve altı bacakla geri gel (bir sandalye ya da sehpa taşıyarak).

-Öyle bir soru sor ki, tek cevabı "Evet" olsun.




Yardımcı kaynaklar…

Zonguldak Nostalji

zonguldaknostalji.com

Şakir Özmazı

tekplatform.com

hürriyet.com