Olağanüstü günler yaşıyoruz.

Kimisi, tarihsel sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyor.

Kimileri ise, hala işin gırgırında…

Ankara’da yaşayan dostlarımız, yakınlarımızla konuşuyoruz.

İstanbul’da yaşayan tanıdık ve arkadaşlarımızla konuşuyoruz.

Olaya bire bir tanık olanlar anlatıyor.

Siyasi görüşü ne olursa olsun -ki her kanattan olanları görmek mümkün- TV’lerde izlerken olayın vahametini hala anlayamamış olanların garip garip yorumlarını görüyoruz.

Yaşananlar nereden, neden gelirse gelsin, bu ülkede yaşamanın bize yüklediği en önemli ve birinci sorumluluk, demokrasiye sahip çıkmak olmalı.

Darbecilerin, darbeden beslenenlerin ve gizliden gizliye darbecilerin hezimetine uğramasından üzüntü duyanların bu ülkede yeri yok.

Açık ve net...

Üzülerek görüyoruz ki, siyasi hesaplaşmalar ve kin nedeniyle darbe gerçeğini görmemekte direnenler var.

Politik, ideolojik körlük içinde nefes alıp-verenler var.

İktidarın bugüne kadar devam ettirdiği çelişkili politikaların elbette bir hesabı olmalı.

Ama önce amasız bir şekilde darbecilere, darbeye karşı çıkabilmek gerekir.

[*] [*] [*] [*]

Üç gündür söylüyoruz.

İktidar karşıtlığı ile darbe karşıtlığını birbirine karıştırmamak gerekir.

İktidarla hesaplaşma yeri sandık.

Ama öncesinde kurunun yanında yaşın da yanmaması gerekiyor.

Bunun için adaletli bir yargılama süreci şart.

Ergenekon, Balyoz ve Ayışığı soruşturmalarında yaşanan mağduriyetlerin yaşanmaması gerekiyor.

[*] [*] [*] [*]

Darbenin her türlüsüne karşı çıkmak gerekiyor.

İktidarın da geçmişteki hatalardan yola çıkarak, gerçekten darbeciler ve darbeyle bir bağlantısı olmayanları doğru ayırması gerekiyor.

Gözaltına alınan, görevlerinden uzaklaştırılan ve uzaklaştırılacak olan binlerce insanın haksız yere mağdur olmaması için adaletli olunması gerekiyor.

[*] [*] [*] [*]

Darbecilere açık açık veya gizli gizli sempati duyanlar ile darbe karşıtı olduklarını söyleyerek, alanlara çıkanların ortak temennisi bu olmalı.

Samimi olmak zorundayız.

Doğru olmak zorundayız.

Tüm siyasi kanatların, tüm farklı görüşlerin birbirine en fazla ihtiyacının olduğu bir dönemdeyiz.

Söz konusu şunun-bunun iktidarından önce bir ülke var.

[*] [*] [*] [*]

Bu nedenle iyi düşünelim.

Samimi olalım.

Kendimize yalan söylemeyelim.

İnanmak istediklerimize inanmak yerine; soralım, sorgulayalım.

Doğrunun peşinden gidelim.

Sadece gerçeği arayalım.

Çünkü başka Türkiye yok.

[*] [*] [*] [*]

Evet, cemaat gerçeği 40 yıldır var.

Evet, bu cemaat, eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’e methiyeler düzdü.

Evet, bu cemaat, koalisyon hükümeti zamanında güçlendi.

Evet, bu cemaat, AK Parti iktidarı döneminde saltanata kavuştu.

Bu iktidar döneminde kurumları ele geçirdi, insanlara zulüm etti.

Evet, kimse bu cemaatin bir takım dış güçlerle böyle bir şey yapabileceğine inanmadı.

Evet, hem iktidar, hem muhalefet oy kaygısı ve başka kompleksler nedeniyle cemaate karşı ortak tavır alamadı.

Evet, iktidar cemaatten faydalandı.

Ülkeyi cemaatin kirli emellerine teslim etti.

Sonunda olanları gördü.

Ama her şeye rağmen bugün sahip çıkmamız gereken gerçek değer, ülke…

Huzur…

Barış…

Demokrasi…

Lafta değil.

Her anlamda demokrasi…

[*] [*] [*] [*]

Dün üç partinin siyasi liderini dinledik.

Darbe girişimi sonrası mecliste bulunan dört partiden üçünün liderlerinin yaklaşımı önemliydi.

“Ohhhh be” dedirten buluşmalar yaşadık.
Aslında onca rekabete, bel altı vurmalara karşın bunu görmek istiyoruz.

Ne çok özlemişiz meğer.

Toplum olarak bize düşen görev de, bu tablonun devam etmesi için baskı kurmak.

Siyasi hesaplaşmayı seçime bırakmak...

Liderlerin samimiyetini de böylece göreceğiz.

[*] [*] [*] [*]

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Lideri Devlet Bahçeli, dünkü grup toplantılarında çok tarihi konuşmalar yaptı.

Ve inanıyorum ki, bu konuşmasıyla da her kanadın takdirini topladılar.

Özellikle Kılıçdaroğlu; hem analizi, hem hatırlattıkları, hem de diliyle çok önemli mesajlar verdi.
“İşte bu” dedirtti kendisine...

[*] [*] [*] [*]

Dedi ki:

“Demokrasi yoksa bir kişinin sözü geçer, bir kişinin hukuk anlayışı geçer.

Demokrasilerde o yüzde çok seslilik esastır.

Israrla diyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti birinci sınıf demokrasiye layıktır.

Demokrasi seçimde oy kullanmak değildir.

Seçimden seçime oy kullanmak demokrasinin bir parçasıdır.

Demokrasi hukukun üstünlüğüdür.

Evrensel hukuk demektir.

Herkesin hukuka yasalara uyması gerekir.”

[*] [*] [*] [*]

Devam etti:

“Demokrasi, düşünce özgürlüğüdür.

Fikirleri açıkça ifade özgürlüğüdür.

Demokrasi, kadın-erkek eşitliğidir.

Demokrasi, ‘eşit yurttaş’ demektir. Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan bütün vatandaşlar eşit haklara sahiptir.

Demokrasi, ‘Anayasa'ya ve ettiğimiz yemine bağlılık’ demektir.

Bunlara bağlı değilsen, demokrat sayılamazsın.

‘Medya özgürlüğü’ demektir demokrasi...
Medyanın özgürlüğünün kısıtlandığı yerde demokrasiden söz edilemez.

Demokrasi ‘tarafsız ve bağımsız yargı’ demektir.

Demokrasi ‘güçler ayrılığı’ demektir.

Demokrasi ‘din ve vicdan özgürlüğü’ demektir.

‘Kimsenin inancına müdahale etmeyeceksin’ demektir.
Demokrasi, hukuku ve demokrasiyi katledenlere karşı direnme hakkını kullanmaktır.”

[*] [*] [*] [*]

Her satırı önemliydi, ancak şu cümlelerin anlamı büyüktü:

“Yaralar henüz çok sıcak.

Sokağa çıkan vatandaşlarımın sağduyulu hareket etmelerini istirham ediyorum.

Bütün siyasi partiler darbeye karşı ortak tavır sergiledi.

Bu ideal hepimizin ortak ideali olduğuna göre provakatif olaylardan kaçınmak gerekiyor.

Birileri provokasyon yapabilir.”

[*] [*] [*] [*]

Ve daha çok iktidarın yapması gereken bir şeyi hatırlattı.

Dedi ki:

“Asıl üzerinde durmamız gereken nokta, özeleştiri...

Bütün partilerin özeleştiri yapmaları gerekiyor.

Ne oldu da Türkiye bu noktaya geldi?

Yanlışlar neydi?"

[*] [*] [*] [*]

Böyle diyor Kılıçdaroğlu…

O yanlışları biliyoruz.

En büyük yanlış; siyasette uzlaşı kültürünün ortadan kaldırılması, liderler arası diyaloğun kesilmesi, toplumdan gelen farklı görüşleri başına bir hal gelmeden anlamak, görmek istemeyen iktidarın diktaları, demokrasinin şeffaflık ilkesinin çiğnenmesi, hukukun ve demokrasinin üstünlüğünün çiğnenmesi ve onca gazetecinin, polis müdürünün, siyasetçinin uyarılarına rağmen cemaatin bu ülkeye musallat edilmesiydi.

Elbette ortaya çıkan manzaranın en birinci sorumlusu iktidar…

Umarız, bu özeleştiriler üç günlük değildir.

[*] [*] [*] [*]

Ve bu bağlamda son bir hatırlatma yapalım.

Belki dikkate alırlar.

Madenci Anıtı’nda ve ilçe merkezlerinde yapılan demokrasiye sahip çıkma eylemleri önemli, anlamlı.

Ama büyük bir yanlış yapılıyor.

O buluşmalar, AK Parti’nin propagandası değil, demokrasi buluşması…

AK Parti’nin İl Başkanı Zeki Tosun, CHP İl Başkanı Ahmet Altun, MHP İl Başkanı Hamdi Ayan başta olmak üzere tüm partilerin il başkanlarının ve partililerin, belediye başkanlarının katıldığı buluşma olmalı.

İşte o zaman millet tam anlamıyla kenetlenir.

Bunu sağlamanın basit bir yolu var.

Daha sivil ve samimi bir organizasyon...

Darbe karşıtı siyasi partilerin il başkanları toplanıp karar alsınlar.
Darbecilere ve ülkemiz üzerinde hesapları olanlara, bundan sonra başka planı olanlara asıl cevap o zaman verilir!