Bülent Ecevit Üniversitesi;

Ekonomik olarak büyüyor.

Öğrenci kapasitesi olarak büyüyor.

Konum olarak büyüyor.

Bölüm sayısı, akademisyen ve akademik başarı adına büyüyor.

Ama tüm bunlar olurken, kentle yine bütünleşemiyor, yine bütünleşemiyor.

Bir üniversitenin en kolay yapması gereken şeyi başaramıyor.

Zonguldak ve Zonguldaklılar da, en kolay yapmaları gereken şeyi başaramıyor.

[*] [*] [*] [*]

Ereğli’de Ereğli-BEÜ kaynaşması adına önemli adımlar atıldı.

Mesela, Çaycuma’da önemli adımlar atıldı.

Ama olaya genel çerçeveden baktığımız zaman hep bir yanı eksik…

Yıllardır söylediğim gibi şehrin üniversitesi ile şehir arasında hep bir cam duvar var.

O cam duvarın bir tarafında üniversite ve Rektör Prof. Dr. Mahmut Özer…

Diğer tarafında bu kentin inisiyatifi ve belediye başkanları, bürokratlar ve halk…

O cam duvar bir türlü kırılamıyor.

[*] [*] [*] [*]

Kim, ne kadar eksik?

Kim, ne kadar fazla?

Bunların hesabını yapacak değiliz, ancak görünen bir gerçek var ki, hatalar karşılıklı yapılıyor.

Engeller karşılıklı konuluyor.

Detayına hiç girmeyelim.

Çıkamayız!

[*] [*] [*] [*]

Hatırlayanlar olacaktır.

Bir zamanlar “Karaelmas Üniversitesi Vakfı” vardı.

Üniversitenin adı zorla değiştirildi, ama vakfın adı bildiğim kadarıyla hala aynı…

O vakıf, aslında üniversite ile kent arasında çok önemli bir köprüydü.

Başlangıç süreci sancılarla geçse de, o köprüden çok şey geçti.

O köprünün altından çok sular aktı.

O köprü, kent ile üniversiteyi kucaklaştıran, kavuşturan, buluşturan, kaynaştıran bir özelliğe sahipti.

[*] [*] [*] [*]

Kazanılan onca deneyimden sonra çok daha fazla şeyler yapabilirdi.

Gazeteci Ali Bahadır’ın Vakfın Başkanlığı yaptığı dönemlerde önemli adımlar atılmaya başlanmıştı.

Eksikler vardı belki, ama o adımlar önemliydi.

Diğer pek çok kentte görev başında olan başarılı üniversite vakıflarından farkı olmayabilirdi.

[*] [*] [*] [*]

Mesela, bugün Bülent Ecevit Üniversitesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi’ne tek gidiş güzergahı var.

Keskin virajlarla dolu o yolun mimarı vakıftır.

O vakfın başkanı, Ali Bahadır’dır.

O vakfın yönetiminde olanlardır.

O vakfın taleplerini geri çevirmeyenlerdir.

[*] [*] [*] [*]

Peki, bugün nerede o vakıf?

Bir şeyler olmuştu.

“Ali Bahadır gitsin de, kim gelirse gelsin” diyenlerin oyunları vardı.

Zaman zaman ortaya çıkan, dertleri hizmetten çok katakulli olan isimleri vardır, bu kentin...

Ali Bahadır bıraktı, yerine başka bir isim, başka bir yönetim geldi.

Vakıf da tabela derneğine döndü.

Bir de dönemin Rektörüne o günün parasıyla, “500 milyar bağış yapılacak” diyerek aklını çelenler de vardı.

Sahi, ne oldu o paralar?

O sözler…

O vakıf…

O yöneticiler…

[*] [*] [*] [*]

Bunu neden anlatıyorum?

Bu sadece bir örnek…

Bazen kurumlar, STK’lar çok güzel işler yapar, ama sivilleşemez.

Aradaki o cam duvarları kıramazlar.

Olaylar, yaşananlar, süreç, kentlilik bilinciyle örülmek yerine git gide bireyselleştirilir.

Ortaya çıkan çarpık tabloya herkes dahil olur.

Kimse üzerine alınmaz!

Milletvekili de dahil olur, rektörü de, belediye başkanı da, medyası da…

[*] [*] [*] [*]

Mesela, her ne kadar ihtimal ve niyetim olmasa da; ben bu kentin belediye başkanı olsam, mesaimin büyük bölümünü iki kişi ile geçiririm.

Biri, Vali Ali Kaban…

Diğeri, Rektör Prof. Dr. Mahmut Özer…

Rektör olsam, diğer ikisiyle…

Vali olsam, diğer ikisiyle…

Hiç birisi olmadığımıza ve olamayacağımıza göre, ancak kendimize yeten aklımızla akıl vermeye çalışıyoruz işte!

[*] [*] [*] [*]

Kenti üniversiteyle, üniversiteyi kentle çok daha sağlıklı büyütmek, özellikle Belediye Başkanı ve Rektör Beyin elinde…

İşte böyle bir durumda vakfa, etkili, şeffaf, samimi ve çalışkan bir vakfa çok daha fazla ihtiyaç var.

O günlerde Ali Bahadır’ı mesele yaparak başımıza “vakıfçı” kesilenler, şimdilerde kimin kınasını yakıyor acaba?

Alaplı’ya havaalanı…

Türkiye’nin deniz üzerine kurulan ilk havalimanı projesi olan Ordu-Giresun Havalimanı geçen yaz açıldı.

İki şehrin özlemi sona erdi.

Yapımına 2011 yılında başlanan ve Ordu’nun Gülyalı ilçesinde deniz üzerine taş dolguyla inşa edilen dünyanın üçüncü, Avrupa’nın ve Türkiye’nin ilk havalimanı olan Ordu-Giresun Havalimanı, yaklaşık 360 milyon liraya tamamlandı. Türkiye, bir tarafta böylesi önemli bir yatırıma imza atarken, Zonguldak Havalimanı ise, kamu tarafından ilgi gösterilmediği için İl Özel İdare’nin de içinde olduğu özel şirket eliyle işletiliyor. Kamu yatırımlarından mahrum bırakılan havalimanından yurt içi seferler ise, bir türlü başlatılamıyor…

Ortada böylesine sıcak bir örnek dururken, Alaplı’da yaşayan kaynakçı Harun Dinçer, ilçede yüzde 60’ı deniz dolgusu ile oluşacak 2 bin 500 dönüm arazi üzerine havaalanı ve liman projesi hazırladı.

56 yaşındaki evli ve 3 çocuk babası Harun Dinçer, projesinde iddialı…

Arazinin yüzde 40’ının karasal, geri kalan yüzde 60’nın ise denize dolgu yapılarak elde edileceğini vurgulayan Dinçer, yapılacak havaalanı pistinin uzunluğunun 3 bin 700 metre olacağını söylüyor…

Zonguldak Havalimanı’nı görmeyen siyasiler ve bürokratlar, Alaplı’ya böyle bir yatırım yapar mı?

Harun Dinçer de, zaten Düzce için böyle bir havaalanının şart olduğunu söylüyor.

“Olmaz olmaz” demeyin, Alaplı’yı Düzce’ye bağlarsak, neden olmasın?

Zonguldak’ın milletvekillerinin günleri havanda su dövmekle geçiriyorsa, o zaman Saltukova ve Filyos’u Bartın’a, Alaplı’yı Düzce’ye bağlamak daha faydalı olabilir.

“Hemşehrime söz verdim!”

Meclis kulisi...

AK Parti’nin üç milletvekili, bir ismin ilgili kuruma atamasının yapılabilmesi için masada…

İçlerinden biri, diğerlerine İl Başkanı Zeki Tosun ile diğer iki milletvekilin imzaladığı evrakı uzatıyor.

Milletvekili imzalamıyor.

Diyor ki:

“Ben orası için hemşehrime söz verdim…”

Diğer iki milletvekili ve masadakiler donup kalıyor.

Üstelik o “hemşehrinin” liyakatla alakası da yok.

Bunun üzerine masa dağılıyor.

Milletvekili evrakı aldığı gibi gidiyor.

Buna benzer başka örnekler de var.

Sonuç olarak, Zonguldak’ın AK Partili üç milletvekili çoktan ters düşmüş durumda.

Bu kent adına üzücü…

Asıl sorulması gereken de, bu kentte kim, kimin hemşehrisi?

O vatandaş senin hemşehrin ise, diğerleri neyin?

Geçmişte milletvekillerinin böylesine düşük yarışı çok oldu.

Sonuçta, Zonguldak kaybetti.

Yazık ki, yine yazık