Hayata dair şeylerin içinde ne çok şey var.

Hayat; hep seçim değil&[#]8230;

Siyaset değil&[#]8230;

Sandık değil&[#]8230;

Milletvekilleri değil&[#]8230;

Onların maaşları değil&[#]8230;

Mazbataları değil.

Herkesin ülke sevdası kendine&[#]8230;

Birbirimizi gırtlaklarcasına seviyoruz bu ülkeyi.

Öyle seviyoruz ki, bölünmeyi bile göze alıyoruz.

Öyle seviyoruz ki, birbirimizi öldürmekten korkmuyoruz.

İtelemekten korkmuyoruz.

Ötelemekten korkmuyoruz.

Başkalaştırmaktan korkmuyoruz.

Yok etmekten korkmuyoruz.

[*] [*] [*]

Böyle bir ülkeyiz işte&[#]8230;

Böyle bir dünya&[#]8230;

Sonra çıkıp, &[#]8220;İnsanlık hali&[#]8221; diyerek geçiştiriyoruz.

Bin bir bahaneye sığınıyoruz.

Böyle bir ülkenin insanı olmak istemiyor bazen insan.

Böyle bir dünyanın da bireyi olmak istemiyor.

Nefes alıp vermek bile zul geliyor bazen.

Uzay boşluğunda kendi halinde yaşamak istercesine nefret ediyoruz bazen.

Hangimiz etmiyoruz ki?

Bir de sır gibi saklıyoruz.

&[#]8220;Kimse bilmesin&[#]8221; diye de tembihliyoruz ağzımızı&[#]8230;
İçin için bizleri kemiren sancılara boyun eğiyoruz hayatta&[#]8230;

Hiçliğin içinde kaybolup gidiyoruz birer birer.

Çokluğun içinde kalabalığa karışıyoruz.

Ve insan olduğumuzu unutarak büyüyoruz.

Birer birer büyüyoruz.

Birer birer ölüyoruz.

Öldürüyoruz.

Diriltiyoruz.

Sonra bir daha öldürüyoruz.

[*] [*] [*]

Metal bir eşyadan ne farkımız kaldı?

Ellerimiz paslı&[#]8230;

Yüreğimiz paslı&[#]8230;

Gözlerimiz paslı&[#]8230;

Acı ile gerçekler harmanlanıyor.

Kitap arasına saklanıyor tüm sevgiler.

Sevgiler sadece kitaplara sığınıyor.

Ancak oralarda kendine yer bulabiliyor.

Her şey olup bitiyor.

Hepimiz gibi.

Birer birer bitiyor.

Gün geçtikçe toprak kokuyor bedenler.

İnsanlar günahlarıyla anıtlaşıyor!

[*] [*] [*]

Akrep ile yelkovanları bile tesadüfler buluşturuyor.

Oysa böyle mi dönecekti çarklar?

Dişli gövdeler?

[*] [*] [*]

Derin kalp sızılarının tarifi yok belki.

Hayatın acımasızlığı içinde tutunan acıların tarifi yok.

Açlığın, yoksulluğun, yoksunluğun, sefilliğin bir tarifi yok.

[*] [*] [*]

İnsanca sevmesini bilemedik birbirimizi&[#]8230;

İnsanlıktan dem vurduk.

Masumca sevmeyi beceremedik birbirimizi&[#]8230;

Masumiyetten dem vurduk.

Biz affetsek de, affetmeyen günahların hayrından da, şerrinden de korkar olduk.

[*] [*] [*]

Mutluluk bir külahın içini dolduran dondurmanın serinliği kadar yakında aslında&[#]8230;

Mahalle arasında üçe bölünerek içilmek zorunda kalınan bir şişe kola kadar yakındı.

Bir dilim ekmek kadar yakındı belki de&[#]8230;

Keşke açlığımızı unutmasaydık bu kadar.

Geldiğimiz yerleri unutmadan yaşamayı başarabilseydik.

Keşke açlığın, yokluğun, yoksunluğun, paylaşımın önemini anlayabilseydik.

Belki daha insan kalırdık.

Belki daha masum kalırdık.

Sistemin çetrefilliği içinde daha az kirlenirdik.

[*] [*] [*]

Gerçekler, kalabalıklar içinde yalınayak gezinen yalnızlıklarda gizli belki.

Görmüyoruz onları.

Kimse görmüyor.

Görmek istemiyoruz.

Keşke çocukluğumuzdan gelen o masumiyetimizi kaybetmeseydik hiç birimiz.

O kadar dürüst kalabilseydik.

O kadar samimi, o kadar yalın kalabilseydik.

Kaybetmeden yaşamayı başarabilseydik.

Hayatın her alanında önce insan olabilseydik keşke.

Oldu, olmadı!

Orası tartışılır.

[*] [*] [*]

Orhan Veli&[#]8217;nin dediği gibi:

&[#]8220;Ölürüz diye mi üzülüyoruz?

Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayri?&[#]8221;