Eskilerde gelin arabalarının önüne oyuncak gelin bebek koyulurdu, bir asır önceden gelen bir gelenek sonucudur, derler ki ‘gelin ve damat kendilerini ilk yolculuklarına yani geleceğe taşıyan arabanın önüne bebek koyarlarsa gelinin nice sağlıklı çocuğu olur’... Çokta hoş olurdu… Eskilerin her şeyi güzeldi, çünkü kültür dürüstlük üzerine kurulmuştu. Şimdi ise yeni evlenen çiftler gelin arabalarının önüne ve arkasına ‘EVLENİYORUZ’, ‘MUTLUYUZ’ mesajını yazıyorlar. Ancak son yıllardaki boşanmalardaki artış ister istemez insanın aklına ‘MUTLUMUYUZ?’ sorusunu getirmiyor değil. En pahalı salonlarda, organize şirketlerinin düzenlediği yemekli düğünler mutluluğa ölçü olabilir mi?... Takılarda takılan sahte altınlar, sahte gülücükler yeni evlenen çiftlere mutluluk getirir mi?... Bir kentin 100 yıllık tarihi binasını yıkıp yerine modern bir bina inşa edilmesi gibi eski geleneklerin yok edilip yenilerinin gelmesi bu duyguların körelmesine etken değil mi?
Eski ve yeni evlilik hazırlıkları ve düğün törenlerini karşılaştırmak, adetlerin nerden geldiğini ve kurallarını konu alan makalemi mümkün olduğu kadar anlaşılır ve kısa tutarak kaleme dökmek istiyorum. Evlilik gibi önemli sosyal bir konuyu günümüzdeki durumunu sosyologlara bırakıyorum.


Türk düğünleri öteki milletlerin düğünlerinden çok değişiktir. Törenin dini kısmı hariç, geri kalan kısımları Türkiye’nin muhtelif şehir ve kasabalarında tamamen birbirinden ayrı bir hava taşır. O kadar ki, gelenekler, düğün şekilleri ve makbul düğün günleri her şehir ve kasabada ayrı ayrıdır. Düğünlerde eğlence kısmı Zonguldak için kendine özgü bir kültür taşır. Bir tarafta kadınların dans etmesinin tabu olduğu çağlarda, kelime manasında "köçek" olarak nitelendirebileceğimiz unsur Zonguldak oyun kültürüne girmiş olsa da, zengin kömür madenleri için Zonguldak ve çevresine gelmiş Hıristiyan azınlıklar ile madencilik etkinlikleri için çeşitli nedenlerle havzaya gelmiş Fransız, İtalyan, Alman ve diğer yabancı uyruklular kendi kültürlerinde olan müzikli ve danslı eğlenceleri, beraber yaşayan yerel Müslümanların da katıldığı, danslı toplantılar ve balolarla birlikte tam bir sentez oluşturmuştur. Türkiye’nin bir çok ilinden önce Zonguldak çok erken zamanda batı kültüründen etkilenmiş modern müzik ve çalgı aletlerine sahip olduğu gibi maskeli baloların düzenlendiği etkinliklere ev sahipliği yapmıştır.


EVLENME…

Erkekle kadının, aile kurmak için kanunen birleşmelerine evlenme denir. Zonguldak’ta eskiden erkekler 16–17 yaşına gelmeden evlendirilirmiş. Şimdilerde ise erkekler 18 yaşını doldurmadan evlendirilmez. Eskiden evlendirilecek kızında 16 yaşında olmasına dikkat edilirmiş. Şimdilerde ise kızında 18 yaşını doldurması beklenmektedir.


KIZ İSTEME, SÖZ KESME…

Eskilerde kız istemeleri genellikle mahalle içerisinden yapılmaktaydı. Dışarıdan çok fazla kız istenmemektedir. Eskiden tanıdık olmaması nedeniyle dışarıya kız verilmezmiş. Günümüzde ise özellikle şehirlerde oturanlara kız verilmektedir. Bunun sebebi ise şehir hayatının çekiciliği ve karı-koca çalışmak zorunda olmaları. Eskiden evlilik çağına gelen erkek çocuğa aileler kız arar, uygun bir kızı oğullarına önerirler ve oğullarının da onayını alınca kızı isterlermiş (Görücü usulü). Günümüzde ise evlilik çağına gelen erkekler genellikle ailelerine istedikleri kızı söylerler bunun üzerine aileler kızı istemeye gider.
Eskiden kız ilk istemede verilmez. Kız verilecekse bile en az 3–4 kez istenmeye gidilmektedir. Sebebi ise kızın naza çekilmesi (Kız evi, naz evi) ve oğlan evine kızı vermeye dünden razılarmış gibi görünmemektir. Kız tarafı kızı vermeyecekse bile olmaz deyip kestirip atmaz. Kızımız daha küçük ya da daha evlendirmeyi düşünmüyoruz gibi bahanelerle oğlan tarafına bu işin olmayacağını nezaketle anlatmaya çalışır. Kızı vermeye niyetleri varsa biz bir düşünelim derler. Bunun üzerine oğlan tarafı 3–4 kez daha kızı istemeye gider. Üçüncü dördüncü istemede kız verildikten sonra damat tarafına bir şeyler ikram edilir. Eskiden şerbet ikram edilirken günümüzde çay, kahve gibi şeyler ikram edilmektedir. Kız verildikten birkaç gün sonra damatla birlikte oğlan tarafı ağız tadı yemeye gider. Ağız tadıyla birlikte nişan evresi başlamış olur.


NİŞAN…

Nişanlanacak olan çiftlerin aileleri karşılıklı olarak nişan bohçası hazırlarlar. Nişan bohçasnın verilmesi, yöreye göre, nişandan önce, nişan töreninde ya da nişandan sonra olabilir. Nişan bohçalarının içinde bulunması gerekenler de yöreden yöreye farklılık gösterebilir. Erkek tarafının hazırladığı bohçada; gecelik takımı, iç çamaşırları, sabahlık, parfüm, makyaj seti, çanta, ayakkabı, etek ve ceketten oluşan bir takım yada elbise ile terlik bulunur. Kız tarafının hazırladığı bohçada ise pijama, iç çamaşır takımı, tıraş seti, terlik, gömlek, kravat, kemer, çorap ile parfüm bulunur. Tüm bunlara ilaveten kayınvalide ve kayınpederlere de hediyeler gönderilir. Nişan töreninde geline takı takılması da adettendir.
Eskiden bir isim altında toplanan nişan törenleri yokmuş. Nişan bazı törenlerin ardı sıra yapılmasıyla takılmış sayılırmış. Başta kız istenir, sonraları da söz kesilir, ağız tadı yenir, dua yapılır, ardından da el öpmesi adında törenler sırasıyla gerçekleşir ve genç çift nişanlı sayılırmış. Nişan töreni, şerbet kız ve oğlan evinin birlikte anlaşacakları bir günde yapılır.
Günümüzde ise nişan adında tören yapıldığı gibi yine eskiden de olduğu şekilde kız istenimi, söz kesimi, ağız tadı, el öptürmesinin yanı sıra nişan bir isim altında yapılmaktadır.


ÇEYİZ SANDIĞI…

Eskiden anneler kızları için küçük yaşta çeyiz hazırlamaya başlarlardı. Günümüzde ise çeyizler “Büyüyünce istediğini alır” mantığı ile sonradan hazırlanıyor. İnsanın kendi evinde kullanacağı çeyizlik eşyalarını kendi zevkine göre seçmesi güzel bir fikir, tabi bunun için önceden biraz para biriktirmek gerekiyor. Çeyiz eşyalarının hepsini aynı anda almaya kalktığımızda epey bir miktar paraya ihtiyaç duyuluyor.
Kızlar çeyizlerini ve çeyiz sandığını dizer, evliliğe yakın bir süre sonra erkek tarafı gelip çeyizi yeni eve götürür. Bizde erkek tarafı eşyaların yüküne göre bir araç alıp getirir ve yanında da aileden birileri olur. Eşyalar götürülüp uygun olanlar serilir, kurulur hazırlanır. Çeyiz ve sandık evden çıkartılırken gelinin küçük kardeşi veya yakını sandığın üzerine oturur gitmesine izin vermez, o zaman damat bey elini cebine atar, parayı beğenirse sandıktan kalkar.

KINA GECESİ…

Kına geceleri ayrı bir önem ve özellik göstermektedir. Evlenecek olan kızın; ailesi yakınları ve arkadaşları ile kadın kadına geçireceği bu son gece asıl düğün günü olarak da bilinen gelin alma gününden bir gün önceye rastlamaktadır.

Bugün hüznün yoğun olarak yaşandığı bir gündür. Geleneksel yapının yoğun yaşadığı bölgelerde hala eski önemini korumaktadır. Büyük kentlerde ise artık ya yapılmamakta veya sadece eğlenceden ibaret bir gün olma niteliğini taşımaktadır. Şehir merkezlerinde kına geceleri asıl fonksiyonundan uzaklaşmaya başladı. Daha önceleri kızın evden ayrılışı son vedalaşması biçimindeyken günümüzde eğlenceye dönük nikahla evleniliyorsa düğünün yerini alan bir eğlence durumuna geçti.

Bu geceye el kınası has kınası gelini kınaya çekme kına düğünü kına basma yaygın olarak da kına gecesi gibi çeşitli adlar verilmektedir.
Kına yakmak eski İslam geleneklerindendir. Geleneksel toplumlarda kınanın eşleri birbirine sevgili yapmak amacı ile yakıldığı söylenmektedir. Kına aynı zamanda koruyucu özelliği ile karşımıza çıkmaktadır. Gelin ve davetlilerin ellerine yakılarak evliliğin bir anlamda kutlanıp kutsanması sağlanmaktadır.

Kına gecelerinde uygulanan adet ve uygulamalar esasta bir olmakla beraber ayrıntılarda birtakım özellikler gösterir.

Kınaya davet bazı yörelerde kuru kına sakız şeker dağıtılmak veya ağızdan söylemek suretiyle yapılmaktadır.

Geline yakılacak kına oğlan evi tarafından alınır. Çoğu zaman kız evine gün öncesinde çerezlerle birlikte gönderilir. Kimi zaman da giderken götürülür. Özenle hazırlanan kına tepsisinde çerezler tatlılar kına çöreği veya kına helvası bulunur.



Kına gecesi olarak adlandırılan bu günden başka bazı yörelerimizde ana kınası olarak adlandırılan bir gün de vardır. Bugün kızın annesi tarafından alınan kına kadınlar ve kızların toplanmasından sonra kızın başına yakılır. Buna baş bozma gelin baş kınası da denilmektedir.

Kına gecesi kız evinde düzenlenir. Çağrılı kadınlar ve genç kızlar önce oğlan evinde toplanırlar. Bunlara kınacı da denmektedir.

Kınacılar gelinceye kadar kız evinin yakınları çeşitli eğlenceler düzenlerler. Oğlan evinin gelmesiyle kız evi mahzunlaşır eğlenme sırası oğlan evindedir.
Oğlan evinden gelenler kız evinde karşılanarak ağırlanır.

Oyunlar eğlenceler bir süre devam ettikten sonra sına kınanın yakılmasına gelir.

Bazı yörelerde gelin kıyafetini değiştirir. Başına al duvak örtülerek kına için hazırlanır.

Gümüş veya bakır tas içerisinde başı bütün yani analı babalı başından ayrılık geçmemiş bir kadın tarafından kına karılır. Kınanın içine bozuk para da konur. Bu hem bereket dileği hem de kına yakan kişiye baht açıklığı sağlamak amacına yöneliktir.


DÜĞÜN…

Gelinin evinden alınıp salonda yapılan kutlamayla yeni evine gittiği süreçtir. Daha çok büyüklerimizden dinlediğimiz sevginin, dostluğun, samimiyetin gerçekten hissedile bildiği, gündüzleri başlayarak bir sonraki sabaha kadar devam eden insanların doyasıya eğlendiği etkinliktir. Türkülerin oyun havalarının doyasıya gerçek enstrümanlar ile icra edildiği, kemençecilerin, zurnacıların, davulcuların olmazsa olmazı olduğu düğünler. Kemençe eşliğinde atma türkülerin okunduğu, gelinlerin ağlatıldığı düğünler. Yemekler hazırlanırdı akrabalar, komşular herkes yardım ederlerdi. Yapılan o yemekler sabahlara kadar yenilir, muhabbetler edilir, bahsettiğim gibi oyunlar oynanır sabahlara kadar doyasıya eğlenilirdi. Anlatılanlar ne kadar güzel değil mi? Ama bunların hepsi geçmişte kaldı…


DÜĞÜN GELENEKLERİ VE NEDENLERİ…

Düğün gelenekleri illere göre farklılık gösterse de herkesin bildiği ve uyguladığı değişmeyen bazı adetler vardır. İşte bunlardan bazılarının ne anlama geldikleri ve ortaya çıkış öyküleri…

GELİNLER NEDEN BEYAZ GİYER?

Beyaz, Romalılar zamanından beri kutlamaların rengi olarak kabul ediliyor. O dönemden beri de gelinler beyazı tercih ediyor. 20. yüzyılın başında bu renk masumiyetin ve temizliğin sembolü olmuştur. Günümüzdeyse beyaz, hem eğlence ve neşenin hem de berraklığın rengi olarak kabul edilir.



DÜĞÜN PASTASI NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTIR?

Pasta verimliliğin ve iyi şansın sembolü olarak kabul edilir. Eski dönemlerde, düğün törenlerinin sonunda gelinin başında ekmek kırılırmış. Davetliler de şans getirmesi için ekmek kırıntılarından alırmış. Orta çağda gelin ve damat küçük ekmeklerden oluşan bir hale içinde öpüşürlermiş. 17. yy’da bir Fransız aşçı, bu ekmeğe daha güzel bir şekil vermiş ve ilk düğün pastasını ortaya çıkarmış.


GELİN NEDEN BUKETİNİ HAVAYA ATAR?

Gelinin fırlattığı buketi yakalayan kişinin şanslı olduğuna ve kısa sürede onun da evleneceğine inanılır.

DAMAT NEDEN GELİNİ ÖPER?

Gelini öpmek eskiden evlilik anlaşmasının mühürü olarak kabul edilmiş. Aynı zamanda gelinin ruhundan bir parçanın damada, damadın ruhundan bir parçanın da geline geçtiğine inanıldığı için bu gelenek günümüze kadar gelmiş.


ÇİFTİN ÜZERİNE NEDEN PİRİNÇ ATILIR?

Hemen hemen bütün kültürlerde bu bolluğun sembolü olarak kabul edilir. Bazı ülkelerde gelinler, ellerinde başak dallarından oluşan bir demet taşır ve konuklara da şans getirsin diye bunlardan dağıtılırmış.

ALYANS NEDEN SOL ELE TAKILIR?

Çok eski çağlarda bilimadamları sol elin ikinci parmağından kalbe doğru kesintisiz uzanan bir damar olduğuna inanırlarmış. Aşkın sembolü alyanslar o çağlardan beri bu parmaklarda taşınır olmuş.


NİKAHTA NEDEN AYAĞA BASILIR?

Nikah kıyılırken çiftlerden hangisi diğerinin ayağına basarsa evlilikte onun sözünün geçeceğine inanılması da düğünlerin eğlenceli anılarından bir diğeridir.


GÜNÜMÜZ DÜĞÜNLERİNE BAKARSAK…

İşler tamamen salon düğünlerine dökülmüş durumda… Eskiden evin bahçesinde yapılan düğünler ise bugün organizatörlerin düzenlediği ‘Kır düğünü’ adını almış. Kına geceleri de bir an önce yapılıp bitirilmeye çalışılıyor gibi, yemeğini yiyen bırakın oynamayı muhabbete girmeden kaçacak durumda. Hele salonlarda yapılan düğünlerde, gelen misafirler gelinle damadı bir görüm çıkacağım modunda. Türkü oyun işi ise tamamen orglar üzerinden yapılıyor. Aslına göre hızlandırılmış ritimler, salonun içinde yankılanan ve kafa ağrıtmaktan başka bir işe yaramayan ses sistemleri. Binde bir denk gelirse kemençeci veya zurnacıların olduğu düğünler bulunabiliyor, tabi onlarda insanları orgun ritmi ile oynatıyor… Haa unutmadan birde düğünlerde tanımadığımız gençler görüyoruz, kim olduklarını bilmiyoruz, gidip soramıyoruz ‘’ kimsin, kimlerdensin? ’’ diye. Bu şekilde söylemek istemiyorum ama o tanımadığım dediğim kişiler düğünle hiç alakası olmayan, oraya sırf düğüne gelen genç kızları görmek için gelen serseri tayfasından başka bir şey değil. Yani anlayacağınız düğünlerimizin ne tadı kalmış ne tuzu…


ERKEKLER İÇİN DANSIN KURALLARI…

Düğün törenlerinin ve eğlencelerin en duygusal ve romantik kısmı eşler arasındaki danstır. Şimdiki gibi başından sonuna kadar vur patlasın çal oynasın zihniyetinin oluşmadığı yıllarda. yaşamın en temel güdüsel hareketlerinden doğmuş olduğu düşünülen dans da bir çeşit iletişim aracıdır.


-takdim edilmeden bir kadını dansa kaldırmayınız.
-göz işareti ile, baş sallayarak, el kaldırarak dansa kaldırmak ayıptır.
-dansa kaldırmak için kadının yanına kadar gitmek ve evli ise bizzat kendinden, bir genç kızsa, büyüğünden müsaade alarak dansa davet etmek lazımdır.
-dansa, önünü ilikleyerek, davet olunur.
-danstan sonra kadının eli öpülmez.
-dansı yapınca kadını yerine kadar götürmek ve hürmetle ve hafifçe eğilip
selamlamak lazımdır. dansta kadın belinden tutulmaz, kucaklanmaz, çok sıkılmaz, kendine çekilmez, saç saça, bas basa, yüz yüze, yanak yanağa gelinmez.
-bir kadını arkadaşlara gösteriş yapmak için alet etmek terbiyesizliktir.
-kadını fazla konuşturmak, döndürmek, sarsmak, eğmek velevki dans
icabı da olsa muaşeretsizliktir.
-hamile kadın dansa kaldırılmaz.
-ailenin bir hatası yüzünden gelmiş olan (18) yaşından aşağı okullu kızlar, çocuklar dansa kaldırılmaz.
-alay ve saka için çok ihtiyarlar dansa kaldırılmaz.
-mütemadiyen dansa kaldımayınız.
-mütemadiyen aynı kadınla dans etmeyiniz.
-dans etmeden önce kadının el uzatmasını bekleyiniz.
-dansı yarıda bırakmayınız.
-bilmediğiniz dansa kalkmayınız.
-damınıza büfeden ikram ediniz. fakat bunda da ifrata gitmeyiniz.
-terli iken dans etmeyiniz.
-size emanet edilmiş eşi zamanında evine döndürünüz.
-kadını terletmeyiniz, müşkül vaziyetlere sokmayınız, dans ederken kahkahayla gülmeyiniz, hızlı konuşmayınız, kavga etmeyiniz.
-dans ederken pek laubali hareket, ihmalkar tavır çok ayıptır.
-karınız, kızınız veya böyle çok yakınlarınızdan biri dahi olsa; dikkatle, ihtimam ve itinayla dans etmek terbiye icabidir.


Yardımcı kaynaklar…
Zonguldak Nostalji
zonguldaknostalji.com
Adab-ı muhaşeret, 1940 basımı.
Ataol Demir.